15 Ağustos Pazar günü, Latin Amerika tarihinin en önemli günlerinden biri oldu. Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, "iktidarda kalmalı mı kalmamalı mı" sorusunu Venezüella halkına sordu. Tarihinin en yüksek katılımıyla, ülke seçmenlerinin yüzde 94.9'unun katıldığı referandumda, Chavez kalsın diyenlerin oranı yüzde 58'i geçerken, gitsin diyenlerin oranı yüzde 42'nin altında kaldı. Yüzdeleri rakamsal olarak da açalım. Oyların yüzde 94.49'u sayılmışken (yani geriye yaklaşık 470 bin oyun sayımı kalmışken) Chavez kalsın diyenlerle gitsin diyenler arasındaki fark 1.4 milyonu buluyordu.
Güvenoyu meselesini, 1999'da, iktidara gelmesinin ardından yenilediği anayasaya Chavez yönetimi bizzat eklemişti. Bu referandumda, Chavez'in gitmesi şu şartlara bağlıydı:
* Venezüella'daki 14 milyon seçmenin en az yüzde 25'inin bu yönde oy vermesi
* Chavez'in 2 bin seçimlerinde aldığı 3.7 milyondan fazla oy çıkması
* Gitsin diyenlerin, Chavez kalsın diyenlerden fazla olması
Carter'dan onay: Hile yok
Chavez, referandumdan önce referandum sonuçlarını tanıyacağını ve ne çıkarsa kabul edeceğini açıklamıştı. Fakat Chavez karşıtı "Demokrasi Koordinasyonu" aynı açıklamaya yanaşmadı.
Bugün, referandumun resmi olmayan sonuçları açıklanır açıklanmaz, Chavez karşıtları hiç zaman kaybetmeden "hile var" demeye başladılar. Ancak ortada kanıtlanmış olmayı bırakın, ne tür bir hile olduğuna dair iddia bile yok.
Narconews, bu durumla dalga geçercesine, bulup bulabildiği en elle tutulur(!) iddiaları bir araya gitirip bir "Referandum hileleri Top 10" listesi yayınladı.
Referandum için dünya çapından 400'ü aşkın gözlemci Venezüella'daydı. Aynı zamanda Latin Amerika üzerine bağımsız haber yapan gruplar da iki basın merkezi kurdular.
Fakat uluslararası medyanın en çok itibar etttiği iki gözlemci kuruluş vardı. Biri, eski Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Jimmy Carter'ın kurduğu Carter Merkezi, diğeri de eski Kolombiya devlet başkanı Cesar Gaviria'nın genel sekreteri olduğu OAS, yani Amerikan Devletleri Örgütü (Organization of American States).
Carter, referandum sırasında, "böyle bir katılım görmediğini", referandum sonrasında da "ekibinin yaptığı hızlıca sayımın Ulusal Seçim Konseyi'nin sonuçlarıyla örtüştüğünü" ve "sonuçları kabul edip gelecek için hep birlikte çalışmanın bütün Venezüellalıların sorumluluğu olduğunu" söylüyordu.
OAS genel sekreteri Gaviria da, "gözlemlerinin herhangi bir hile bulmadığını" ve "Hileye dair bir öğe ortaya çıkana kadar, sonuçlara gölge düşürmeyeceklerini" açıklıyordu. İlginç bir cümle: "Ortaya çıkmadıkça" değil, "ortaya çıkana kadar." Fikir-zikir ilişkisi mi, yoksa Gaviria'nın Demokrat Koordinasyon'a şimdiye kadar esirgemedeği desteğinden bir umut parçası daha mı?
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın referandum sonuçları üzerine değerlendirmesiyse, tahammül fersa. Bakanlık, gözlemcilerin çıkardığı işi "bir kenara yazdıklarını" ve takdir ettiklerini, ama kesin sonuç açıklanana kadar sonucu Bay Chavez'in zaferi olarak nitelemenin erken olacağını söylüyordu. Dört işlem düzeyinde matematik bilgisi, sonucun Chavez lehine olduğunu gösterirken böylesi bir açıklama diplomasi adabından mı, Gaviria'nın beklentisine yakın durmaktan mı? Ya da, son ABD seçimlerindeki gibi Venezüella'da da bir Florida oyunu beklentisinden mi acaba?
Dünya paryalarını kucaklayan sorumsuz
Chavez iktidara geldiğinden beri, Venezüella'yı yöneten petrol-medya baronlarının, ülke elitinin ve kaçınılmaz olarak arka bahçesinde rahat etmek isteyen ABD'nin tekerine çomak soktu.
En temel değişikliği, ülkesinin petrol satışlarından aldığı yüzdeyi yüzde 16'dan yüzde 30'a çıkarmasıydı. Büyük petrol şirketlerine kalan yüzde 70 kıyameti kopardı. İş bununla da kalmadı, Chavez, bir yandan petrol gelirlerini yoksullara sağlık, eğitim, toprak reformu alanlarında kullanırken, öte yandan ABD'nin arka bahçe bütünlüğünü bozdu.
Küba'ya ucuz petrol verip sağlık eğitimi ve bizzat sağlık personeli desteği alır, diğer Latin Amerika ülkeleriyle petrol ortaklıkları kurarken, Karayipler'e de ucuz petrol vermeye başladı. Yeni, arka bahçenin zincirlerini gevşeten bir Latin Amerika'nın yolunu açıyordu. Üstelik utanmadan Amerika Serbest Ticaret Antlaşması'nı deliyor, bir de üstüne üstlük Irak savaşına karşı çıkıyordu.
Şu meşhur Carter Merkezi'nin referandum seçimlerine baş gözlemci olarak atadığı, Georgia Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Jennifer McCoy, Chavez'in yeniden başkan seçildiği 2000 seçimlerinden hemen önce Venezüella'da seçimler yoluyla otoriter bir rejim kurulduğundan, seçimlerin tarafsız ve profesyonelce gözlenmesi için Carter Merkezi'nin ABD'nin sürekli desteğine ihtiyacı olduğunu söylüyordu.
Daha da ilginci, Current History'nin Şubat 2001 sayısına, Carter Merkezi'ndeki meslektaşlarından Laura Neuman'la birlikte yazdıkları değerlendirmede, Chavez'in "Batı'nın işlerine burnunu sokarak" çocukça ve sorumsuzca davrandığını söylüyorlardı. Chavez, "dünyanın paryalarına kucak açıyor ve ABD'yi kışkırtmaktan zevk alır görünüyordu."
Ötesi, BBC'den Becky Branford'un hafif deyimle "kafası biraz karışık" analizinde yer alıyor. Venezüella Central Üniversitesi'nde sosyoloji dersi veren Edgardo Lander'a göre, Chavez sahneye çıkmadan önce, Venezüella politikası, "Her şeyin çokça rafine, eğitimli ve kozmopolitan olduğu bir üst sınıf partisi gibi." Ama, "Ansızın dışarıdan bu insanlar geliveriyor -- kokan, Kızılderili ve siyah olan, bu görgüsüz insanlar. " Zaten Kızılderili ve siyah Amerikalı kökene sahip Chavez sahneye ilk adım attığında, ona yakıştırılan da aşağı yukarı böyle bir küçümsemeydi. Bir tür, "kıro, maganda" dışlaması.
Paryalara ve partiye dışarıdan gelen görgüsüzlere kucak açan Chavez'i dize getirmek için üst üste girşimler aralıksız sürdü. Ülkenin ABD destekli elitleri 2002'de bir darbe girşiminde bulundular. Chavez 48 saat sonra yeniden başkanlık koltuğundaydı. Son numaraysa, Chavez'in kendi anayasasıyla tanıdığı güvenoyu referandumu hakkını kullanmak oldu. Sonuç: Chavez iki seçim, altı referandumun ardından, karşıtlarına karşı sekizinci zaferini kazandı. Sokakta, Bolivar'ın (Venezüella'yı bağımsızlığına kavuşturan "El Libertador") adını taşıyan projeleriyle birlikte ayakta.
Köpek gibi ölmeli
Gregory Palast, referandumun hemen arkasından yazdığı yazıda, bir Beyaz Saray sözcüsünün Chavez'in iktidarıyla ilgili söylediklerini anımsatıyor: "Oyların çoğunu almış olmak, Chavez hükümetini 'meşru' kılmaz." Meşruiyet Beyaz Saray'ın icazetiyle ilgili zira.
Bu nedenle, Chavez karşıtı elit, yani Demokrat Koordinasyon hem Bush hem de Kerry kadrosuyla sıkı fıkı. Bu nedenle, kendi Web sitesinde bir zamanlar CIA'in gizli operasyonlarını artık sivil yollarla gerçekleştirdiğini söyleyen Ulusal Demokrasi Bağışı örgütü (NED), Demokrasi Koordinasyonu'na bağlı örgütlere geçen yıl ve bu yıl yaklaşık 1'er milyon dolar fon ayırıyor.
Bu yüzden, Chavez karşıtı milisler Florida'da askeri eğitim alıyor; hem de Bush yönetiminin 11 Eylül sonrası cinliği, Anavatanın Güvenliği kararnamesine rağmen.
Daha da ilginci, İspanyol El Mundo gazetesinin geçen salı verdiği habere göre, CIA, Chavez'in güvenoyu alması halinde ne yapılacağını kararlaştırmak üzere Şili'de bir toplantı organize etmiş durumda.
Eski elitlerden, Chavez'i alaşağı etmenin tek yolunun ölüm (suikast?) olduğunu düşünenler de var. Venezüella'nın Chavez karşıtı liderlerinden, iki kez başkanlık yapmış Carlos Andres Perez, şu an ABD'ye sığınmış, Miami'de yaşıyor. Chavez'in 1992'deki başarısız darbe girişiminin hedefi olan başkan, Carlos Andres Perez.
Temmuz sonunda Venezüella gazetesi El Nacional'e verdiği röportajda, "Chavez'i düşürmeye uğraşıyorum. Şiddet bize bu fırsatı verecek. Elimizde kalan tek yol bu" diyor, ardından da bir suikastle ilişkilendirilmeyi reddediyor, ama ekliyordu "Köpek gibi ölmeli. Çünkü müstehak."
Bunları söylediğinde, Chavez için güvenoyu referandumunun tarihi çoktan kesinleşmişti. Perez, Chavez'in düşürülmesinin ardından da, mecburi bir sert geçiş dönemini tasvir ediyordu:
"Chavez'den kurtulup öyle hemen demokrasiye sahip olamayız... Kanunların geçerli olacağı bir devletin kurumlarını yerleştirmek için iki üç yıllık bir geçiş dönemine ihtiyacımız olacak... Geçiş döneminde yüksek bir organ (cunta) görevde olmalı ve gelecek için demokratik kurumları oluşturmalı. Chavez düştüğünde Ulusal Meclisi (Kongreyi) de, Yüksek Mahkemeyi de kapatmalıyız. Chavez kurumlarının hepsi ortadan kalkmalı."
Ya şimdi?
Tarık Ali, Latin Amerika'daki hareketlerle ilgili röportajında, Venezüella'ya dair şunları söylüyordu:
"Venezüella örneği, en ilginç olanı. Bize, 'Dünyayı değiştirmek için iktidarı ele almalısınız ve değişimi --gerekirse küçük dozlarda-- uygulamaya başlamalısınız, ama bunu yapmalısınız. Bunsuz hiçbir şey değişmez' diyor."
Chavez, değişimi uygulamakta kararlı. Tekerine çomak sokulmuş Venezüella elitlerinin ve ABD'nin neler yapacağınıysa göreceğiz. Yves Engler'a göre, Chavez'e suikast, Chavez'in arkasındaki politik ve askeri gücün yoğunluğundan dolayı petrol fiyatları istikrarsızlığı yaratacağından, ABD'nin şimdilik işine yarayacak gibi görünmüyor. Öte yandan, arka bahçenin klasik numarası, "özgürlük ve demokrasi savaşçısı milisler" taktiği her zaman mümkün.
Ama galiba, şu an için en doğru söz, Richard Gott'un referandum öncesi "Chavez'in gitmesi için oy verecek misin?" diye sorduğu Chavez yanlısı olmayan bir kitapçının yanıtı: "Hayır. Bıraksınlar da adam işini yapsın."