Barış İçin Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladıkları için "Terör örgütü propagandası" ile suçlanan üç akademisyen Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde devam etti.
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde (ACM), İstanbul Üniversitesi’nden araştırma görevlisi Sezen Çilengir’in dördüncü duruşması görüldü.
Çilengir’in duruşması Prof. Dr. Büşra Ersanlı’ya mahkumiyet kararı verilen duruşmanın ardından gerçekleşti.
Çilengir’in avukatları hakimin tarafsızlık ilkesini ihlal ettiğini belirterek, heyetin reddi talebinde bulundu. Heyet talebi retti. Duruşma sürecinde yinelenen talep üzerine de reddin reddine itiraz için süre verilmesi talebini de reddetti. Duruşmada hakim bir çok kez avukatlara yönelik bağırarak konuştu.
Avukatların ve Çilengir’in beraat talebini reddeden mahkeme 1 yıl 3 ay mahkumiyet kararı verdi. Çilengir’in hükmün açıklanmasını geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını kabul ettiği gerekçesiyle de hükmün açıklanmasını geri bıraktı.
Heyet başkanı kararı “1 yıl 3 ay hapis cezası verdik. Hükmün açıklanmasını geri bıraktık. Hayırlı olsun” diye duyurdu.
Mahkeme heyeti şu isimlerden oluştu: Başkan Ömer Günaydın, üyeler Habibe Ertuğrul, Özgür Erkan, savcı: Caner Babaloğlu
Akademisyen yargılamaları haberlerinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
İmzacı akademisyenlere yönelik davalar, 5 Aralık 2017'de başladı. 5 Haziran itibariyle 242 akademisyenin ilk duruşmaları görülürken içlerinden 15 kişinin davasında karar açıklandı. 15 akademisyen için de 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zübeyde Füsun Üstel ve Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Büşra Ersanlı'ının cezası dışında bütün cezalarda hükmün açıklanması geri bırakıldı.
Akademisyen yargılamalarında kararlara buradan ulaşabilirsiniz.
Heyeti ret talebi
Avukat Ziya Çelik duruşma başında söz alarak benzer dosyalarda sanık ifadeleri farklı olmasına rağmen heyetin aynı hükmü verdiğini belirtti.
“Ne yaparsak yapalım mahkemenizin vereceği karar bilinebilir durumda” sözlerine mahkeme başkanı “Ne kadar indirim yapsak sizi memnun edeceğiz onu bilmiyoruz” dedi.
Avukat Çelik, heyeti ret talebinde bulundu:
“Bu zamana kadar benzer dosyalarda yapılan yargılamalar neticesinde verilen kararların tamamı aynı yönde olup mahkumiyetle neticelenmiştir ve kanaat açıklanmış mahiyettedir. Dolayısıyla hakimin tarafsızlık ilkesi açık şekilde ihlal edilmiştir. Özellikle mahkemenizin 2017-97 esas 2017-100, 2017-49 ila bir önceki duruşmada vermiş olduğunuz kararları öğrenmiş olmamız nedeniyle heyeti oluşturan her bir hakim için hakimi reddi şartlarının oluştuğu açıktır. Bu nedenle heyette görevli hakimlerin reddini talep ediyoruz.”
Savcı, “Mahkemenin tarafsızlığını şüpheye düşürecek bir davranış ile somut bir delil ortada olmadığı” gerekçesiyle heyeti retti talebinin reddini istedi.
Heyet, “Mahkememizin tarafsızlığını şüpheye düşürecek somut olguların ve delillerin bulunmadığı bu aşamada yapılan reddi hakim talebinin özellikle duruşmayı uzatmaya matuf olduğu bu haliyle CMK 24. ve devamı maddelerinde düzenlenen hakimin reddi şartlarının oluşmadığı anlaşıldığı” gerekçesiyle talebi reddetti. Ret talebine ilişkine itirazı esasa yönelik itirazla birlikte yapabileceklerini belirtti.
Avukatlar söz almak istemesine hakim “Zorlamanın anlamı yok” diyerek Çilengir’i kürsüye çağırdı. Avukatları sanıkla görüşmek istemesi üzerine “Görüşemezsiniz, duruşma yapıyoruz, görüş yeri değil” dedi. Avukatları “Bilgi vermek istiyoruz” dedi. Sezen Çilengir avukatlarıyla görüştü.
Sezen Çilengir son sözü için süre istediğini belirtti. Heyet, süre talebine dair kararını yazdırırken avukatlar kendi beyanlarını almadan karar verilmesine karşı çıktı. Hakim “müdahale etme, sözümü kesme” diyerek avukatlara bağırdı.
“Duruşma salonundan sesler geliyor, duruşma salonunu boşaltırım” diyerek karar yazdırmaya devam etmesine avukatlar kendi sözleri alınmadan karar oluşturulamayacağı gerekçesiyle itirazda bulundu.
Heyet bakanı “Yapayım itiraz et. İlla sizin dediğiniz mi doğru. İtirazında söylersin. Niye ortalığı germeye çalışıyorsunuz? Orada hazır bir kitle var” dedi.
Avukatlar “hazır kitle diye kimseyi değerlendiremezsiniz” diye tepki gösterdi.
Hakim yazdırmaya devam ettiği kararına “salondaki seyircilerin yüksek sesle konuştuğu anlaşılmakta, gerekli uyarı yapıldı” ifadesi düştü. “Geçen celse mütalaa verildiği, mütalaa ve esasa ilişkin beyanda bulunmak üzere sanık ve müdafi tarafından süre talep edildiği ve bu sürenin verildiği dolayısıyla bu aşamada yeniden süre talebinin duruşmayı uzatmaya vakıf olduğu anlaşılmakla” diyerek ek süre talebini reddetti.
Reddin reddi için süre talebi
Avukat Ziya Çelik, “Duruşma salonundaki seyircilere yönelik ‘hazır kitle’ ifadesi kullanıldığınızın zapta geçirilmesini istiyorum” dedi, Mahkeme başkanı “geçmiyorum” yanıtı verdi.
Çelik, heyetin reddine dair itirazda bulunmak için süre istedi.
“Reddin reddine ilişkin itiraz hakkında bulunacağız, bunun da zapta geçmesini istiyorum. Müdafinin izleyicileri galeyana getirdiği yönünde başkan Ömer Günaydın tarafından beyanda bulunulmuştur. Bu tarafgirlik tutumdur, önyargıdır. Hakimi reddediyoruz. Önceki reddin reddine ilişkin itirazda bulunmak için süre verilmesini talep ediyoruz.”
Mahkeme başkanını redde ret
Mahkeme başkanı, kendisine yönelik ret talebini reddederken savcıya görüşünü sormadığını farketti. Savcı “Mahkeme başkanı ile ilgili duruşmada gelişen olaylar kapsamında savunma makamınca ret talebi ileri sürülmüşse de CMK’da belirtilen ret sebepleri oluşmadığı gerekçesiyle” reddin reddini istedi.
Mahkeme başkanı, hakimin reddi kararının reddinde “Mahkeme başkanının ara karar yazdırırken sanık müdafiinin araya girip müdahale etmesi bunun yanında salondaki izleyici grubunun da yüksek sesle konuşması nedeniyle sanık müdafinin ve seyircinin uyarılması şeklinde gelişen olaylarda tarafsızlığı şüpheye düşürecek herhangi bir olay yaşanmadığı, bu nedenle CMK’daki ret sebepleri oluşmadığı”nı söyledi.
Ret talebine itiraz için süre talebine ret
Mahkeme başkanı ayrıca “Bu aşamada yapılan ret taleplerinin de duruşmayı uzatmaya yönelik olduğu anlaşıldığı” gerekçesiyle “Bu talebin ve ret talebine ilişkin itiraz yolunun kullanılması yönünde süre verilmesi talebinin reddine, buna ilişkin talep ve itirazların esasa ilişkin hükümle yapılabileceğini bildirilmesine” karar verdi.
“Heyetinki özel bir tarafsızlık”
Avukat Ali Saygın, esasa ilişkin beyanlarına şu ifadelerle başladı.
“Esas hakkında savunmamızı nasıl bir inançla yaptığımızı açıklayarak başlamak istiyorum. Heyetinin tarafsızlığı özel bir tarafsızlık. Gene olarak Türk yargı sisteminde yargıçların savcı ile çok yakın olduğunu, adeta koordinasyon içinde çalıştığını biliyoruz. Kastettiğimiz bu değil.
“Genel olarak adil yargılamayı zedeleyen bu durumun ötesinde mahkeme heyetinin bu fiil nedeniyle verdiği kararı bilerek esas hakkında savunma yapacağız.”
“İddianamede hukuk normlarına dayanmayan iddialar var”
İddianameye ve suçlamaya dair şöyle konuştu:
“Müvekkilimiz hangi şartlarda hangi olaylar nedeniyle bildiriyi imza attığını sorgusunda ifade etti. Cumhuriyet savcısının iddianamesi, esas hakkındaki mütalaada olmayan fiili olmuş gibi göstererek bildiride yer almayan PKK KCK örgütünden bahsediyor, hukuki olmayan jargonla, hükümet sözcüsü gibi ‘sözde yürütme kurulu’ gibi bildiride yer almayan sözleri var gibi göstermeye çalışıyor. Bildirinin övme değil yerme eleştirme amacıyla hazırlanmış olduğu tartışma götürmez.
“TMK 7/2’deki örgütün cebir şiddet tehdit içeren yöntemlerini övmeyi suç sayar. İddianame savcısının dediği gibi ‘PKK KCK örgütünü meşru göstermek çabası’ dahi suç oluşturmaz.
“Savcı iddianamede ceza hukuku normlarına dayanmayan iddialara yer vermiş.”
“Bir karar daha düşünce özgürlüğüne aykırı bulunacak”
Düşünce ve ifade özgürlüğüne dair beyanlarda bulundu “Bu tür davaların beraat kararıyla sonuçlanması bile otoriterleşmeye yardım eder” dedi.
“Muhalif, azınlıktaki görüşlerin serbestçe ifade edilememesi halinde bilgi edinme hakkı da gerçekleşmez. Demokratik siyaset sisteminde değiştirilemez eleştirilemez düşünce ve uygulamalara yer yoktur.
“Mahkemenizin vereceği karar, verdiğini bildiğimiz karar muhtemelen uluslararası yargıya kadar taşınacak ve sonuçta Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir karar nedeniyle bir kez daha mahkum edilmesine yol açacaktır. ‘Türkiye’yi neden şikayet ediyorsunuz’ diye soracaklar ama Türkiye Cumhuriyeti devletini şikayet etmediğimizi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin mahkemelerinde hukuka uygun olmayan, özgürlüğü değil hükümet politikalarını destekleyen kararlar nedeniyle başvurduğumuzu açıklayacağız. Büyük olasılıkla Türkiye Cumhuriyeti devletinin mahkemelerinin bir kararı daha düşünce özgürlüğüne aykırı bulunacak.”
Avukat “Mahkemenizin vermiş olduğunu bildiğimiz kararına rağmen, inanmadan beraat kararı verilmesini talep ediyoruz” dedi.
“Bunun adı yargılama değil”
Avukat Cevriye Aydın “Bu duruşmadan önceki davayı izledik ve dava sonucunda verilen karar esasen savunmayı yapmamızı gereksiz hale getirdi” dedi.
“Ortada bildiri var, imza atmış insanlar var, bir tek eylem ama ayrı davalar açıldı ve geldiğimiz nokta da biz burada önceki duruşmayı isterken bir sonraki duruşmada kararı vererek izliyoruz. Bunu adı yargılama değildir. Ama buna rağmen aslında savunma yapmamın ne kadar gereksiz olduğunu bilmeme rağmen müvekkilimizin yargılanma nedeni olan barış hakkı üzerine birkaç söylemek istiyorum.
“Barış silahlı çatışma yokluğuyla sınırlı bir kavram değildir. Ve esas olarak barış bütün temel hak ve özgürlüklerin gerçekleşme alanıdır. Tüm insanlık tarihi boyunca yönetimlere karşı savaşlardan mağdur olmuş, yaşama hakkını kaybetmiş bütün insan toplulukları he zaman barışı savunmuşlardır. Bu insanların savaşı çıkaranlara ve sürdürmek isteyenlere karşı doğal refleksidir. Her zaman her şeye rağmen savunulacaktır.
“Müvekkilimizin bildiriye imza atmaktaki en temel amacı da 1128 kişi gibi, Türkiye’de ifade edilen şartlarda barışın sağlanması, insanların yaşam hakkının bir an önce güvenceye alınması ve çatışmasızlık ortamının yaratılarak en temel insan hakkının korunmasıdır, barış hakkıdır. Bir hakkı savunmak CMK 26. Maddesine göre suç değildir, oluşan suç yoktur. Beraat istiyoruz.”
Sezen Çilengir son sözü sorulduğunda şöyle konuştu:
“Savunmamda defalarca ifade ettim. Banim açımdan o dönemde sivil halkın yaşadıklarına karşı kayıtsız kalmam mümkün değildi. Savaşın ya da şiddetin propagandası amacıyla değil belki küçücük de olsa barış çığlığı olur diye imza attım. Suçlu olduğumu düşünmüyorum. Beraatımı istiyorum. Aksi halde hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını kabul ediyorum.”
Sezen Çilengir hakkında
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde araştırma görevlisi.
Lisansını Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde, yüksek lisansını Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde tamamladı.
Yüksek Lisans tezi , "Düşünce ve Pratikte Uluslararası Dolaşım: 1968-71 Yılları Arasında Türkiye'de Üniversite İşgalleri” başlığındaydı.
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde doktora eğitimi devam ediyor.
Ne olmuştu? 10 Ocak 2016'da "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin (BAK) "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisi 1128 akademisyenin imzası ile yayınladı. Sonraki katılımlarla imza sayısı 2212 oldu. Akademisyenler hakkında Savcı İsmet Bozkurt’un hazırladığı iddianame ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) “örgüt propogandası” fiilini düzenleyen 7/2 maddesinden dava açıldı. 5 Haziran itibariyle 5 Aralık 2017'den bu yana mahkemeye çıkan akademisyen sayısı 242 oldu. 15 akademisyen 1’er yıl 3’er ay hapis cezasına mahkum oldu. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zübeyde Füsun Üstel ve Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın cezası hariç cezalarda hükmün açıklanması geri bırakıldı. Üstel’in ve Ersanlı'nın cezalarının ertelememe gerekçesi olarak "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediği" ve "mahkemede suç işlemeyeceğine dair kanaat oluşmadığı" gösterildi. TIKLAYIN - Akademisyen yargılamalarında cezalar Barış akademisyenleri 10 Mart 2016’da “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi nedeniyle yaşadıklarını basın toplantısında paylaştılar. Toplantıda açıklamaları yapan Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Doç. Dr. Kıvanç Ersoy (15 Mart 2016) ile Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı (31 Mart 2016) TMK 7/2'de düzenlenen “örgüt propagandası” suçlamasıyla tutuklandılar, 22 Nisan 2016’da serbest bırakıldılar. Savcının talebi üzerine Adalet Bakanlığı “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama"yı düzenleyen TCK 301. maddeden yargılanma izni verdi. Dava sürüyor. Akademisyen yargılamaları haberlerinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz. |
(BK)