Yeni yılın son günü uyandığım da, 2008 yılına nasıl girdiğimi düşündüm; yılbaşı akşamı neredeydim? Neler yapmıştım? Hiçbir şey hatırlamıyorum. Hafızlasızlığımın sanırım en önemli nedenlerinden biri; ne yazık ki yeni yılın bana yeni bir şey getirmemesi olsa gerek.
Evet, beni şaşırtacak, ayaklarımı yerden kesecek şekilde mutlu edecek bir şeylerin olacağına ilişkin umudum hiç olmadan birkaç yıldır yeni yıla giriyorum. Doğal olarak benim için yeni yıl, diğer 364 günden farkı olmayan sıradan bir güne dönüşüyor. Senenin son birkaç haftasıysa daha karamsar olmaya başladığım, bu ülkede hiçbir şey değişmez, her şey daha kötü oluyor diye düşündüğüm anlarla doluyor. Çünkü iki senedir, Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel (LGBTT) bireylerin insan hakları raporlarını yazan ekipte yer alıyorum. Bu süreçte Türkiye’de LGBTT bireyler ve örgütler insan hakları alanında neler yaşamışlar, örgütler, LGBTT Hakları Platformu yaşanan ihlallere nasıl tepkiler vermişler, bizim ulaşamadığımız gazetelerden haberdar olduğumuz ihlaller neler gibi, genel bir tarama yapıyoruz. Bu nedenle de yıl içinde bizi mutsuz eden, kolumuzu, kanadımızı kıran bütün ihlallerle yeniden karşılaşıyoruz. Ve bu karşılaşmalar olayları ilk kez duyduğumuz ya da yaşadığımız anlara geri dönmemize, o anki öfkemizi, acımızı, üzüntümüzü yeniden yaşamamıza neden oluyor. O klasik deyişle “son bir yıl film şeridi gibi gözünüzün önünden akıp gidiyor.” Biz sadece seyrediyoruz; yapabildiğimiz tek şey tarihe not düşmek… Düştüğümüz notlarsa genelde “hiç olmasın, tekrar yaşanmasın” şeklinde ve aslında –tersinden- unutmak istediğimiz notlar oluyor. İnsan acılarını unutmak üzere örgütleniyor, ama LGBTT bireylerin insan hakları alanında mücadele ederken, beyninizin, ruhunuzun aksine hatırlamak, unutturmamak üzere çalışıyorsunuz.
Bir yıl ölümlerle, davalarla geçti
2008’e dönüp baktığımda unutmak istediğim ama unutulmaması için mücadele ettiğimiz onlarca olayla karşılaşıyorum: Ege Tanyürek, Ahmet Yıldız, Dilek İnce, Lambdaistanbul Davası, Eryaman-Esat Davası, Vakit gazetesi davası bunların başında yer alıyor.
Ege, Kaos GL’nin Adıyaman Muhabiriydi. Umutla yazıyordu; Mart’tan beri yazmaz oldu. Ege neden yazmıyor diye kendi kendime sordum durdum. Sonrasında intihar haberi geldi. Ege’nin bir arkadaşının bize verdiği bilgiye göre Ege ailesi tarafından eşcinsel olduğu öğrenildikten sonra intihara sürüklenmişti. Ege’yi Haziran’da kaybettik. Ege gibi şimdiye kadar kaç eşcinselin intihara sürüklendiğini bilmiyoruz. Bu bilemezlik bize her gün gördüğümüz, okuduğumuz, duyduğumuz intihar haberlerini bir kez daha “acaba?” diye okumamıza neden oluyor.
Sonra Ahmet Yıldız... Ölüm tehditleri aldığı için ailesinden şikâyetçi olmuştu. 17 Temmuz 2008’de uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. Cinayeti halen aydınlatılmadı, soruşturması hakkında hiçbir bilgi verilmiyor. Hatta bir soruşturma olup olmadığından da habersiziz.
Ankara Eryaman’da yaşanan saldırılar Esat’ta devam etti. Olaylar sonrasında Pembe Hayat LGBTT Derneği’nin yürüttüğü çabalar sonrasında yakalanan çete yargılandı ve ilk defa LGBTT bireylere yönelik işlenen suçlar örgütlü suçlar kapsamında değerlendirildi. Ve Eryaman çetesine, yargı “çete” dedi.
12 Kasım’da Dilek İnce pompalı bir tüfekle öldürüldü. Dilek, bizim tanıdığımız ismiyle “Bahar”, Eryaman davasının ilk şikâyetçilerinden biriydi ve sadece transseksüel olduğu için öldürüldü.
Yaşadıklarımızın ardından nefret var
Ege’nin intihara sürüklenmesi, Ahmet ve Dilek’in öldürülmesi, Eryaman Çetesi vakası ve polisin LGBTT bireylere yönelik şiddeti ve kötü muamelesinin arkasında sadece ve sadece nefret duygusu yatıyor. Bu duygu, bazen işimizden atılmamıza, bazen en sevdiklerimizle aramıza uçurumlarına oluşmasına bazen de öldürülmemize neden oluyor. LGBTT bireylerin öldürülmesinin arkasındaki nefretin, Hrant Dink’in öldürülmesindeki nefretten, Güldünya Tören’i öldüren nefretten hiçbir farkı olmadığını, sadece bizlerin değil, aynı zamanda feministlerin ve insan hakları savunucuları başta olmak üzere farklı toplumsal hareketlerden insanların da görmesi önemli bir gelişme… Aslında bu aynı zamanda LGBTT hareketin de diğer toplumsal meseleleri kendi içinde gündemleştirmesiyle de ilgili. Mücadelenin “başkalarının derdini” kendi içinde ve kamusal alanda gündemleştirmesi aslında LGBTT hareketinin de geliştiğine ve sadece cinsel kimlik üzerinden politika yapılmadığına dair önemli bir işaret olarak değerlendirebiliriz.
Her şey kötü değildi elbet
LGBTT’lerin bir yılına dönüp baktığımızda, ülkedeki herkesi ilgilendiren bütün sorunların bizleri de ilgilendirdiğini, buna karşın bize özel sorunların hayatımızı dönem dönem engellediğini ya da yavaşlattığını görüyoruz. Bütün bu engellere karşı yapabileceğimiz birkaç şey var. Bunların başında LGBTT örgütlerin yaptıklarına bakmak, eylemlerine destek olmak ve elini taşın altına sokmak geliyor.
Lambdaistanbul’un ev sahipliğini yaptığı LGBTT Onur Haftası etkinlikleri, Kaos GL’nin Mayıs’ta düzenlediği Homofobi Karşıtı Buluşma, Pembe Hayat’ın bu sene ilk kez düzenlediği ve gelenekselleştirmeye çalıştığı 20 Kasım Travesti ve Transseksüelleri Anma Günü etkinlikleriyle LGBTT hareketin gündemini genişletmeye ve daha fazla insanlarla tartışmaya açıyoruz.
Bunun yanında, Kaos GL dergisi ve web sitesi Türkiye’nin gündemini LGBTT bakış açısıyla değerlendirmeye ve gündemleştirmeye devam ediyor.
Yılın en heyecan verici olayı
Yazıyı bitirmeden LİSTAG’dan, Lambdaistanbul Aile Grubu’ndan bahsetmeliyim. 2008 yılında bana/bize yaşadığım/ız bütün acıları unutturan en önemli olay Lambdaistanbul bünyesinde filizlenen, LGBTT ailelerinin oluşturdukları LİSTAG’dı. Aileler, Onur Haftası etkinliklerinde bizimle beraber yürüdüler ve taşıdıkları “çocuğumun derneğine dokunma” döviziyle hem yanımızda olduklarını hem de bizimle birlikte mücadele edeceklerinin işaretini verdiler. Hiç kuşkusuz varlıkları mücadelemize tartışılmayacak bir enerji verdi.
Gökkuşağının daha parlak olduğu bir yıl
2009 yılında ailelerimizle, iş arkadaşlarımızla, sevgililerimizle, sendikamızla, örgütlerimizle, kendi medyamızla birlikte her türlü ayrımcılığa, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa, şiddete, savaşlara ve tabii ki homofobi ve transfobiye karşı hep birlikte mücadele etmek umuduyla… (UG/BÇ)
* Umut Güner, Kaos GL üyesi, [email protected]