“Bu defaki mektubumun konusu bir yasal zorunluluğun nasıl iç edilebildiği, bu zorunluluğun, ‘ifade vermedi’ tutanaklarıyla meşrulaştırıp infaz hâkimliğince de onaylanıp bize ceza yağmurları olarak yağması...”
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) davasından Marmara (Silivri) Cezaevinde bulunan Avukat Barkın Timtik, cezaevinde disiplin soruşturmalarının nasıl yürüdüğünü cezaların nasıl verildiğini bianet’e gönderdiği mektubunda anlattı.
Mart 2019’dan beri bu cezaevinde bulunan Timtik, bu mektubunda tek bir sorundan bahsedeceğini söyledi ve ekledi: “Ama nereye dönsek sorun ve artık temel ve tali ayrımını bile yapamaz hale geliyoruz. Hepsi iç içe ve birbirini besleyip büyüten merkezi bir politikanın ürünleri: O büyük hapishaneler politikasından, tecrit ve tretman programında bağımsız değil.”
“‘Disiplin’ öğretmek, biraz komik oluyor”
Cezaevinde disiplin, soruşturmalarının kimi zaman yoğunlaşarak kesintisiz devam ettiğini belirten Barkın Timtik, “disiplin” kavramının bile başlı başına hatalı olduğuna değindi:
“Duyguda, düşüncede attığımız her adımda içsel bir disipline sahip olmayı amaçlayan devrimcilere soruşturma açarak ‘disiplin’ öğretmek, evet biraz komik oluyor. Onların kurum düzeni ve güvenliği dediğime biz hak mücadelesi diyoruz ve sadece tutsak haklarına, insan onuruna saygı istiyor, bekliyoruz.”
Nedenler ve sonuçlar: “Üstümüzde ‘tehlikeli’ yaftası”
Avukat Timtik, hak ihlallerine rıza göstermemeleri sonucu disiplin soruşturmalarına maruz kaldıklarını söyledi:
“Nedenler hak gaspları, aklımızın, insanlığımızın rıza göstermeyeceği uygulamalar olunca sonuçlar, disiplin soruşturması ve cezaları şeklinde kendini gösteriyor. Böylece “tehlikeli” yaftası yapıştırılıyor üstümüze.”
“Bu konuya hiç girmiyorum…”
Timtik, yeni tip cezaevlerindeki izolasyondan bahsetmenin, mektup yasaklarıyla sonuçlanabileceğine de değindi:
“Hak gözetip, hakkaniyetli olmayanlar için tehlikeli olalım ne çıkar?.. Son model ağırlaştırılmış izolasyon hapishaneleri çıkar! Bu konu mektup engellerine konu olduğu için hiç girmeden geçiyorum…”
“Çözüm için konuşmak dışında bir imkân yok”
Disiplin cezalarının verilme sürecini de şöyle anlattı:
“Ceza İnfaz Kanununun 47/4. maddesinde, disiplin soruşturmalarında, ‘savunma alınmadan disiplin cezası verilmez’ şeklinde emredici bir hüküm var. Burada bize doğrudan 3 gün içinde yazılı savunma vermemiz şeklinde tebliğ yapılıyor. Oysa kanun açık; ‘savunma yazılı olarak yapılabileceği gibi sözlü olarak da yapılabilir.’ Biz sözlü beyanda bulunmayı istiyoruz çünkü, anlatmak istediklerimizi anlatmamız zor. Onlarca sorun var ve çözüm için konuşmak dışında bir imkân bulunmuyor. Bu imkânı da reddediyor hapishane idaresi.
Adli tutuklu ve hükümlüler kendilerini ‘mümessil’ dedikleri bir arkadaşları aracılığıyla ifade ediyorlar. Ancak bizim, hepimiz adına bir arkadaşımızı sorunlarımızı anlatmak ve çözüm yolları önermek üzere temsilci belirlememizi kabul etmiyorlar.
“‘Nefes aldırmıyoruz’ mu demek istiyorlar acaba?”
Disiplin soruşturmalarını ortadan kaldırmak sorunların, hak gasplarının yaşanmamasına bağlı. Bir de bildiğim kadarıyla idareciler, bir birimin, kurumun yöneticileri, sorunlarda disiplin hukuku işletmeyi tek yol olarak görerek hareket edemezler. Bu söz konusu kurumu, işletmeyi, birimi yönetemedikleri, idare edemedikleri anlamına gelir çünkü… Aksine ne kadar az disiplin hukuku işletilirse o kadar iyi bir yönetim tarzı hayata geçiriliyordur.
Buradaysa tem tersi bir akıl yürütme var sanırım. ‘Nefes aldırmıyoruz, sürekli cezalar vererek yıldıracağız’ mı demek istiyorlar acaba? Ama bunun da bir sonu olur, burada yok. Beş yıldır buradayım, sözlü savunmamızı almıyorlar.”
“Bu yöntem insan onuruna da aykırı değil mi?”
Avukat Timtik, sözlü savunmasının bazen kapıdaki mazgal deliğinden sorulduğunu ekledi:
“Mazgal dediğimiz kapı deliğinden kimi zaman soruyorlar, ‘İfade verecek misin?’ Evet, diyorum. İfade vereceğim ama buradan nasıl vereyim? Boynum, belim ağrıyor. Eğilemiyorum ki sesimi duyurayım. İnsan onuruna da aykırı değil mi, bu biçimde ifade almaya çalışmak? Zaten alınamayacağını gelen görevli de biliyor. Ne yapsın? Emir, talimat böyle, söyleneni bize aktarıyor…”
(Lİ/AS)