Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre Türkiye'de 2019 yılının ilk on ayında kızamık olgu sayısı 2719. Bu, 2013 yılından sonra son on yıldaki en yüksek sayı. 2719'un yaklaşık 1800'ü 5 yaşın altındaki çocuklar.
Olguların büyük çoğunluğunu ise aşı olmayanlar oluşturuyor. 1 yaşın altında yaklaşık bin vaka var. Bunun 900'den fazlası da hiç aşılanmamış.
İtalya, Almanya ve ABD'nin New York eyaleti aşı yaptırmayan çocukları artık okullara kabul etmeme kararı aldı.
TIKLAYIN - DSÖ: Avrupa'da Kızamık Vakaları Son On Yılın En Yüksek Seviyesinde
Öte yandan UNICEF'in verilere göre Pasifik'te yer alan Samoa'da 2013'te yüzde 70 olan aşılama oranlarının geçen süreçte yüzde 30'un altına düştüğü bu nedenle kızamık vakaları ve ölümlerin arttığını ortaya koyuyor. Aynı zamanda Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde ise bu yıl başından beri 5 bin 110 kişinin kızamık nedeniyle hayatını kaybettiğini aktardı.
Vakaların artmasındaki en önemli nedenler arasında aşı karşıtlığı ve aşı tereddüdü başı çekiyor.
TIKLAYIN - Aşı Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Türkiye'de durum ne?
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Sağlık Bakanlığı'nın nüfus sağlık araştırmasını iki yıldır kamuoyuyla paylaşmadığını aktarırken uzmanların da WHO verilerini kaynak almak zorunda kaldığını aktarıyor. Pala, aşı karşıtlığı üzerine de şunları söylüyor:
"2009'da Bakan, 'rüya görüyorsunuz' demişti"
"Özellikle bireysel haklar konusundaki duyarlılık, 'kimse benim özgür iradem dışında aşı yaptırmaya zorlayamaz' düşüncesi. İkinci boyutu ise dini kökenli. Türkiye'de de bu yaklaşımlar son yıllarda iz bulmaya başladı. Bakanlığın önceki verilerine bakacak olursak 30 binin üzerinde çocuğunun aşılanmasını reddeden anne baba var. Bakanlığın aşı konusunda olumsuz bir yaklaşımı olduğunu düşünmüyorum. Ancak bu işin üstüne gitmek, toplumu duyarlı hale getirmek konusunda da çok büyük etkinlik içinde değil.
2009 yılıydı sanıyorum, o zamanın Sağlık Bakanı'na 'Türkiye yeniden kızamık vakalarıyla karşı karşıya kalabilir' dediğimizde bize, 'Türkiye'de bir daha 100'den fazla kızamık vaka sayısı kayıtlara geçmeyecek, siz rüya görüyorsunuz' demişti. 2008'de üç vaka falan vardı fakat 2013'e geldiğimizde bu sayı 7400 oldu."
"Çiçek hastalığından 300 milyon kişi ölmüştü"
Pala'nın aktardığına göre Türkiye'de az da olsa yapılan araştırmalarda aşıyı tehlikeli bulduğunu belirtenlerin oranı dini nedenlerle yaptırmayanlara oranla daha fazla.
Aşı tereddütünü ise şöyle ikiye ayırıyor Pala:
"'Zararlı olduğunu düşünüyorum' diyenler, bir de 'gerekli olduğunu düşünmüyorum' diyenler. Bazı popüler yazarlar arasında da 'aşı olmadığı için ölen birisini gösterin bana' görüşü hakim ve maalesef bazı kesimlerde de bunun karşılık bulduğunu söyleyebiliriz."
Prof. Dr. Pala, bu noktada 300 milyon kişiyi öldüren çiçek hastalığını hatırlatıyor:
"Dünya tarihinde 300 milyon kişi. Ve bunu bir tek aşıyla yok etti dünya. Çok güçlü bir bağışıklama politikasıyla 1980'den bu yana, artık bir tane vakası yok. Eradike edildi tıbbi deyimiyle, Türkçesi kökü kazındı diyebiliriz.
Bugün hem ülkemizde hem dünyada aşının yapılmadığı zamanlardaki karanlığını görmezden gelmeye çalışıyorlar. Biz istiyoruz ki Türkiye tekrar o karanlığa gömülmesin."
"Aşı, bir toplumsal dayanışma yaklaşımıdır"
Pala aşının yalnızca bireyin kendisini değil, bir toplumsal bağışıklık oluşturarak aşılanması mümkün olmayan çocukları da koruduğunu söylüyor ve çocuk hakları açısından önemli bir örnek veriyor:
"Bir de aşı olmak istediği halde aşı olamayan çocuklar var. Diyelim ki kanser vakası bir çocuk. Bağışıklık sistemi zayıf olduğu için biz bu çocuğa aşı yapılsın istemiyoruz, ama aşı yapılamayan bu çocuğun korunmasını da istiyoruz. Bunun için elimizde bir mekanizma var. Biz buna toplum bağışıklığı diyoruz. Eğer bir etkenin, mesela kızamık virüsünün toplumda dolaşımını engelleyecek kadar yüksek bağışıklama oranı yaratırsanız, bu hastalığı nedeniyle korunamayan çocuğu da koruma altına alırsınız. Bunun için de yüzde 95 oranında bir bağışıklama oranına ihtiyacımız var. Aynı zamanda bir toplumsal dayanışma yaklaşımıdır aşı, bu yüzden çok önemli."
Neden tereddüt ediliyor?
Öte yandan aşıyla ilgili tereddütleri anlamak gerektiğini aktarıyor:
"Çünkü aşı ilaç gibi değil. İlacı hastalığı ortadan kaldırmak için veriyorsunuz. İnsan onu kabul ediyor. Aşıyı verdiğiniz zaman kişi hasta değil, hasta olmayan birisinin dışarıdan kendisine böyle bir şey verilmesini kabul etmesini biraz bizim kolaylaştırmamız lazım. Aşı olmazsa, toplum bağışıklığı olmazsa neler olabilir bunları anlatmamız lazım. Bunlardan en güçlü örneklerden biri de çocuk felcidir.
"Bulaşıcı hastalıklar sizin iradenizi dinlemez"
Son noktada öneri olarak ise aşının kamusal bir ürün olması gerektiğinin altını çiziyor Pala:
"Aşıyı ticari bir ürün olarak gündeme getirilenler o aşının daha fazla yapılması ve satılması için de bir çaba harcıyorlar. Burada zihinlerde bir tereddüt oluşmasını doğal karşılıyorum. Yapılması gereken Küba'da olduğu gibi aşının kamusal bir ürün haline getirilmesidir. Eğer aşı kâr amacı güdülmeden kamu tarafından üretilecek olursa insanların zihninde soru işareti kalmaz.
"Bireysel hak nedeniyle aşıya itiraz edenlere de şunu demek lazım, aşı olmayacağım diyenlerin o zaman toplum içinde yaşamamaları lazım. Birlikte yaşarken bulaşıcı hastalıklar sizin iradenizi dinlemeyeceğinden, o zaman bizim toplumu korumak için uygulayacağımız aşıya da itirazı kabul etmek mümkün değil."
Etiler: "Bakanlık samimiyetsiz"
Aşı karşıtlığı ya da aşı tereddütü... Her iki durumda da Sağlık Bakanlığı'nın bunu aydınlatacak net bir mesaj vermesi gerektiğini söyleyen Halk Sağlığı Uzmanı Nilay Etiler ise şunları söylüyor:
"Tam bir sessizlik hali var. Sadece nisandaki Dünya Aşı Gününde Bakanlık bir açıklama yaptı. Bu samimiyetsiz bir şey. O nedenle sorun devam ediyor. Böyle giderse artarak da devam edecek.Aşı olmadığı için, hiç istemeyiz ama, ölümler olursa ancak o zaman insanların kafasına dank edecek."
"Yeterli aşımız var"
Lojistikte bir sıkıntı yok, yeterli seviyede aşı var" diyen Etiler şöyle devam ediyor:
"Birinci basamak sağlık hizmetlerinde bir takım eksiklikler tartışılabilir ama aşılamayla ilgili olarak aile sağlığı merkezlerinde çalışan arkadaşların öncelikle yürüttüğü hizmetler arasında aşı. Burada sadece irade eksikliği var. Sağlık Bakanlığı'nı eylemsizliği söz konusu."
Çoğu çocukluk dönemi aşısı
Aşı yapılmadığı takdirde salgın oluşturabilecek hastalıkları ise şöyle sıralıyor Etiler:
• Türkiye'de kızamık en önemlilerinden bir tanesi. Kızamıkçık ve kabakulak da var.
• Çocuk felci artık Türkiye'de görülmeyebilir ama Orta Doğu coğrafyasında hala çocuk felci var. Türkiye'de tekrar vaka çıkmaması için aşının sürdürülmesi lazım.
• Tüberküloz. Burada aşının koruyuculuk düzeyi düşük. Bunu biliyoruz ama tüberkülozun ileri bir aşamasını önlüyor aşı.
• Hepatit B'yi geçirdiği zaman bir kişi, yani kronik taşıyıcı olursa karaciğer kanserine dönüşebiliyor.
• Tetanos ise doğada bulunan bir bakteri, mikroorganizma. Herhangi bir şekilde yaralanmayla insana geçtiği zaman yüzde yüz öldürücü. Aşının hiçbir yan etkisi yok, aşı olunca yüzde yüz koruyucu ama, hastalığın etkenini aldığı zaman kişi yüzde yüz ölümcül.
Öte yandan çocukken bu aşıları olmamış bir yetişkinin şimdi aşı olma ihtimali var mı?
"Bu aşılardan sadece tetanos yetişkinlikte de olur. Ama mesela kızamık aşısını çocukken olması gerekiyor kişinin."
"Aşıyı reddeden aileler çocukken aşılandı"
Aşı konusunda ise en önemli sorunlardan birinin de hastalığı görmediğimiz için sorun yok gibi algılanması olduğunu ifade eden Etiler şöyle devam ediyor:
"Su klorlanmadığı zaman salgından millet kırılır. Ama klorlandığı için bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu anlamazlar, çünkü hastalık yoktur. Toplumda belli bir oranda aşılamaya ulaşılmış. Hastalık yok ve o hastalığın ne kadar dramatik bir şey olduğunun kimse farkına varamıyor.
Şu an aşıyı reddeden anne babalar kendi çocukluklarında çok yüksek oranda aşılama oranı vardı. Bütün bu anne babalar aşılı. Bu hastalıkları yaşamamışlar ve şu anda aşıyı sorguluyorlar. Halbuki onlar aşılanmamış olsaydı aşı olmayan bir toplumda o anne babalardan dörtte biri hayatta olmayacaktı."
(AÖ)