Hayatını kaybeden Cumartesi Annesi Emine Ocak için yarın Galatasaray'da anma
“Oğlumu bulma umudumu hiç kaybetmedim. 58 gün sonra adli tıp kayıtlarında oğlumun fotoğraflarını buldu çocuklarım. Çocuklarım o fotoğrafları bana göstermediler. Hasan'ım kimsesiz değildi; ama yapılan işkenceleri kimse görmesin diye Kimsesizler Mezarlığı'na gömmüşler."
*Emine Ocak, Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın 625. hafta eyleminde, 18 Mart 2017. (Fotoğraf: Vecih Cuzdan)
Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın sembol isimlerinden, 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’na ilk çıkan annelerden biri olan Emine Ocak, bugün hayatını kaybetti.
1995 yılında gözaltında zorla kaybedilen oğlu Hasan Ocak’ın akıbetini sormak için Galatasaray Meydanı’nda adalet mücadelesine başlayan Emine Ocak, geçirdiği kalp krizi nedeniyle bir aydır yoğun bakımda tedavi görüyordu.
Emine Ocak için yarın (24 Temmuz) saat 10.00’da Galatasaray Meydanı’nda anma töreni düzenlenecek. Aynı gün saat 16.00’da Gazi Cemevi’nde yapılacak törenin ardından ise toprağa verilecek.
“Kartanem, oğluna mı kavuştun?”
Ocak’ın vefat haberini duyuran Cumartesi Anneleri/İnsanları; Ocak Ailesi, Cumartesi Anneleri ve İnsan Hakları Derneği (İHD) adına yaptıkları paylaşımda şöyle dedi:
“Büyük bir üzüntüyle duyuruyoruz: Cesaretiyle, ısrarı ve kararlılığıyla hakikat ve adalet mücadelemizin en güçlü sesi Emine Ocak’ı kaybettik. Cenaze törenine ilişkin bilgiler ayrıca duyurulacaktır.”
“Annem... Kartanem, oğluna mı kavuştun. Her birinin ardından ciğerlerimizi parçalayarak yaktığın ağıtlarla uğurladığın sevdiklerine mi kavuştun… Ya biz yaz sıcağında dona kaldık… Annem.”
Çocuklarından Maside Ocak ise şöyle yazdı: “Annemiz, sığınağımız, bize sevgiyi, insanlığı öğreten, yol gösterecimiz Emine Ocak’ı kaybettik. Acımız büyük... Cenaze bilgilerini daha sonra paylaşacağız.”
“Oğlumu bulma umudumu hiç kaybetmedim”
Ocak, “30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü” dolayısıyla 2019’ da yazdığı mektupta kamuoyuna şöyle sesleniyordu:
Ben 27 Mayıs 1995'te Galatasaray'a ilk çıkan annelerden biriyim.
Oğlum Hasan Ocak öğretmendi. Kimseyi incitmeyen, herkesin yardımına koşan, yüreği insan ve doğa sevgisiyle dolu bir sosyalistti. Sokakta oynayan çocuklara dağıtmak için her zaman cebinde şeker yada sakız taşırdı. 21 Mart 1995'te beni aradı, kızım Aysel'in doğum günü için balık ve pasta alacağını söyledi.
Hasan'ım eve bir daha gelemedi. Nereye gittiysek; "bizde yok" diyorlardı. Hasan'ı gözaltında görenler polislerin Ona çok ağır işkence yaptığını söylüyorlardı. "Gözaltı listesinde Hasan'ıın ismi yazılıydı gördük" diyorlardı.
Hasan'dan önce gözaltında kaybedilenlerin aileleriyle işte o zamanlarda İnsan Hakları Derneği’nde tanıştım. Bu acıyı, bu zulmü yaşayan ilk ben değildim. Başka kimse yaşamasın diye acılarımızı birleştirmeye, başkalarına umut olmaya o zamanlarda başlamıştık. Başvurmadığım yer kalmadı. Bir boşluğun içindeydim, oğlumun başına ne geldiğinin belirsizliği yakıp kavuruyordu yüreğimi. Ama oğlumu aramaktan hiç vazgeçmedim.
Oğlumu bulma umudumu hiç kaybetmedim. 58 gün sonra adli tıp kayıtlarında oğlumun fotoğraflarını buldu çocuklarım. İşkence edilmiş, öpmeye kıyamadığım güzel yüzü tanınmaması için parçalanmış. Çocuklarım o fotoğrafları bana göstermediler. Hasan'ım kimsesiz değildi ama yapılan işkenceleri kimse görmesin diye Kimsesizler Mezarlığına gömmüşler. Kimsesizler Mezarlığı'ndan çıkardık Hasan'ımı, kendi mezarlığımıza gömdük. Sonra kayıp yakınları ve insan hakları savunucularıyla oturup, bir daha kimse gözaltında kaybedilmesin diye her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda sessizce oturmaya karar verdik.
Bizim Galatasaray'da oturduğumuzu öğrenen başka aileler de yanımıza gelmeye başladı. Çok büyüdük Galatasaray'da. Birbirimize kardeş olduk, evlat olduk, arkadaş olduk. Sesimiz duyulmaya başladıkça, kayıplarda azaldı. Bizim mücadelemiz sayesinde daha fazla insan gözaltında kaybedilemedi. İnsanların yaşam hakkının güvencesi olduk. 300, 400, 500, 600 gibi haftalarımızda binlerce kişi geldi yanımıza. Bizimle birlikte sessizce fotoğraflarımızı taşıdı. Alkış bile çalmadılar, çünkü herkes bizim sessizce oturduğumuzu biliyordu.
Devletin işlediği suçları söylemenin de bir bedeli vardı. Bizim orada olmamızı, bu suçları söylememizi istemeyenler her zaman oldu. Gözaltına da aldılar, cezaevine de koydular ama biz birbirimizden ayrılmadan, vazgeçmeden kayıplarımızı istemeye devam ettik.
Emine Ocak, 1997'de Galatasaray'da gözaltına alınırken, Fotoğraf: Ahmet Şık.
Sene 1997 ya da 1998’di. Genç bir delikanlı geldi yanımıza, elimizi öptü ama ağlayacak gibiydi. Birlikte geldiği annesi sürekli ağlıyordu, bizse şaşkındık. Anlatmaya başladı sonra; 18 gün beni gözaltında tuttular, çok işkence yaptılar.
Beni kimsenin göremeyeceği ayrı bir yerde tutuyorlardı ve gözaltında kaybedeceklerini söylüyorlardı. Polisler beni savcılığa çıkarttıklarında "Seni gözaltında kaybedecektik ama senin ananda gider Cumartesi Anneleri'ne katılır diye bırakıyoruz" dediler.
Ben sizin sayenizde yaşıyorum. Delikanlının anlattıklarını dinleyince hepimizin içi o kadar çok rahatlamıştı ki, o gün dünyalar bizim olmuştu sanki.
699 hafta oğlumun ve gözaltında kaybedilen yüzlerce kişinin fotoğrafını taşıdığımız, adalet istediğimiz Galatasaray Meydanı 53 haftadır suskun. "Sizin sorununuz benim kabinemin sorunudur" diyen dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, şimdi Cumhurbaşkanı. Verdiği sözü tutmayan bir Cumhurbaşkanı olur mu? Kayıplarını arayanlara yapılan bu işkence yüz yılda geçse unutulmaz. Artık suçlarını kabul etsinler istiyoruz, özür dilesinler bizden ve açsınlar bizim meydanımızı.
Galatasaray bize yasaklandığından beri kayıp haberleri çoğaldı. Hala iki kişiden aileleri haber almaya çalışıyor. Yoksa herkesi susturup yeniden insanları kaybetmek için mi bizi engelliyorlar? Ben gözaltında kaybedilmiş bir evladın annesiyim, her kayıp haberinde yüreğim daralır ve her kayıp annesi gibi sokaklara çıkmak isterim.
Defalarca yan yana geldiğimiz Arjantinlli annelerden biliyorum, biz vazgeçersek kayıplarımıza ulaşamayacağız.
Biz vazgeçersek bu ülke kaybedenlerin cenneti olmaya devam edecek. Biz vazgeçersek bu ülke yakınlarını arayanlar ve adalet isteyenlerin cehennemi olmaya devam edecek.
Biz vazgeçersek, adalet hiçbir zaman sağlanmayacak. Ben bir söz verdim evladını, eşini, kardeşini bulamadan aramızdan ayrılan arkadaşlarıma.
Onlar hesap vermemek için hepimizin ölmesini bekliyor ama hesap vermekten kurtulamayacaklar. Biz son kaybımız bulunup, kaybedenler ceza alana kadar vazgeçmeyeceğiz.
En son arkadaşım Elmas'a söz verdim; bizim olan, kayıplarımızın olan Galatasaray'da, çocuklarımızın fotoğrafını bir gün mutlaka taşıyacağız.