İstanbul’da özel bir lisede, okulun eski bir öğrencisi tarafından silahla vurularak öldürülen okul müdürü İbrahim Oktugan (74) dün toprağa verildi.
Öğretmen, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiş, kaçan çocuk ise polis ekiplerince yakalanmıştı.
Çocuk Suçları Soruşturma Bürosunda ifade veren Y.K, "kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle tasarlayarak insan öldürme" suçundan tutuklanması talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk edildi.
Olayın ardından haberin gazetelerde veriliş şekli ve sosyal medyadaki yorumlar eleştirilirken başka bir konu daha tekrar tartışmaya açıldı: Türkiye’de eğitim sisteminin geldiği nokta, öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırılması ve şiddetin normalleşmesi.
Çocuk hakları aktivisti Sevinç Koçak, son 20 yılda öğretmenlik mesleğinin siyasi erk tarafından itibarsızlaştırıldığının altını çizerek okullarda artan şiddetin bütüncül politikalardan bağımsız ele alınamayacağını belirtti.
Koçak üç soruda şiddet, eğitim ve nefret söylemi üzerine yorumlarını paylaştı.
"Sistem, çocuk ve öğretmeni gözetmiyor"
Öğretmenlerin, öğrenci yakını ya da doğrudan öğrenciden şiddet görmesiyle ilgili zaman zaman haberler okuyoruz. Bu durumu eğitim sistemi dışında tartışmak doğru mu? Şu sıralar yeni müfredat konuşulurken bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de eğitim sisteminde ne kapsamlı bir eğitim yaklaşımından ne de oturmuş bir sistemden söz edebiliyoruz. İki asal unsuru olan çocuk ve öğretmeni gözetmeyen, iki grubun da ihtiyaçlarını, taleplerini göz ardı eden eğitim sistemi, öğretmenleri ve çocukları karşı kaşıya getirirken buna bağlı olarak da okullardaki şiddet oranı giderek artıyor. Bu nedenle okullarda artan şiddeti bütüncül politikalardan bağımsız ele alamayız.
Son 20 yılda öğretmenlik siyasi erk tarafından son derece itibarsızlaştırıldı.
Öğretmenlere yönelen öfke ve şiddet
Siyasal iktidar; yaptığı sorumsuz açıklamalarla, öğretmenlere performans sistemi dayatmasıyla, liyakatsiz idareci atamalarıyla, öğretmenlerin tatil süresini tartışmaya açarak toplumda öğretmenliğe karşı “rahat meslek, zaten ne yapıyorlar ki, 3 ay bir şey yapmadan maaş alıyorlar” gibi mesnetsiz bir algı oluşturdu. Sonuç olarak da öğretmenlik mesleğini değersizleştirerek öğretmenlere yönelen öfke ve şiddetin taşlarını döşedi.
Öğretmen yetiştiren okullardan mezun olmuş insanları mülakatla öğretmen yapmanın öğretmenlerin bilgisine güvensizlikten kaynaklanmadığını biliyoruz. Çünkü okulların eğitimine güven duymuyorsanız kendi eğitim sisteminize güven duymuyorsunuz demektir. Mülakatlarda “ölçülen” de bilgi değil zaten, iktidara muhalif olup olmama durumu.
Öğretmenler hazır, her aşaması kararlaştırılmış ama sürekli değiştirilen müfredatların yalnızca uygulayıcısı haline getirildi. Mesleki yaratıcılıklarını kullanabilmelerine olanak tanımayan müfredatlarla öğreten değil, ezberleten konumuna indirgendi.
Donanımı, bilgiyi ve beceriyi artıran değil, körelten, deneyerek öğrenmeyi değil ezberi esas alan, otoriter, biat odaklı bir eğitim sistemi içinde öğretmen-çocuk ilişkisinin sağlıklı olması beklenemez elbette.
Bakan Tekin'in açıklaması
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, okullardaki şiddet olaylarına dair, "Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili olarak yaptığımız hazırlık çalışmaların içerisinde öğretmene yönelik şiddetin ceza yaptırımları konusunda daha farklı değerlendirilmesine yönelik hukuki tedbirlerimizi aldık, yasal düzenlememiz de metnin içerisinde var" diye açıklama yaptı. Her zaman olduğu gibi yine kendi sorumluluğunu, devletin yükümlülüğünü görmezden gelen bir yaklaşım var burada. Nedenleri ortadan kaldırılamayan hiçbir sorun yalnızca hukuki tedbirlerle ya da yaptırımlarla çözülemez.
Şiddete karşı elbette öğretmenlerin korunması, suçun kovuşturulması, hızlı bir cezai soruşturma yapılarak sonuçlandırılması gerekir. Ama aslolan şiddeti ortaya çıkartan koşulları ortadan kaldırmaktır.
"Okullarda akran zorbalığı da artıyor"
Çocuklar arasında şiddet neden bu kadar yaygınlaştı? Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Okullarda yalnızca öğretmene yönelik şiddet değil, akran zorbalığı da giderek yaygınlaşıyor ve 6 yaşa kadar inmiş durumda. Eğitim Reformu Girişimi’nin “Eğitimin Çıktıları – Eğitim İzleme 2020” raporuna göre Türkiye’de her üç çocuktan biri zorbalığa maruz kalıyor. Akran zorbalığına maruz kalma oranı kızlarda oğlanlara oranla yüzde 14 daha fazla.
"Hak aramanın yerini 'had bildirme' aldı"
Şiddet son 20 yılda genel olarak toplumun her kesiminde yaygınlaşmaya başladı. Ayrımcı politikalarla, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle insanların sürekli birbirine karşı kışkırtılmasının yanı sıra hak arama mekanizmalarına olan güvensizlik, öfkeyi ve birbirine tahammülsüzlüğü artırıyor. Artık hak aramanın yerini “had bildirme” aldı, çünkü her türlü şiddet cezasızlıkla ödüllendirilirken hak arayanlar hedef haline getirildi.
Okullarda akademik başarı oranı giderek düşerken şiddet eğiliminin giderek artıyor olması eğitimin ve bütünüyle sistemin sorunlarına işaret ediyor.
Kışkırtılmak istenen göçmen/mülteci düşmanlığı
Son yaşanan bu üzücü olay, okul müdürünün ölümüyle sonuçlandı. Ancak çocuğun göçmen olmasına çokça vurgu yapılıyor çoğu haber sitesinde ya da sosyal medya paylaşımında. Basında veya sosyal medyada olayın haberleştiriliş/veriliş şekliyle ilgili neler söylemek istersiniz?
Bu tür durumlarda nefret dili kurmak da sorunun nedenlerine odaklanmak da birer seçim. Bireysel işlenen hiçbir suç herhangi bir etnik grupla ya da toplulukla özdeşleştirilemez ve şahsidir. Oysa alenen nefret söylemi yaymak, ayrımcılık yapmak, herhangi bir topluluğu hedef haline getirmek suçtur.
Okullarda şiddet bu kadar yaygınlaşmışken, bu haberin öğrencinin etnik kimliğiyle verilmesi, kışkırtılmak istenen göçmen/mülteci düşmanlığına malzeme yapma çabasını gösteren bilinçli bir seçim.
Geçen hafta okullarda yaşanan iki şiddet olayı
Daha geçen hafta okul koridorundan bir öğretmen öğrencisinin bıçaklı saldırısına, hamile bir öğretmen de bir veli şiddetine maruz kaldı. Bu haberler, “Türk öğrenci öğretmenini bıçakladı” ya da “Türk bir öğrenci velisi hamile öğretmene şiddet uyguladı” diye verilmedi değil mi? Bu haber dili şiddetin nedenlerine değil, şiddet failinin etnik kimliğine odaklanmamıza, öğretmen-öğrenci arasındaki şiddet ortamını besleyenlere değil, şiddetle özdeşleştirmemiz için özel olarak hedef gösterilenlere öfke duymamıza hizmet eden bilinçli bir seçim. Ve yaşadığımız coğrafyada bu kışkırtmalar sonucunda çok sayıda linç, katliam, pogrom yaşandı.
Ayrıca burada fail olanın bir çocuk olduğu sorumluluğuyla da davranmak gerekiyor. Herkesin sorunun nedenlerini, bu nedenleri ortadan kaldırmanın yol ve yöntemlerini, çözüm önerilerini konuşma sorumluluğuyla hareket etmesi gerekiyor.(AÖ)