Haberin İngilizcesi için tıklayın
“AKP-MHP koalisyonunun HDP’yi tasfiye etme, muhalefete gözdağı vererek dağıtma amacıyla yaptığı bu operasyonlarda yargı tam anlamıyla hükümetin siyasi bir aparatı olarak kullanılıyor.
“Kobani sürecinde yaşanan katliamların hukuki ve siyasi sorumlusu da AKP’dir. Ancak bunun üstünü örtmek için sürekli olarak HDP’yi hedef göstererek, kriminalize etmeye çalışıyorlar.”
HDP’ye yönelik “Kobani Olayları” soruşturması ve tutuklamalarına tepki gösteren kişi, iktidarın da “Kobani Olayarı”nın sorumlusu ilan ettiği eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş.
TIKLAYIN - Kobanê Eylemlerinde Ne Oldu?
"Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "örgütü üyesi olmak", "örgüt adına suç işlemek" iddialarıyla 4 Kasım 2016'da tutuklanan ve 3 yıl 11 aydır cezaevinde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Edirne F Tipi Cezaevi'nden sorularımızı yanıtladı.
"Bize karşı başlatılan kumpasa ortak olmayın”
HDP'ye yönelik başlatılan "Kobani Olayları" soruşturmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP’ye yönelik operasyonların hiçbirinin hukuki olmadığını, siyasi amaçlarla yapıldığını artık herkes biliyor.
Kobani olaylarında yaşanan şiddet HDP’nin açıklamasıyla değil, ondan bir gün sonra Erdoğan’ın “Kobani düştü, düşecek” provokasyonuyla başlamıştır. İlk ölüm, Erdoğan’ın bu ifadesinden sonra, Muş’un Varto ilçesinde, 25 yaşındaki Hakan Buksur’un öldürülmesiyle meydana geldi.
O katliamın en büyük mağduru HDP’lilerdir. Örneğin İzmir’de katledilen Ekrem Kaçeroğlu. Üç kız çocuğu babasıydı, çay ocağı işletiyordu. Linç edilerek katledildi. Linç edildiği anların videosu var, fotoğrafları var.
Dört kişi yakalandı, ikisi iki ay sonra tahliye edildi. Diğer ikisi de daha sonra tahliye edildi. Yani bu davada görüntüler var, fotoğraflar var ama tutuklu kimse yok. Bu tutuksuz sanıklar duruşmalara bile gelmiyor. Mahkeme halen devam ediyor. Bu sadece bir örnek. Bunda görüntüler var diye bir dava açma mecburiyeti oldu. Çoğu ölümde, linçte herhangi bir hukuki işlem bile yok.
‘Gerçekleri karartmaya çalıştılar’
Yargı, siyaset ve medya manipülasyonlarıyla tüm gerçekleri karartmaya çalıştılar. Güneş balçıkla sıvanmaz. Tüm gerçekler ve sorumlular bir gün mutlaka ortaya çıkacak.
Bugünlerde bize yapılanlar yargı tarihinin en büyük siyasi kumpaslarından biridir. Ancak bilinmelidir ki, günü geldiğinde bu kumpasa dahil olan siyasiler, yargı mensupları ve medya şaklabanları yargı önünde kesinlikle hesap verecekler. Bizi hem öldürüp hem katil ilan edenlerin bizzat kendileri bu katliamların baş sorumlusudurlar. Herkes bunu net olarak bilmelidir.
Son tutuklamalarla ilgili de herkes çok dikkatli davranmalıdır. Kumpasa dahil olurlarsa ileride yargılanacaklarını bilerek hareket etmelidirler. Çünkü bizlere karşı gerçekten çok büyük ve ağır suçlar işleniyor. Kimse bu suçlara ortak olmamalıdır.
Biz asla boyun eğmeyeceğiz. Dimdik durarak bütün bu komploları bir kez daha boşa çıkaracağız ve mutlaka kazanacağız. Herkesin hesabını kitabını buna göre yapmasını tavsiye ederim. Sonra ileride “Ben duymadım, ben görmedim” olmasın.
“Tek adam zulmü, gündemin tam kendisidir”
Bazı uzmanlar operasyona dair “gündem kaydırma” bazıları da “tam da gündemin kendisinin Kürt Sorunu” olduğunu söylüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bunun adına gündem değiştirme falan denilemez. Otoriter tek adam rejiminin yol açtığı zulüm, gündemin tam da kendisidir. Kürt sorunu ve demokrasi sorunu, bunlarla bağlantılı ekonomik sorunlar, işsizlik ve yoksulluk gündemin ta kendisidir.
AKP-MHP faşist iktidarı varlığını ancak zorbalıkla, baskıyla, tehditle, yalanla sürdürebiliyor. Yapılan her şey bizzat iktidar ortaklarının açık talimatlarıyla yapılan zulüm uygulamalarıyken, buna gündem saptırma demek zulmü normalleştirmek anlamına gelir.
‘Zulmün kime yapıldığına bakılmaksızın mağdurun yanında olunmalı’
Tutuklamalar da zulümdür. Pandemide, eğitimde, sağlıkta yaşanan dehşet verici boyutlara varmış eşitsizlikler de zulümdür. Kayyum uygulaması da zulümdür.
Yani zulüm, AKP-MHP faşist iktidarının temel politikasıyken biz o zulüm uygulamalarının birine gündem saptırma dersek zulmü görmezden gelmiş, hatta dolaylı olarak onaylamış oluruz.
Oysa doğru olan şey, her zulüm uygulamasına en yüksek sesle karşı çıkmaktır, itiraz etmektir, direnmektir. Zulmün kime yapıldığına bakmaksızın mağdurun yanında olmaktır. AKP-MHP faşist iktidarının gündemi zulümse muhalefetin gündemi de mücadele olmalıdır
"HDP’ye sahip çıkmak demokrasiye sahip çıkmaktır"
Hem HDP’ye hem de demokratik kamuoyuna mesajınız nedir?
Halkların Demokratik Partisinin ilkelerini benimseyen, HDP’ye gönül vermiş olan tüm arkadaşlarım, kardeşlerim, yoldaşlarım büyük ve onurlu bir mücadelenin cesur temsilcileridir.
Özgürlük, demokrasi ve barışın kazanılmasında HDP’liler gerçekten fedakârca bir mücadele yürütüyorlar. Bunca baskıya rağmen HDP’nin halen asıl ayakta kalabildiğine şaşıranlar, halklarımızı zerre kadar tanımıyorlar. HDP’nin parti binalarından ibaret olmadığını, partimizin genel merkezinin kalplerde inşa edildiğini göremiyorlar.
Kürt halkı şunu bilmelidir ki hiçbir emekleri, ödedikleri hiçbir bedel boşa gitmemiştir, gitmeyecektir. Bizler bu ülkede özgür, eşit, onurlu bir halk olarak yaşayacağız. Bunu hep birlikte mutlaka başaracağız.
Yine Türk halkı da şundan emin olmalıdır ki, HDP Türkiye demokrasisinin, iç barışının, birlikte ve eşit yaşamanın güvencesidir. HDP’ye sahip çıkmak demokrasiye sahip çıkmaktır. Silahların tümden ortadan kalkacağı, barış içinde bir geleceğe destek olmaktır.
HDP’siz bir Türkiye, ancak ırkçı ve faşist küçük bir grubun istilası altında inleyen bir Türkiye olur. Fakat ele ele verirsek hep beraber aydınlık yarınları inşa edebiliriz. Yeni yüzyılda Cumhuriyet’i demokrasiyle buluşturabiliriz. Barış ve refah içinde bir ülkeyi var edebiliriz.
‘HDP’siz Kürt’süz olmaz’
Bu nedenle milliyetçisinden muhafazakârına, solcusundan Alevi’sine, Atatürkçüsünden ulusalcısına kadar her Türk arkadaşım bilmelidir ki, Cumhuriyet var olmaya devam edecekse ırkçı ve faşist bir otoriter rejim yerine demokrasi inşa edilecekse bu HDP’siz, Kürt’süz olmaz, olamaz.
‘HDP barış yanlısıdır’
Ve yine herkes şunu net olarak bilmelidir ki, HDP kesinlikle barış yanlısıdır. Silahın ve şiddetin kesin olarak son bulmasından, sorunların diyalogla ve siyasetle çözülmesinden yanadır. Tek adam rejiminin kara propagandasına asla prim vermeyin. HDP’ye, bizlere kulak verin.
'Birbirimize güvenelim'
Biz sadece kendimiz için değil, tüm Türkiye toplumu için direniyor, bedel ödüyoruz. Türk kardeşlerim de bu tarihi dönemde HDP’ye ve Kürt halkına elini uzatmaktan, yan yana durmaktan bir an bile çekinmemelidir.
Türkiye hepimizindir ve hepimiz el ele vererek aydınlık yarınları kuracağız. Birbirimize inanalım, güvenelim. Herkese yürek dolusu selamlarımı, sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum.
"Kobani Olayları"2014'te Kobani'ye destek eylemleri öncesi Urfa Suruç'ta yakınlarını bekleyenlere ve sınırı geçmek isteyenlere biber gazı ve plastik mermiyle müdahale edildi, bu sırada IŞİD militanlarının Türkiye sınırından rahatça geçtiğini iddia eden fotoğraflar yayınlandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, PKK ile IŞİD'i bir tuttuklarını söyleyen açıklamalar yaptı. Kobani'den gelen yaralılar sınırda bekletilirken IŞİD yaralıları hastanelerde tedavi edildi. Medyada birçok kez "Kobani'nin düştüğü" yönünde haberler çıktı, bu haberler her defasında yalanlandı. HDP'nin Kobani'de katliam tehlikesine karşı sokağa çıkma çağrısı yapmasının ardından Kürt illeri, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok ilde binlerce kişi eylem yaptı. Sol partilerin de destek verdiği eylemlerde polis şiddetinin de başlamasıyla ölümler meydana geldi. Bu ölümleri sokak çatışmaları izledi, 6-12 Ekim arasında 42 kişi hayatını kaybetti. İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) raporuna göre 7-12 Ekim 2014 tarihleri arasında yapılan eylemlerde 46 kişi öldü, 682 kişi yaralandı ve 323 kişi tutuklandı. Anadolu Ajansı'nın verilerine göre de 31 kişi hayatını kaybetti, 221 vatandaş ile 139 polis yaralandı. Soruşturma bir yıl önce başlamıştı Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman tarafından yürütülen soruşturma bir yıl önce başlatılmıştı. Soruşturma kapsamında ilk olarak, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın ifadesi alınmıştı. Tutuklu yargılandığı dosyadan tahliye edilen Demirtaş, aynı gün "Kobani soruşturması" kapsamında ifadesi alınarak, hakkında yeniden tutuklama kararı verilmişti. Savcılığın Ekim 2020'de gözaltı kararının kararının ardından, Ayhan Bilgen, Alp Altınörs, Nazmi Gür, Altan Tan, Ayla Akat Aka, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Bircan Yorulmaz, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Dilek Yağlı, Can Memiş, Günay Kubilay, Bülent Barmaksız, Zeki Çelik, Pervin Oduncu, İsmail Şengün, Ali Ürküt, Cihan Erdal, Emine Beyza Üstün gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar bulundukları şehirlerden aynı gün Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne getirildiler. Bir haftalık gözaltı süresinin ardından çıkarıldıkları mahkemede Altan Tan, Sırrı Süreyya Önder ve Gülfer Akkaya'nın adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Mahkeme, Ayhan Bilgen, Ayla Akat Ata, Alp Altınörs, Nazmi Gür, Emine Ayna, Bircan Yorulmaz, Berfin Özgü Köse, Dilek Yağlı, Can Memiş, Günay Kubilay, Bülent Barmaksız, Zeki Çelik, Pervin Oduncu, İsmail Şengün, Ali Ürküt, Cihan Erdal, Emine Beyza Üstün'ün tutuklanmasına karar verdi. Aynı soruşturmadan tutuklu siyasetçi 22 Soruşturma kapsamında 20 Eylül 2019 tarihinde HDP eski eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, 12 Ekim'de de DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve eski milletvekili Aysel Tuğluk tutuklanmıştı. |
(EMK)