*Görsel: pixabay
Diyarbakır’ın ilk vegan kafesi Gabo, altı yıl önce açıldı. Kentte vegan yaşamı tercih edenlerin sayısı o günden beri artıyor. Bu değişim, veganlara yönelik alternatifleri de beraberinde getiriyor.
TIKLAYIN - Kürtlerin Vejetaryenlikle İmtihanı
Avukat Durşin Demir, kentte vegan yaşamı tercih edenlerden biri. Günleri dört yıldır çalıştığı adliye yakınlarındaki bürosunda geçiyor. Sabahları Facebook’ta "Çalışan Veganlar" sayfasındaki kahvaltı önerilerinden seçip karnını doyuruyor ve büroya doğru yola çıkıyor. Bürosunda onu ortakları Ferhat ve Mehtap karşılıyor. Yakın çevresinde başka vegan yok.
The Handmaid’s Tale’den veganlığa
Kadın alanında çalışan Durşin, feminist okumalar içinde daima kendine yer bulan Margaret Atwood’un kitabından uyarlanan The Handmaid’s Tale dizisini izlerken kafasında şimşekler çakıyor:
"Eti, kebabı, lahmacunu çok seviyordum. Yerken 'doğanın düzeni böyle' diyordum. Bu kararı verebilmem için hayvanla insanı ilişkilendirmem gerekti. The Handmaid’s Tale izlerken gördüğüm kadın sömürüsü, aynı şeyi ineklere, diğer hayvanlara yaptığımızı düşününce vicdanımı rahatsız etti. Bir kere gözünü açtıktan sonra kapatamıyorsun."
“Sömürünün içindeymişim”
Durşin, "Soframa gelen şeylere baktım, onlar da bir zamanlar canlıydı. Bunu fark ettiğimde kendimi çok yamyam, barbar biri gibi hissettim. Tüm bu zamanlar boyunca hak savunuculuğu yaparken aslında sömürünün tam içindeymişim" diyor.
Durşin’in küçük bir yeğeni var. Ondan bahsederken gözleri parlıyor. İçimizde hayvan yeme içgüdüsü var diyenlere inanmıyor: "Bir çocuğun yanında rahatlıkla patlıcan kesebilirsin ama bir hayvan kesemezsin."
Durşin’in öğle yemeği molasında, beraber Omayra Ev Yemekleri’ne gidiyoruz. Dağkapı’da çalışanlarca tercih edilen bu lokantada her gün bir vegan yemek çıkıyor. Birlikte yeşil fasulye ve bulgur pilavı alıp masalara oturuyoruz.
Vegan olduktan sonra aldığı tepkileri soruyorum. Neredeyse her gün aynı sorularla muhatap olduğunu belirterek başlıyor söze:
"Canın hiç çekmiyor mu, bedenine neden işkence ediyorsun? Başta kilo verdim, veganlıktan dediler. Sonra yemek yapmayı öğrendim, kilo aldım, yine veganlıktan dediler."
"Biliyor musun, aslında hiç kızmıyorum" diyor, "Ben de böyleydim, dört beş sene önce kız kardeşim 'vejetaryen olacağım' dediğinde 'saçmalama sağlığından olacaksın' demiştim."
Diyarbakır’da vegan market yok
Durşin, ortağı Mehtap Hanım’ın kendisine verdiği destekten duyduğu mutluluğu anlatıyor. Ekonomik bağımsızlığını kazanınca veganlığa geçişinin de kolaylaştığını söylüyor:
"Yemek kültürümüz ne kadar et odaklı olsa da iki parça et koymayınca vegan yemek oluyor. Bakma, soya kıyması falan pahalı ama ben vegan olduğumdan beri daha az para harcıyorum. Sonuçta etin peynirin fiyatı belli. O paraya pazardan çeşit çeşit sebze, yeşillik alabiliyorsun."
Diyarbakır’da henüz bir vegan market yok. Vegan peynir, yumurta ikamesi ürünler, vegan kıyma gibi ürünler bazen Migroslarda ve şehir merkezinin dışında kalan Metro’da bulunabiliyor.
Konu Diyarbakır’dan açılmışken Durşin’e menüsüne vegan lahmacun ekleyen Diyarbakır Lahmacun Evi’nde yiyip yemediğini soruyorum.
"Yemez olur muyum" diyor. Daha sonra yaşadığı tedirginliği anlatıyor gülerek: "Yerken acaba var mıdır etrafımda tanıdık birileri diye birkaç defa baktım, sonra demesinler 'bu kız vegan değil miydi, gizli gizli lahmacun mu yiyor sokak arasında' diye."
Kentin vegan yemeği: Tırşık
Daha sonra Diyarbakır’ın tarihi, kültürel dokusunu iyi bilen, Suriçi’nin Hasırlı Mahallesi'nden yazar Şeyhmus Diken’le buluşuyorum. Diyarbakır’ın yemek kültüründe veganlığı anlatıyor:
"Diyarbakır’ın yerlisi neredeyse her yemeğine et katar. Bu yüzden eğer o gün evde etli yemek pişmemişse ‘bugün evde yemek yok’ denir.
"Seveni ne kadar çok olsa da, Diyarbakır’ın nadir etsiz yemeklerinden olan tırşık, ‘yalaka, her daim basit çıkarlar için birilerinin uşaklığını kabul eden’ anlamındaki tırşıkçı ifadesine de kaynaklık eder.
"Sadece et de değil. Sofrada yoğurt olmazsa bir felaket gibi algılanır. Ünlü Karacadağ pirinci, ‘sade yağ’ (tereyağı) olmadan yapılırsa lezzetsiz olur diye düşünülür.
"Diyarbakır mutfağında vegan yemekler de bulunur. Babagannuş, bellog (mercimek köftesi) bunlara örnektir. Ayrıca, Diyarbakır’da yetişen çeşitli otlar da haşlanarak yemekler yapılır, tolik (ebegümeci), pırpar (semizotu), kereng (kenger) gibi. Bu otların en tazeleri de "aşefçi" (çapa yapan) kadınlardan satın alınır.
"Diyarbakır’da yoksulluğun boyutu düşünüldüğünde, et, peynir gibi pahalı gıda ürünleri birçok evden içeri giremiyor. Böylece yokluk birçok etsiz yemeğin ortaya çıkışına da sebep oluyor.
"Kenger, bu otların en meşhurlarından biridir. Bulup toplayanı haşlayıp sofrasına koyduğu için masrafsızdır, Diyarbakırlı tarafından sevilir. Ünü İstanbul’a taşınmış meyhanelerde ve balıkçılarda spesiyal bir meze olmuştur."
Diken sözlerini kenger üzerine yazılmış bir maniyle noktalıyor: "Kereng di gihîje kaşa Xwarin a bergîr û wehşa Kereng çi digere, Mala Vezîr ü paşa."
Türkçesi şöyle: Kereng dağlarda yamaçlarda kendiliğinden yetişen, doğada beygir ve yabani hayvanların beslendiği bir bitkidir. Peki böyle bir bitkinin beylerin paşaların sofrasında ne işi vardır?"
(SO/DŞ)