Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Hayvan barınağında işe başlayalı 8 ay oluyor. İş için geldiğim, sonrasında yaptıklarım iş olmaktan çıkıp gönüllülük temeline oturunca da beni düşüncelerime kadar değiştiren sürecin içine daldım.
Hayvan sevgimi geliştiren bu süreç, insan olarak yaşam alanı bırakmadığımız bu canlılara borçlu olduğumuzu da öğretti.
Değişen dünyaya bakış açısından biri üzerine durmak istiyorum.
“Vegan, vejeteryan veya başka ifadelerle adlandırılan, hayvan ve ürünleri konusunda hassaslığı vurgulayan yaşam tarzı ile hayvanseverlik arasında bir bağ olmalı mı?” sorusunu sormaya başladığım bir sürecin içerisindeyim.
“Hayvan severlerin hayvan ve ürünlerini tüketme konusunda nasıl bir tavrı olmalı?” konusundaki düşüncelerimi ortaya koymaya çalışacağım.
Bu yazı, bir belirleme yapmak için değil, konu hakkında insanların düşünmesini ve konunun tartışmaya açılmasını sağlamak amacıyla yazılıyor.
Köpek seven bir insanın kuzu eti yemesi, kedi besleyenin tavşan yemesi, kuş besleyenin bıldırcın yemesi bana garip gelmeye başladı, nedense!
Hayvanları sevip onları koruma altına alan, onların daha huzurlu yaşamaları için çalışan, hastalandıklarında tedavi ettiren, yaralandıklarında ağlayan bir insanın başka bir hayvanı veya onun ürününü rahatlıkla ve düşünmeden tüketebilmesini anlamaya çalışıyorum!
Daha çok para kazanma hırsı nedeniyle, hayvan ve hayvan ürünlerini pazarlayanların, hayvanlara nasıl davrandıklarını bilmeyen yok.
Tavukların yaşam alanları, kıpırdamalarına bile müsaade etmeyen kafesler ve bu kafesler içerisinde yaşamlarını tüketiyorlar.
Büyük ve küçükbaş hayvanların tamamı, hareket özgürlüğünden yoksun bırakılarak daha fazla kilo almalarını sağlayan sistemle besleniyorlar.
Kuzular, bir yaşını göremiyor.
Buzağılar, biz içelim diye annelerinin kendisi için ürettiği sütü içemiyor.
Tüm besi hayvanlarının durumu benzer ve etleri için öldürülme biçimleri ise normal bir insanın kabul edemeyeceği vahşilikte.
Hayvan sevmeyenleri anlarım ama hayvan seven bir insanın bütün bunlardan haberli olmasına rağmen hayvan ve hayvan ürünü tüketmesini anlamam.
Başlangıçta etçil olmayan insanoğlunun, buzul çağlarında zorunluluktan dolayı et tüketmeye başlamasıyla değişen sindirim sistemi et tüketmesine izin vermiş olabilir!
Bu, hayvan seven birinin et yemesi için mazeret olmamalı ki ben işin o tarafına değil, sevgi ve vicdani boyutuna bakıyorum.
Et ve hayvan ürünleri tüketmeden de yaşanılabileceğini bilmemize rağmen, bir de üstüne üstlük hayvanseverlik damgasıyla yaşarken, yiyecek alışkanlıklarını değiştirmeyenler konusunda rahatsızlık duymam çok doğal!
Ben vegan değilim.
Et tüketimimi sıfırlamama rağmen henüz süt, peynir ve yumurta tüketiyorum ama bu düşüncelerin vermiş olduğu rahatsızlık içinde ve bu tüketimimin çok sürmeyeceğinden de eminim.
Soruna vicdani boyutuyla baktığımdan dolayı, yeme alışkanlığımı, hayvanların yaşamlarına mal olmayacak şekilde düzenlemem gerektiği konusunda kafam netleşiyor.
Hayvanlara yapılan eziyetlere, işkencelere ve onların yaşamlarını kaybetmelerine ortak olmak istemiyorum.
Olmamalıyım. Olmayacağım da!
Hayvan sever dostlarımın da bu konuyu en azından kendilerine dürüst olarak düşünmelerini, kendileriyle tartışmalarını ve vicdanlarını yoklamalarını istiyorum.
Hayvanseverlik sadece kedi, köpek, kuş veya başka bir hayvanı beslemek değildir, olmamalıdır.
Hayvanseverlik, doğadaki bütün hayvanları sevmek, korumak, destek olmak, yaşam kalitelerini arttırıp rahat yaşayabilmelerini sağlamaktır.
Köpek öldüğünde, öldürüldüğünde salya sümük ağlarken, diğer tarafta başka bir hayvanın eziyet görerek yaşamasını sağlamak, ölümüne neden olmak, o pazarın müşterisi olmak, hatta onları yerken doyumsuz zevk almak çok büyük çelişki ki bu çelişkiyi anlamam mümkün değil!
Kendisine hayvansever kimliği almış her insanı bu konuda ciddi anlamda düşünmeye davet ediyorum.
Ya tüm hayvanları sever, korur, yaşatırız ya da omuzlarımıza taktığımız hayvansever apoletleri söker, rahatça hayvan ve ürünlerini tüketiriz.
Bunun orta yolu olmaz.
Ya da yanıldığım konusunda ikna olmalıyım, ikna edin beni. (NT/AS)