Kobanî davasının 48. duruşma periyodu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.
MA’nın haberine göre bugünkü duruşmada savunmasına devam eden eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Savunmamı, okuma yazması olmadan alın teriyle 7 çocuk yetiştiren babama, Tahir ustaya ve bütün anne babalara ithaf ediyorum” dedi.
Edirne F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın babası Tahir Demirtaş 31 Aralık’ta hayatını kaybetti. Demirtaş, babasının cenazesine katılmayacağını, yasını cezaevindeki hücresinde yaşamak istediğini ve bu konuda herhangi bir talepte bulunmayacağını avukatlarına bildirdi.
Başak Demirtaş SEGBİS ile bağlandı
Duruşmaya, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri, DEM Parti Hukuk Komisyonu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ile çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı.
Tutuklu siyasetçilerden Sebahat Tuncel, Aynur Aşan, Günay Kubilay, Bülent Parmaksız, Ali Ürküt ve Nazmi Gür duruşma salonunda yer alırken, farklı cezaevlerinde tutuklu bulunan siyasetçiler ise Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.
Selahattin Demirtaş'tan babasına veda: Merak etme baba, yüreğimiz bu hücreden büyüktür
Duruşma başlamadan önce SEGBİS’le katılan avukatlar ve katılımcılar ile mahkeme başkanı, 31 Aralık’ta babası vefat eden Demirtaş’a başsağlığı dileğinde bulundu.
Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş da Diyarbakır’dan SEGBİS ile bağlanarak Demirtaş’a başsağlığı diledi ve “Binlerce insanla babayı son yolculuğuna uğurladık. Binlerce kişi katıldı, herkesin sana selamı var, taziyelerini bildirdiler” dedi. Demirtaş da taziyeleri kabul ederek, herkese teşekkür etti.
“Yıllardır gerçekleri anlatarak yalanı anlatmaya çalışıyoruz”
Duruşma, Demirtaş’ın esasa dair savunması ile devam etti.
Paul Auster’in, “Yalanı geri alamazsın, gerçek bile yetmez bile buna” sözlerine atıfta bulunan Demirtaş, “Bu kumpas davasında saf katışıksız bir yalan var. Biz yıllardır gerçekleri anlatarak yalanı anlatmaya çalışıyoruz. Yalanın geri alınamayacağını biliyoruz. Bu yalanın sahiplerinin mazoşistçe bir haz aldıklarını biliyoruz. Biz de boyun eğmeden, acılarımızı bal eyleyerek duruşumuzu koruyacağız. Tarihi yalanları bir kez daha ifşa edeceğiz” dedi.
Türkiye’de ve dünyada siyasetin etkisinin azaldığını ifade eden Demirtaş, “Bizler siyasetçiyiz, siyasetin değiştirici gücünü öne çıkarmaya çalışıyoruz. Polonyalı düşünür Bolman şöyle der: ‘İnsan ilişkilerinin kırılgan olduğu günümüz dünyasındaki ilişkileri tanımlayacak gerçek kavram likit modernliktir.’ Siyasetin eli kolu bağlı, insanlar siyasete güvenmiyor, çünkü siyaset insanlara beklediğini veremiyor. Türkiye’de siyaset neden çöktü, güç kimin elinde, bizi hapiste tutan kimdir, hangi güçtür?” diye konuştu.
“Ulaştığımız bilgelik bir işe yarasın istiyoruz”
“Biz tarihi gerçekleri ne unutacağız ne de unutturacağız” vurgusu yapan Demirtaş, şöyle devam etti: “Bu dava vesilesiyle gerek insanlık tarihinin gerek halklarımızın tarihinin bir kez daha gün yüzüne çıkması için elimizden geleni yapacağız. Binlerce insan elmanın düştüğünü gördü ama sadece Newton nedenini sordu. Newton'un yerçekimi kuramına ulaşana kadar sorduğu soru “Neden?”dir. Biz de soruyoruz; neden bize bu kötülükler yapılıyor, neden bu kadar saf ari kötülük yapılıyor?
Yıllardır bunları anlatıyoruz. ‘Pantolonu kazak gibi başınızdan çıkaramazsınız’. Bu da Murat Menteş romanından bir alıntı. Bu kumpas da pantolonu başından çıkarmaya çalışanlar gibi ayaklarına dolaştı. Karmaşayı yaratan biz değiliz, ters yüz olan her şeyi yerli yerine oturtmaya çalışıyoruz. Öyle ki bu mücadele bizi demokrasi ve insan hakları uzmanı haline getirdi. Tabiri caizse bu yargılama süreci bilgeleştirdi bizi. Biz işe yarasın diye uğraşıyoruz.
İnsanlar da toplumlarda devletler de olgunlaşma çağını yaşarlar, esas bilgiliğe o zaman ulaşırlar ama çoğu zaman işe yaramaz. Ama çoğu zaman toplumlar da bireyler de ergenlikten çıkmadan, haddini bilmeden ölürler. Hiç değilse biz bu dava nedeniyle insan hakları ve barış konusunda ulaştığımız bilgeliğimiz bir işe yarasın istiyoruz. O yüzden susmuyoruz, o yüzden inatla konuşmaya devam ediyoruz.”
“Neden bu kadar kötülük var?”
İnsanlık tarihine ilişkin tespitlerde bulunan Demirtaş, tarihteki belirsizliklerin yine tarih aracılığıyla netleştirilebileceğini söyledi:
“Yaşadığımız anın bir gün tarihe dönüşeceğini bilerek yaşayabiliriz. Tarih boyunca en büyük düşünürler, “kendini bil ya da haddini bil” düsturunu benimser. Biz de kendimizi, haddimizi bilerek başlayalım. Bugün yaptığım konuşmaları bir ağır ceza mahkemesinde yapmak trajik olsa da bu benim tarihe ve topluma borcumdur. Bugün kötülüğün kaynaklarını anlatmaya çalışırken, saf kötülüğün kaynaklarına dikkat çekeceğim.”
Dünya genelinde 4 bin 200 farklı dini grup olduğunun ve bunların başka inanç ve mezhebin kötülüğünü vaaz etmediğinin altını çizen Demirtaş, bütün düşünce akımlarının, sanatın, kültürün de iyilik iddiasında olduğunu belirterek, “Peki, bütün bunlara rağmen neden bu kadar kötülük var? Ya biri bize yalan söylüyor ya da başka bir durum var” dedi.
“İnsan sonsuza kadar savaşmak zorunda”
Demirtaş kimi tarihi kaynaklardan alıntılar yaparak şunları söyledi: “Gezegenin asıl tarihi insanın ortaya çıkışıyla başlar. İlk insanlar hayvanlar gibi açıkta çiftleşiyor ama yavaş yavaş insanın zekası gelişiyor. Avcıyı çoban, yaban sürülerini kabile, kabileleri millet haline getiriyor. Ama insan savaşmak, daima savaşmak, sonsuza kadar savaşmak zorundadır. İlk savaşı doğaya, vahşi hayvanlara karşıdır. İnsan hep bir savaşçı olacak ve kahraman olacaktır. Nihayet kralları ve tanrıları ile savaşacaktır.
Ölülerin ve tanrıların resimlerini taşlara oyacaktır ama insan ve insanlar arasındaki savaş hiçbir zaman son bulmayacaktır. Krallıklar kendileri arasında savaşacaktır, güçlenecek, zayıflayacak ve son bulacaktır. Doğu batıya, Afrika Avrupa’ya, kıtalar kıtalara karşı savaşacaktır. Çöken, yıkılan şehirlerin yerlerine yenileri kurulacak. Gömülmüş şaheserler ışığa kavuşacak.
Şairler gariplerin, mağlupların destanlarını yazacak. Filozoflar Pîrsus kıyılarında, Atina temelleri altında dünyanın özünü arayacaklar. Akdeniz'in güzel köklerine bakan açık hava tiyatrolarında bakireler ve ihtiyarlar korosu amansız kaderden şikayet edecekler. Katedraller, amfiler, adalet sarayları yükselecek ve bütün bu dağınık mucizeler üzerinde zaman zaman saz şairlerinin şarkıları duyulacak.”
“Onurumuz için yaşamamız gerektiğine inandık”
İnsanlığın gelişim sürecinin dünyanın farklı coğrafyalarında benzer ilerlediğini dile getiren Demirtaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Birçok yerde benzer süreçlerden geçerken birbirimizden haberimiz bile olmaz. Farklı diller, farklı kültürler ve farklı diller geliştirirken de birbirimizden haberdar değildik. Ne zamanki nüfus doyamayacağımız kadar kalabalıklaştı ve yakınlıkla karşılaştık işte o zaman başka topluluklarla ticarete ve savaşa başladık. Ancak hep bir aynı motivasyonla, aynı amaç doğrultusunda savaştık. Başka toplumların mallarına ve topraklarına el koymak için. Bizi birleştirecek daha güçlü moral değerlere ihtiyaç duyduk. İşte o zaman etnik kimlikleri, halkları ve ulusları icat ettik. Sonra bu kimlikleri dinle, bayrakla, şanlı tarihlerle, devletle, zaferlerle yücelttik.
Öyle abarttık ki bir noktadan sonra kendi icadımız olan kimliklerimizin tutsağı haline geldik. Tıpkı parayı icadımızda olduğu gibi. Biz onu kullanmak için icat ettik ama bir süre sonra o bizi kullanır hale geldi. Bütün bu hengame, savaş, kan, gözyaşı, kıyım ve korkunç acıların; kimliklerimiz, inançlarımız, onurumuz için yaşamamız için gerektiğine sadece 5 bin yıl içinde iman edercesine kesin ve geri dönülmesi imkansız şekilde inandık. Oysa biyolojik 15-20 bin yılda ancak bir milim evrimleştik. Biyolojimiz son 5 milyon yıldır olduğu gibi son 5 bin yılda da aynı kaldı: Karnını doyur, üre, yaşa ve bunun için savaş.”
“Kendi icat ettiğimiz kötülüğü büyüttük”
İnsanlığın doğadaki her şeyin hakimi olduğuna inandığını ve inandırıldığını söyleyen Demirtaş, şunları söyledi:
“Biz kendi etik değerlerimizi yitirdik. Kendi icat ettiğimiz kötülüğü büyüttük. Gramsci’nin dediği gibi: Ey ahkam bir tek sen kötüsün. Barbarlık, vahşilik diyoruz ya yanlış; biz barbarken, vahşiyken bunları yaşamıyorduk. Medeni olduğumuz için bunları yaşıyoruz. Bugün Kürdistan’da, Rojava’da yaşanan kıyım vahşilik barbarlık değil. Medenileştiğimiz için bunlar yaşanıyor.
Kötülüğü yaratıp başka bir şeyi keşfettik. Erdemi, etik değerleri keşfettik. Çünkü hiçbir güç içimizdeki özgür ruhu engelleyemez. Modernitenin bize dayattığı şey toplumsallıksa, bunun da yolu etik değerlerdir. Bizi bir arada tutan şey anayasa değil yasalar değil.
Bugün Van Bahçesaray’da yolların 6 ay kapalı olduğu bir köyde insanlar birbirini boğazlamıyorsa, malını mülkünü gasp etmiyorsa, bunun nedeni TCK değil evrensel erdemliliktir. Medeniyetin var olduğu günden beri bir yandan da erdemlilik akar ve gelişir. Bu davada medeniyetin iki ayrı nehri birbiriyle çatışıyor: Kötülük ve erdemlilik. Bütün bu kötülüklerle baş etmenin yolu olarak bizi özgürlüğe zorlayan, doğal halimize zorlayan, öte yandan kültür olarak bizi sınırlayan dine ve ideolojiye karşı beynimiz sürekli isyan eder.
Bütün yarattığımız çatışmanın altında yatan neden budur. Bedenimiz ve kültürümüz çatışır. Bütün bunlar edebiyata, sanata dönüştü. Başka türlü ruhlarımızı iyileştiremiyoruz. Geri dönüp edebiyata, sanata ve müziğe sığınıyoruz. Çünkü ruhumuzun yarattığı gerilim başka türlü dinecek gibi değil. Biz barbar vahşi halimizden çıkmadan, şu anda uzaya gidebilecek teknolojiyi yarattık. Biyolojimiz milyonlarca yıl önceki biyolojidir. Bir lokantanın önünden geçerken biyolojimiz, ‘o kebabı al ye’ der ama medeniyet ‘paranız yoksa yiyemezsiniz’ der.
“Bu devlet anavatanımızı işgal etmiştir”
Halkımız anavatanımızda karnını doyurmak ve yaşamak istiyor. Türkler de bin yıl önce geldi. Onlar da karnını doyurmak ve yaşamlarını sürdürmek istiyor. Tıpkı Fransızlar, Almanlar, Yahudiler, Aborjinler ve Afrikalılar gibi. Hepimiz karnımızı doyurmak ve neslimizi sürdürmek isteriz. Herkes haklıdır ama güçlü değildir. Doğada sadece güçlüler ayakta kalıyor. Hani kültür icat etmiştik, ona ne oldu? Ahlak ve erdeme ne oldu?
Kültüre göre haklı olan biziz. Sizin ve benim mensup olduğumuz devlet, bizim anavatanımızı zorla işgal etmiş. Erdemlilik anlaşmasını bozan devlettir. Burada bir suçlu aranacaksa o biz değiliz, biz bunun mağduruyuz. Bizim de hatalarımız oldu. O da doğrudan ve hakikatin peşinden gitmeme gibi hatalarımızdır; erdemlilik sözleşmesini ihlal ederek binlerce yıllık bir arada yaşama akdini bozanlara karşı direnmemizdir. Bugün yargılanmamızın nedeni budur.”
Erdemlilik sözleşmesinin bozulmasıyla insanların binlerce kez isyan ettiğini hatırlatan Demirtaş, “Dünyanın her yeri sömürgeleştirildi. Amerika Birleşik Devletleri’nin, Avrupa’nın zenginliğinin, Kanada’nın zenginliğinin temelinde Asya ve Ortadoğu’nun sömürülmesi yatar. Bu sözleşmeyi bozanlar suçludur. Afrikalılar, Asyalılar, Mezopotamyalılar suçlu değil” diye konuştu.
“Batılıların zenginlik dedikleri şey çaldıkları ve sömürdükleri”
Daha genç bir avukatken Lizbon'da bir sempozyuma konuşmacı olarak katıldığını ve oradaki parlamentoyu gezdiğini söyleyen Demirtaş, “Görkemli bir parlamentoları var. Beni gezdirdiklerinde bir yandan da anlatıyorlardı. Şu mermerler, sütunlar Afrika’dan, şuradan, buradan vs. diyorlardı. Bunu anlatan sosyalist bir milletvekiliydi. ‘Size ait bir şey var mı?’ diye sordum. ‘Hepsi bizim’ diye baktı. Çalmadığınız, size ait olan bir şey var mı diye sordum tekrar. Adamın kafasına dank etti. Dünyanın her yerinden çalıp getirmişler, bizim diye övüne övüne anlatıyorlar. Çünkü etik sözleşmesini bozdu İspanyollar ve diğer ülkeler” diye konuştu.
Demirtaş, “Bugün göç dediğiniz, zorunlu göç dediğiniz şeyde de çaldıklarınızın peşinden geliyor insanlar. Çünkü zenginlik dediğiniz şeyler zaten o insanlara ait. Biz buna emperyalist sömürü diyoruz. Konuşmalarımızda bunlar var. İspanya Batı Sahra’dan çekilirken arkasından bir avukat, bir doktor bıraktı. Avrupa oradan sömürdüğü altın, petrol ve madenle zenginleşirken dünyanın doğusu geri bırakıldı” dedi.
“Avrupa Konseyi, Avrupa burada olup bitenlerin farkında”
“Güç sizin elinizde değil, iktidarın da elinde değil; güç uluslararası güçlerin elinde. Bu dosyada da bizim tutuklu kalmamız lazım ki Cumhur İttifakı iktidarını sürdürsün. Cumhur İttifakı iktidarını sürdürsün ki bu uluslararası güçlerle işbirliğini sürdürsün. Avrupa Konseyi, Avrupa burada olup bitenlerin farkında” diyen Demirtaş Batılıların sömürge tarihine ilişkin anlatımlarını sürdürdü.
Dünyadaki inançların ve dinlerin iyilik vaaz etmesine rağmen kötülüğün devam etmesine bir kez daha işaret eden Demirtaş, şunları söyledi:
“O zaman neden bu kadar kötülük var? Siyasal İslam’ın bu konudaki rolünü anlatmıştım. Bunları anlatmaya devam edeceğim. Birbirini boğazlayan İrlandalı Katolik ve Protestanların çoğu İncilin 10 emrini bilmiyor. Yalanın üzerine kurulu bir düzen var. Din uğruna, inanç uğruna birbirini kesmeyen kalmadı.
IŞİD’lilere sorun bakalım İslam adına tam olarak neyi biliyorlar. Ya da sokağa dökülen linç güruhlarına, Genel Merkezimizin önüne gidip sarı torba bırakan gruplara bir sorun bakalım uğruna uğraştıkları dinin ve kimliğin ne kadar farkındalar. Farkında değiller. Bunlar sadece karnını doyuran, neslini sürdürmeye çalışan gruplardır. Homo Sapiens bunlar. Kültürle alakaları yoktur. Erdemlilik sözleşmesi bozulmuşsa bir arada yaşamanın imkanı yoktur ki onu bozan da biz değiliz.”
“Haddini bilmek her şeyi bilmektir”
Psikolojik olarak insanların şartlanmışlığına da işaret eden ve “Binlerce kez insanların beynine tehdit uyarısı gönderildiyse onu tehdit olarak algılar” diyen Demirtaş, şöyle devam etti:
“Binlerce kez Kürtler tehdit olarak gösterildiyse, o artık tehdittir. Komünistler tehdit olarak gösterildiyse, onlar tehdittir artık. Erdoğan, AKP’li yetkililer, İletişim Başkanlığı seçim sürecinde binlerce kez bunu yaptılar. ‘Demirtaş, Kürtler tehdittir’ mesajı verildi. Yaptığım alıntıda da olduğu gibi yalanı geri alamazsın, gerçek bile buna yetmez.
Neyi paylaşamıyoruz? Biyolojik olarak ihtiyaçlarımız bellidir; karnımızı doyurmak, neslimizi sürdürmek ve hayatta kalmak. Ermişler ve bilgeler neden az konuşur? Çünkü her şey açıktır, susarak bile anlatabilirsiniz. Haddini bilmek her şeyi bilmektir. Cahiller o nedenle dünyanın en tehlikelileridir. Kimiz, neyiz, nereden geliyoruz bunu bilmek yeterli. İnsanlık bunun üzerine düşünmüyor bile.
Bu dava vesilesiyle o yüzden bunu tekrar tekrar hatırlatıyoruz. Neden bu kadar saf, katışıksız kötülük yapılabiliyor? Yeryüzüne hiçbir zaman iyilik hakim olamıyor ama kötülük de hakim olamıyor. Yaşam iyilik ve kötülüğün savaşıdır. Vazgeçtiğimiz an kötülüğün çağı başlar. Vazgeçmemek o nedenle çok önemlidir. Erdemi savunan biri olmalı ki bir sonraki nesle devredebilelim.
“Erdemi savunduğumuz için daha ilk günden kazandık”
Bizi ekmeğe muhtaç edip bize ekmeği çalmayı yasaklayanlar tarlayı, fırını çalmış. Hatta ülkemi, anavatanımı çalmışsın. İşte buna itiraz edemezsin diyor. Kürdistan diyemezsin diyor. Çünkü erdemlilik sözleşmesinin kuralları geçerli değil, güç geçerlidir. Biz erdemliliği savunuyoruz ve daha ilk günden erdemliliği savunduğumuz için kazandık zaten.
Davanın sonucu belirlemeyecek kazananı. Biz iyiliği ve doğruluğu savunduğumuz için daha ilk günden kazandık. Bunun da bir bedeli var ve bunu ödemeye devam ediyoruz. En büyük hırsızlar bankacılardır ya en büyük hırsızlar o yüzden her zaman devleti yönetenlerdir.
Cezaevlerinde büyük hırsız bulamazsınız, onlar küçük hırsızlardır. Karnını doyurmak için, ailesini geçindirmek için çalmıştır. Kendisine ait olanı almak için yanlış bir yol seçmiştir. Hırsızlığı meşrulaştırmayalım ama gerçek budur.
“G-20 katiller zirvesidir, halklar mazlumdur”
Dünyanın en büyük teröristleri emperyalistlerdir. ‘Ben bu teröristi bırakmam’ diyenler emperyalistlerle sarmaş dolaş değil mi? Amerika’nın, İsrail’in yaptıklarını saymayalım. Sonra bunlar kameraların karşısına geçip masum halkı terörist olarak ilan ederler.
G-20 katiller zirvesidir, BM öyledir, Netanyahu katildir, Hamas katildir ama Filistin halkı, İsrail halkı, Kürt halkı mazlumdur. Halkların diline ve kültürüne el koyanlardır katil olanlar, biz değiliz. Biz sadece halkımızın onurunu ve kimliğini savunduk, halkımızın kendi topraklarında insanca yaşama hakkını savunduk.
“Türkler direndi, Kürtler direnince niye terörist oluyor?”
Buradaki hangi Türk ve Kürt arkadaş kimin hakkına el koydu? Devleti de yönetmedik. Gültan ablayı yolsuzlukla, Türkçe tabelaları belediyeden sökmekle suçlayabilir misiniz? Burada Türkçe konuşulamaz diye suçlayabilir misiniz? Hayır ama ben size binlerce böyle faşist belediye başkanı sayabilirim. Kesk u sor u zeri söktüler, trafik lambalarını yasakladılar.
Kim suçlu? Kimin tavuğuna kış dedik? Vatan bizim, toprak bizim, emek bizim. Ankara’yı mı işgal ettik? Gelip orada halkın dilini, kültürünü, inancı mı yasakladık? Türkler işgale karşı çıktılar mı? Yunanlılar, İngilizler vardı ve Türkler buna karşı direndiler. Kürtler direnince neden terörist oluyor? Üstelik siyasetle, lafla direnmiş. ‘Bu kadarı bile senin için ölüm fermanıdır’ denildiği an erdemlilik sözleşmesi bitmiştir. Yalan, iftira budur.
Bize yönelik tarihi ve güncel yalanların kaynağı budur, saf kötülüğün kaynağı budur. Daha büyük kötülük nasıl yapılabilir dediğimiz an devreye giren budur. Arkadaşlarımız suçsuz yere tutuklu, bunu bilmeyen mi var?
“Biz iyilik kazansın diye direniyoruz”
Dini sömürenler, Allah’ı kandırdığını düşünenler secdeye giderken Allah’ı düşünmüyorlar. İddia ediyorum; secdeye giderken ihale düşünüyor. İşte bunu sağlayabilmesi için de hepimizin içeride kalması lazım.
Gezi Direnişi tutuklularının içeride kalması lazım. Çünkü sözleşmenin ihlal edildiğini, buna karşın kıyamet kopmadığını göstermek istiyorlar. Neden AİHM kararı uygulanmıyor, neden AYM kararları uygulanmıyor? Niye arkadaşımız (Can Atalay) bırakılmaz? Çünkü AYM kararı uygulanmayınca kıyamet kopmaz. ‘Biz daha çok yapacağız bunu, yani erdemlilik sözleşmesini bozuyoruz, size bir şey olmaz yandaşlarımız’ diyorlar. ‘İhale almaya, 5 maaş almaya devam edeceksiniz. Kıyamet kopuyor mu, hayır. Sizinle aramızdaki bağ Anayasa değil, para akışı devam ediyor. Anayasa ihlal edildi diye isyana paniğe gerek yok. Bunları yapmaya devam edeceğiz, haberiniz olsun’ diyorlar.
Mesele Can Atalay değil. Daha çok ihlal yapacaklar. Yasalarla, Anayasaya aykırı ihlaller yapmaya hazırlanıyorlar. İşte Gültan Kışanak 7 yıldan fazla tutuklu. CMK’da yazıyor en fazla 7 yıl kalabilir. Kalabilir, isyan mı edilecek, aman. İslam inancına göre ölen kişi, cemaatle cenazeye gider ve cemaat dağıldıktan sonra başı taşa değdiğinde öldüğünü anlar. O günkü toplum da sıra kendisine gelince öldüğünü anlayacak. Ama günü gelince mutlaka iyilik hakim gelecek ve hep denildi ya dünya iyiliğin yüzü suyu hürmetine dönüyor, biz de iyilik kazansın diye burada direniyoruz.”
Demirtaş hukukçu tanımı yaparak, “Adaleti çıkarırsanız sizden hukukçu olmaz, kasap olur kasap” diyerek şunları söyledi: “Hepimiz yoksul çocuğu olarak okuduk ve hakim, savcı, avukat olduk. Zenginlerin çocuğu hakim, savcı olmaz. Bakın babam 7 çocuğunu okuma yazma bilmemesine rağmen okuttu. Hepinizin babası, annesi öyle. Annem gece yarısına kadar başkalarının elbiselerini dikti. Bizi okutmak için yaptı bunu” şeklinde konuştu.
Duruşma Demirtaş’ın savunmasıyla devam ediyor.
Kobanî davası
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
(AS)