“İnsan hakları yalnızca bir yasa maddesiyle değil, gündelik hayatın parçası haline geldiğinde gerçek anlamını bulur.” İnsan Hakları Kentleri Türkiye Ağı, bu temel ilkeyle, yerel yönetimlerde insan haklarını esas alan bir yönetim modeli oluşturmak amacıyla yola çıktı.
Rize’ye bağlı Fındıklı Belediyesi’nin öncülüğünde, geçtiğimiz yıl 10 Aralık'ta düzenlenen Haklar Sempozyumu’nda temelleri atılan İnsan Hakları Kentleri Ağı'nın kurucularından Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, ‘kardeş belediyeler’ başta olmak üzere diğer belediyeleri de bu hak temelli anlayışa davet etti.
"Meci kültüründen besleniyoruz"
Yurttaşların karar alma süreçlerinde söz sahibi olmalarını öncelediklerini söyleyen Belediye Başkanı Çervatoğlu, “Bizler halkımızı müşteri olarak değil, kentin yaşamına aktif ve eşit yurttaşlar olarak katılan bireyler olarak görüyoruz. Üretimin içinde yer alarak yönetime katılmaları, karar alma süreçlerinde söz sahibi olmaları gerektiğine inanıyoruz. Bu yaklaşımı, meci (imece) kültüründen beslenen toplumcu yerel yönetim anlayışıyla hayata geçirmeye çalışıyoruz” sözleriyle ağın kuruluş amacını özetledi.

"Eşit, adil, daha yaşanabilir kentler"
Hedeflerinin somut bir adımı olarak İnsan Hakları Anıtı da diktiklerini belirten Çervatoğlu, “Bu ağ, insan haklarını yalnızca anayasal çerçevede bırakmayan; yerelin tarihsel, kültürel ve toplumsal dinamikleriyle yeniden düşünen ve politika üreten bir birliktelik yaratmayı hedefliyor. Kentin yaşam biçimini, kamusal alanlarını ve yönetim modellerini bu hak temelli perspektifle dönüştürmeyi amaçlıyor. Bir kent, yalnızca asfaltla, imar veya binalarla değil; ilişkilerle, eşitlikle ve adaletle kurulur ve yaşanılabilir olur” dedi.

Neler yapıldı?
"Hakların birer formalite değil, herkesin eşit ve ait olduğu bir yaşamın temeli" olduğunun altını çizen Çervatoğlu, belediyenin bu kapsamdaki çalışmalarını şöyle aktardı:
“Halk Meclisleri, Çocuk, Kadın, Gençlik ve Engelli Meclisleri, Çalışma Komisyonları gibi yapılar halkımızın kendini yönetme anlayışının somut göstergeleri oldu. Bu yapılar yalnızca danışma organları değil; halkın kendi hayatı üzerindeki söz hakkını doğrudan kullanabildiği alanlar olarak inşa edildi. Toplumsal cinsiyet eşitliğinden kültürel haklara, kamusal hafızanın yaşatılmasından dayanışma ekonomisine, tarımdan eğitime kadar çok sayıda başlık, bu katılımcı yapılarla birlikte planlanıyor ve şekilleniyor. Engelsiz kent yaratma konusunda üst yapı ve alt yapı yatırımları, kooperatifler, emek evleri, eğitim atölyeleri gibi yapılar da bu yaklaşımın alandaki yansımaları."

"İnsan Hakları Kentlerini büyütelim"
Yerel yönetimler ve yöneticilerden en temel beklentisinin “Bir kenti sadece yöneten değil, birlikte kuran olmak” olduğunu söyleyen Çervatoğlu, “Kentler sadece binalarla değil, eşitlik ve adaletle yaşanabilir olur. İnsan onuruna yaraşır kentler için halkı sadece dinleyen değil, karar süreçlerine dahil eden bir anlayışla ilerlemeliyiz. İnsan Hakları Kentleri Ağı, bu ortak anlayışı büyütmek için bir adımdır” çağrısı yaptı.
Temel görev eşitlik, dayanışma...
Çervatoğlu, insan onuruna yaraşı kentler ve yerel yönetimler için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
"İnsan onuruna yaraşır bir kent, yalnızca barınma, ulaşım, alt yapı, üst yapı, içme suyu, sağlık vb. gibi hizmetlere erişimle değil; insanların birbirleriyle kurduğu ilişkinin niteliğiyle de ilgilidir. Yaşamın her alanında eşitlik, dayanışma ve katılım hissini yaratmak, kent yönetiminin temel görevidir. Fındıklı’da bu anlayışla birçok alanda politika dönüşümü sağlanmaya çalışıldı ve bu çaba devam ediyor."
"Sosyal yardım yerine politika"
"Sosyal yardımlar yerine sosyal politikaların öncelenmesi, dayanışma ekonomisi temelli kooperatiflerin kurulması, kadın emeğine ve yerel üreticiye alan açılması bu çabanın örnekleri olarak gösterebiliriz. Yalnızca yoksulluğu hafifletmeye değil, yoksulluğu doğuran yapıları dönüştürmeye odaklanan bir model inşa edilmeye çalışıyoruz."
"Kentin sakini değil sahibi oldular"
"Örneğin daha önce tenha ve güvensiz bir alan olan Papatya Sokak, halkla yapılan saha toplantıları sonucunda yeniden düzenlendi. Aydınlatmalar, cephe boyamaları ve oturma alanlarıyla birlikte sokak artık çocukların oynadığı, kadınların güvenle yürüdüğü bir alana dönüştü. İlçemizde bu uygulamalar biz yurttaşları kenti sakini veya yalnızca yaşanabilir olmasını değil, birlikte yaşanır ve kentin sahibi olmamızı sağladı. Çünkü insan onuru, yalnızca korunacak bir değer değil; kolektif olarak kurulacak bir anlayış ve mücadele gerekçesidir.
(AB)








