“Türkiye’den ayrılmak benim için sadece bir ülkeyi terk etmek değildi, kurduğum hayatın, dayanışmanın, birlikte direnmenin yarım bırakılmasıydı. Geride bıraktığım şey bir coğrafyadan çok, ait hissettiğim insanlardı."
Bu sözler, Nanaxaanım Babazade’ye arkadaşlarının onu çağırdığı ismi ile Nana’ya ait.
Nana, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenciydi, vegandı, aktivistti. Yani politik bir öğrenciydi. Üniversitede düzenlenen yemekhane zammı protestolarına katıldığı için önce gözaltına alındı ardından Çatalca Geri Gönderme Merkezi’ne (GGM) gönderildi.
GGM’deyken bir akşam elleri gözleri bağlandı ve kendisini bir uçakta buldu. Uçaktan indiklerinde Azerbaycan’a gönderildiğini anladı.
Şimdi Azerbaycan’da güvenli bir yerde özledikleri çok. Mesela mücadele arkadaşları, mesela kedisi Sofi.
Nana, 18 Aralık “Uluslararası Göçmenler Günü” vesilesi ile bianet’e konuştu.
“Hem öfke hem de yorgun hissediyorum”
Nana, yaşadıklarının kendisinde bireysel bir duygu durumundan çok, haklardan sistematik biçimde mahrum bırakılmanın nasıl işlediğine dair berrak bir farkındalık yarattığını söylüyor. Zorla sınır dışı edilmenin yalnızca bir ülkeyle bağın koparılması olmadığını vurgulayan Nana, bu süreci devletin politik olarak “uygunsuz” ilan ettiği bir öznenin yaşam alanına doğrudan el koyması olarak tanımlıyor. “İnsanı sadece bir ülkeden değil, kendi hayatından da koparan bir şiddet biçimi bu” diyen Nana, aynı anda hem öfke hem de ağır bir yorgunluk hissettiğini söylüyor.
Bu öfkenin haksızlığın bilincinden, yorgunluğun ise sürekli yeniden başlamak zorunda bırakılmaktan kaynaklandığını söylüyor.
“Sadece bana değil söz söyleyen herkese bir gözdağı”
Sınır dışı edilme anını ise özgürlükle değil, doğrudan devlet şiddetiyle özdeşleştiriyor. Naan’ya göre uçak, bir kurtuluş değil, bu şiddetin son halkasıydı. Deport edilmesini hareket özgürlüğüne yönelik keyfi bir müdahale ve siyasal varlığına dönük açık bir cezalandırma olarak değerlendiren Nana, jandarma eşliğinde uçağa bindirilmesinin yaşananların hukuki değil, devlet gücünün teşhirine dayalı bir işlem olduğunu ortaya koyduğunu söylüyor.
Sınırın bu süreçte yalnızca bir çizgi olmaktan çıktığını belirten Nana, devletin beden üzerinde mutlak denetim kurduğu bir alana dönüştüğünü anlatıyor. Uçak havalandığında bile bu denetimin sona ermediğini vurgulayan Nana, yaşadıklarını yalnızca kendisine değil, görünür olan, söz söyleyen ve itaat etmeyen herkese yöneltilmiş politik bir gözdağı olarak tanımlıyor.
“Ortak mücadele insanın yurdudur”
Türkiye’yi ve geride bıraktıklarını anlatırken Nana’nın sözleri daha da kişisel bir tona bürünüyor. “Evet, çok özlüyorum” diyen Nana, bir ülkeyi değil, o ülkenin içindeki insanları, birlikte kurdukları küçük hayatları özlediğini söylüyor.
Sokakta karşılaşılan yüzleri, uzun tartışmaları, birlikte eyleme giderken paylaşılan sessizlikleri ve sıradan bir çayın bile politik olduğu anları hatırlatıyor. “Ortak mücadele insanın yurdudur” diyen Nana, en çok bunu geride bıraktığını ifade ediyor. Zorla koparılmanın en ağır yanlarından birinin ise kedisi Sofi’den ayrılmak olduğunu söylüyor.
“Deport kararı tesadüf değil”
Yaşadığı haksızlıkların politik kimliği ve görünür duruşuyla doğrudan bağlantılı olduğunu düşünen Nana, söz söylemesinin, görünür olmasının ve itaat etmemesinin hedef alındığını belirtiyor. Ona göre deport kararı tesadüfi değil, sistematik bir politik cezalandırma. Devletlerin görünür olanı susturmak için hukuku kendi çıkarlarına göre kullandığını söyleyen Nana, hakların ancak talep edildiğinde korunabildiğine dikkat çekiyor.
Buna rağmen susmanın daha ağır bir bedel olduğunu vurgulayan Nana, söz söylemenin, görünür olmanın ve direnişi sürdürmenin adaletsizliği teşhir etmenin ve dayanışmayı büyütmenin tek yolu olduğunu dile getiriyor.
“Dayanışma hâlâ mümkün”
Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle benzer deneyimler yaşayanlara da seslenen Nana, zorla göç ettirilmenin bir yenilgi olmadığını söylüyor.
Gitmek zorunda kalmanın bazen hayatta kalmanın bir yolu olabileceğini belirten Nana, asıl sorumluluğun sınırları bir silah gibi kullanan ve insanları görünmez kılmak isteyen devletlerde olduğunu vurguluyor.
Kendini ve politik kimliği korumanın önemine dikkat çeken Nana, mücadelenin yalnızca hayatta kalma değil, aynı zamanda adalet, eşitlik ve özgürlük talebi olduğunu söylüyor. Dayanışmanın hâlâ mümkün olduğunu hatırlatan Nana, “Biz birbirimizin yurduyuz” diyerek, görünür olmanın ve direnişi sürdürmenin adaletsizliğe karşı en güçlü cevap olduğunu ifade ediyor.

Nana sınır dışı edildi: Elimi, ayağımı, ağzımı bağladılar

48 günde sınır dışı edilen Nana'nın avukatı Çelik: Acele karar verilmesi şüpheli

Nana’nın arkadaşlarından çağrı: Eğitim hakkını gasp etmeyin
(EMK)









