UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Diyarbakır Surlarında başlatılan restorasyonla ilgili olarak, Diyarbakır Mimarlar Odası önceki dönem Eş başkanı Şerefhan Aydın, surlardaki tahribatların kamufle edilmeye çalışıldığını söyledi.
"Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı", 2015 yılında Almanya'nın Bonn kentinde gerçekleşen 39. UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) Dünya Mirası Komitesi Toplantısı'nda, Türkiye'nin 14. miras alanı olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne kaydedildi.
bianet'e konuşan mimar Şerefhan Aydın, surların yakın tarihte yanlış uygulamalarla daha çok tahrip edildiğini söyleyerek Sur'da yaşanan savaşın izlerinin silinmeye çalışıldığını belirtti.
"Savaşın yaşandığı bazı bölgeler korunmalı"
Hafızayı tamamen yok etmek için alelacele Suriçi'ndeki yıkımı tamamlayıp yeni uygulamalara başlandığını söyleyen Aydın sözlerine şöyle devam etti:
"2015-2016 Kent savaşları sırasında Suriçi'nde tank ve toplar kullanıldı. Hem şarapnel parçaları hem de o titreşimler Surlara ciddi zararlar verdi. Aynı zamanda o sırada ağır beton blokların surlardaki geçitlere yerleştirilmesi ve ağır iş makinelerinin kullanılması da ağır tahribatlara yol açmıştı. Yine güvenlik güçlerinin Keçi Burcu üzerine yaptığı tuvalet, ki pis su izleri hâlâ duruyor, gibi uygulamalar da bilinçli zarar verme yöntemleridir.
"Tüm bu tahribatları kamufle etme, Sur'daki tarihi kırımı unutturma ve orayı turizme açma amaçlı restorasyon çalışmaları başlatılmış durumda. Belleği önemseyen toplumlar ya da devletler savaş yaşanan yerleşim yerlerinde hafızayı diri tutmak adına yaşanan savaşın izlerini silmemişlerdir. Balkanlar, Avrupa, Kobani gibi ağır savaşların yaşandığı bazı yıkım bölgelerinde lokal ya da bölgesel bazlı yapılar olduğu gibi bırakılmıştır, korunmuştur."
"İhaleye giren şirketler kaygı verici"
İnsanlığın ortak mirası olan tarihi surların restorasyonunun o bölgeye yaraşır bir şekilde yapılması gerektiğini söyleyen Aydın şöyle devam etti:
"Suriçi'ndeki bazalt kaplı yeni villalar konusunu bir tarafa bırakırsak görüldüğü kadarıyla surlardaki restorasyon işi birkaç ayrı şirkete ihale edilmiş. Evet, uygulamalar hazırlanan projelere göre yapılıyor ve ilgili kurumlarca denetleniyor. Ancak ilgili kurumların kırım sürecindeki (2015-2016 kent savaşı sonrası) tutumlarını hatırladıkça kaygılanıyorum. Bu kurumların kırım sürecinde güvenlik kurumlarının taleplerini önceleyip bilim, teknik ve vicdanı kenara bırakıp kararlar vermeleri kaygımı arttırıyor."
Çalışmalar bitmeden restorasyon alanına girişin yasak olduğunu söyleyen Aydın şunları söyledi:
"Sadece restorasyonu biten Ulu Beden Burcunu görebildim. Restorasyon uzmanı değilim, ama bir mimar olarak inceleme fırsatım oldu. Bahsettiğim yaşanılanları, hafızaya yapılan müdahaleyi ve tarihi kırımı düşünmezsek, sadece teknik gözle bakarsak bu burç için iyi bir sonuç alınmış diyebiliriz. Ancak bütünlüklü düşünmek durumundayız. Mesela yine Suriçi, İçkale'de yıkım sonrası yapılan yeni park alanlarını her gidip gören 'çok güzel olmuş' diyerek alkışlıyordu. Oysa o parkın altında ve üstünde yaşananlar unutuldu. Parkın yapıldığı alanda herhangi bir kazı çalışması yapılmadan o tarihi arkeolojik alan dolduruldu. Bazı iddialara göre parkın altında tarihi bir kent mevcut ancak seçime yetiştirmek için alelacele üstü doldurulup park yapıldı ve halka pazarlandı. Olan o tarihe oldu."
"Tescilli cinayet!"
Aydın ayrıca Suriçi'nde kent savaşı yaşanan mahallelerdeki tescilli yapıların restorasyonunun kötü yapıldığını söyledi ve şöyle devam etti:
"Suriçi'ndeki mahallelerde, tabir uygunsa, bu tescilli yapılarda tescilli bir cinayet işlenmektedir. Evet, koruma ilkelerindeki yapılacak olan restorasyonun bire bir orijinali gibi olamayacağı hatta sonradan onarıldığı/yapıldığı yani özgün olmadığı anlaşılmalıdır yaklaşımını biliyoruz ancak buradaki tam bir facia. Arkadaşlar yanlış anlamışlar bu ilkeyi, aynısını yapmalarını beklemiyoruz ancak olabildiğince hassas davranmalarını beklerdik. Buna dair Mimarlar odası Amed şubemiz alanda incelemelerde bulundu ve teknik aykırılıklar raporunu yakında kamuoyu ile paylaşacağını düşünüyorum."
Fotoğraf: Hikmet Adal/bianet
Rekonstrüksiyon
Surlarda yıkılan ve birbirinden kopan bölgelerin onarılmaması gerektiğini, restorasyonda süre sınırının olmaması gerektiğini belirten Aydın sözlerini şöyle noktaladı:
"Süre sınırı bırakmak çok önerilen bir yöntem değil, çalıştıkça görülebilir ne kadar zamana ihtiyaç olduğu. Çünkü ince ve hassas işçilik isteyen, aslında gizemli bir çalışma, uğraştıkça farklı verilere ulaşıyorsun. Bundan dolayı aceleye getirilmemeli. Seçim yakınsa acele edilebilir ve maalesef yine yarım yamalak tablolar oluşabilir.
"Aslında tartışmalı bir konu. Bazı korumacılar 'Evet, tarihi yapıların rekonstrüksiyonu (yeniden yapım) yapılmalı derken bazıları da her yapının bir ömrü var, her yapı kendi dönemine aittir' der ve rekonstrüksiyona karşı çıkarlar. Bence de yapı dönemin özgünlüğüne göre yapılmıştır. Belki yeniden yapılıp bugün tekrar sergilenebilir ancak yapıların da ruhlarının olduğunu düşünürüm. Ruhsuz beden bir iskelet gibidir. Yapının rekonstrüksiyonu o ruhu tekrar günümüze taşıyacaktır anlamına gelmez.
"Ayrıca aynı malzeme, aynı estetiği dolayısıyla aynı etkiyi yakalamak da mümkün değil. Var olan tarihidir, yapılacak olan da yenidir yani taklittir. Her ne kadar Mardin Kapı ve Dağ Kapı bölümleri Suriçi'nin rüzgâr alması için yıkılmışsa da bu şekliyle kalmasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Doğru olan o zaman yıkmamaktı. Çünkü yıllardır artık bu bölümler bu haliyle hafızalarda yer almıştır. Yapılacak müdahale ikinci yanlış bir müdahale olacaktır."
(LT/AÖ)