Marmara Üniversitesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden çalışma arkadaşları 1 Kasım 2011'de KCK soruşturması kapsamında tutuklanan Prof. Dr. Büşra Ersanlı'yı anlattı. Ortak vurgu, her dönemde mağdur kesimlerin yanında olan Ersanlı'nın iddiaların aksine şiddetten değil barıştan yana olduğu üzerineydi.
Şaziye Ateş (Bölüm Sekreteri): "Büşra Hoca'nın şiddetle hiçbir ilgisi olamaz"
Büşra Hoca aile, arkadaş gibi, ondan çok şey öğrendim. Bölüm başkanı olduğu dönemde tansiyon hiç yükselmedi, ortalık hiç karışmadı. Her zaman sakin, huzurlu ve şefkatle yaklaşan ve ast-üst ilişkisi yaratmayan biri Büşra Hoca. Biz pazarlara bile birlikte giderdik, evini rahatça açardı. Odasının kapısını çalmaya bile gerek duymadan girebildiğin biri o ve neden çalmadın demez hiç. Büşra Hoca'nın şiddetle hiçbir ilgisi olamaz. Ona yapılan bir haksızlık, bir an önce çıkmalı.
Prof. Dr. Günay Göksu Özdoğan: "Şiddetin araç olmasını hiç benimsemedi"
Hocayı yakından, uzun süredir tanıyorum. O her zaman Türkiye'de özgürlüklerin, siyasal katılımın kısıtlanmasına, toplumsal cinsiyet konusundaki ve azınlıkların maruz kaldığı eşitsizliklere, hukuk dışı uygulamalara karşı duyarlıdır. Bu düşüncelerini de kamuoyuyla paylaşmaktan geri durmamış, cesaretle görüşlerini ifade etmek için özel çaba sarf etmiştir. BDP'ye üyeliğinde de Kürt sorunun çözümünde şiddetin araç olmasını hiç benimsemedi.
Son dönemde yaşananlar son derece kaygı verici. İnsana Türkiye'nin daha önce yaşadığı karanlık dönemleri hatırlatıyor. Hiç mi yol, ders almadık? Nasıl oluyor da düşünce özgürlüğünün bir anda güvenlik kaygısıyla, terör suçuyla eşit tutulması söz konusu olabiliyor. Bu kaygı verici.
Öte yandan yaşananlarla ilgili umut verici görüşler de var. Bazı aydın ve gazeteciler gelinen noktanın hukuk devletine inanan insanlara sert bir vuruş olduğunu ve belki bir kırılma noktası yaratabileceğini ve siyasi iradenin de ince ve nüanslı davranarak, doğrudan teröre bulaşmış insanlarla düşünce özgürlüğü çerçevesinde siyasi görüşlerini belirten insanların ayrılabilmesi noktasına gelebileceğini söylüyor. Umarım öyle olur.
Yrd. Doç. Dr. Emrehan Zeybekoğlu: "Türkiye'de hukuk ortadan kalkmıştır"
Kendini barışa adamış, şiddetin her türlüsüne karşı olan birinin hukuksuzca gözaltına alınması Türkiye'de hukukun ortadan kalktığını gösteriyor. Bu sadece Büşra'nın başına gelen bir şey değil. Benzer durum farklı davalarda da görülüyor. Yargı, yürütme erkine bağımlı hale getirildi. Büşra ve diğer entelektüellere uygulanan bu hukuksuzluk açıkça faşizmdir, faşizmin olması için mutlaka üniformalı parti milislerinin sokakta gezmesi gerekmiyor. Bu bir zihniyet. Korkmamak lazım çünkü korktukça üzerimize gelirler.
Meslek odaları, entelektüeller, gazeteciler bir araya gelip ciddi bir dayanışma içine girmeli. 12 Eylül'den miras bir dağınıklık var toplumda, örgütlenmek gerekiyor.
Öğr. Gör. Dr. Emre Erşen: "Büşra Hoca'nın öncelikli meselesi kadın erkek eşitliğidir"
17 yıl Büşra Hoca'nın öğrencisi oldum, yüksek lisans ve doktora tezimi onunla yazdım. Bu sürede bırakın terörü şiddeti olumlayan hiçbir şey söylediğini duymadım. Bu tip suçlamalara dahil olma şüphesinin getirilmesini bile reddediyorum.
O, benim de içinde olduğum ve farklı sosyal arka plandaki ve farklı ideolojik görüşteki genç akademisyenlerin şimdi bulundukları yere gelmelerini sağlamış biri.
Büşra Hoca'nın pek çok alanda önemli çalışmaları vardır. Türki Cumhuriyetler, Avrasya gibi konulardaki çalışmaların neredeyse tamamı gelişim sürecini Büşra Ersanlı'ya borçlu. Kültür Bakanlığının danışmanlığını yapmış biri.
Büşra Hoca'nın öncelikli meselesi kadın erkek eşitliğidir. BDP'de yer almasında da bu konudaki hassasiyeti etkilidir. KA.DER'in toplumdaki temel ayrışmaları listelediği taslakta en büyük ayrımı kadın erkek ayrımı olarak görür, etnik ve dini vurgu alt sıralarda yer alır.
Doç. Dr. Ahmet Demirel: "Her zaman mağdur olanın yanında yer aldı"
Büşra'yı 30 yıldan fazla süredir tanıyorum. Boğaziçi'nde doktora sırasında ortak dersler almıştık. Büşra'nın yanındayım; bu dayanaksızca ona kefilim demek değil, dayanağımı bu güne kadarki çalışmalarından ve yazdıklarından alıyorum. Büşra, yazdıklarıyla ve medyadaki söylemleriyle kamuoyunca bilinen biri. Herkesin ulaşabileceği bu çalışmaları terör, örgüt üyeliği, silah gibi olgularla bağdaştırılamaz, aksine silahı reddeden ifadelerle doludur. Büşra her zaman mağdur olanın yanında yer aldı ve barışçıl çözümü ön plana çıkardı. Kimsenin cesaret edemediği zamanlarda başörtülü öğrencileri ellerinde tutup dersine sokan Büşra'ydı.
Geçmişte duruşundan taviz vermeden ortak çalışmalar yaptığı yayın gruplarının, henüz Büşra'nın avukatları bile sorgu sürecinden haberdar değilken aleyhte yayınlar yapmasını anlamak mümkün değil.
Bu süreçte sadece ben değil tüm bölüm çok şaşkın. O'nu desteklediğimizi tüm akademik kadronun imzaladığı bildiriyle gösterdik.
Farklı davalarda da görülen ilginç gözaltı ve tutuklamalar kamuoyunda soru işaretlerinin genişlemesine sebep oldu. KCK soruşturmasının ciddiyeti üzerinde de soru işareti doğdu. Gelinen nokta aydınları da kaygılandırarak "gözdağı verilmeye mi çalışılıyor" sorularına yol açtı.
Türkiye'de bu gibi davalarda iddianamenin hazırlanması oldukça uzun sürüyor, bu da Büşra'nın hakim karşısına çıkana kadar aylarca tutuklu kalması demek. Terörle Mücadele Yasasında değişiklikler yapılması ihtimali belki bir umut olabilir, ama zaman problemi bunun için de geçerli. Büşra'nın bir an önce aramıza dönmesini bekliyoruz tabii ki.
Dr. Sandrine Bertaux: "Akademiyi zenginleştiren biri"
Beş senedir Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesiyim. Daha önce ki akademik çalışma hayatım Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve İtalya'da geçti. Meslektaşım Profesör Büşra Ersanlı bölüm arkadaşlığında her zaman eşitliğe ve dayanışmaya öncelik vermiştir. Büşra, Akademiyi daha iyi, daha zengin hale getiren önemli akademisyenlerdendir.
Dr. Nurşen Gürboğa: "Bir barış aktivisti"
Türkiye'de demokratikleşme sürecinin olmazsa olmaz meselelerinden birini, Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümü ve bu doğrultuda siyasal alanı mümkün olduğunca genişletmek, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü teminat altına almak oluşturuyor. Bu sürecin ikinci boyutunu ise HES'lerden iş yaşamındaki baskıcı uygulamalara, cinsiyetçi adalet sisteminden askerlik sürecindeki disiplin uygulamalarına uzanan çok geniş bir alanda ortaya çıkan toplumsal muhalefetin ifade, örgütlenme ve politika yapma süreçlerine katılımının önünün açılmasıdır. Bu alanların genişletilmesi, kazanımların elde tutulması iktidarın inayetiyle değil, siyasal toplumsal mücadelelerle mümkündür. Her iki alanda da güvenlik eksenli perspektiflerin iktidarda olması nedeniyle meşru zeminlerde sürdürülen toplumsal mücadelelerin soğuk savaş döneminin diliyle şeytanileştirildiğine, kriminalize edildiğine tanık oluyoruz.
Profesör Büşra Ersanlı'nın BDP'nin siyaset akademisinde toplumsal cinsiyet adı altında verdiği dersler de bu bağlamda kriminalize ediliyor. Büşra Hoca'nın siyaset bilimi, kadın çalışmaları, uluslararası ilişkiler alanlarındaki katkıları ortadadır. Bir barış aktivisti olduğu, çatışmaları diyalogla çözmekten yana olduğu da ortadadır. Ersanlı, Kürtler ve kadınlar olmak üzere iki çok geniş toplumsal kesime uygulanan ayrımcı, baskıcı politikalar, yapılar ve söylemlerle mücadele eden aktivist bir bilim insanıdır. Onun toplumdaki yaygın ve derinleşen eşitsizliklerle mücadelesi bilme, anlama ve bildiğini paylaşma üzerinden gerçekleşti. Kol kola girmiş erkek iktidarı ve devlet iktidarını asıl rahatsız eden de budur. Her iki yapının da bilgi üzerindeki iktidarını ezilenlerden yana deşifre ettiği için bu gün içerdedir. Aynı nedenlerle her iki iktidar biçimini de bugün paylaşan kesimler tarafından şeytanileştirilmektedir. Entelektüelinden partilisine, öğrencisinden belediye başkanına uzanan yaygın tutuklamalar örgütlenen, mücadele etmeyi yeniden hatırlayan, tecrübe biriktiren kesimlere yönelik bir tehdittir. Ancak eskilerin değimiyle cin şişeden çıktı. (BK-HH/HK)