Fotoğraf Sanatçısı Berge Arabian Diyarbakır Fotoğraf Günleri kapsamında “Karşılaşmalar” adlı bir sunum gerçekleştirdi.
Arabian, üç ayrı hikayeden oluşan sunumunda göçmenlik, evsizler ve babasının hikayesini anlatan “hasret” adlı çalışmasını paylaştı
İvan’ın hikayesi
Özgürlük temasıyla yapılan 4. Diyarbakır Fotoğraf Günleri kapsamında sunum yapan fotoğraf sanatçısı Berge Arabian, fotoğrafın sadece sanat değil bir dil olduğunu belirterek, “Hayatım hep öğrenmekle geçti. Ne kadar fotoğraf çekersen o kadar insan olursun. Her bir insandan yeni bir kelime öğreniyorsun. Sabırlı olmak gerek, sabrettikçe karşındaki insan oluşturulan güven ortamında kendini açıyor” dedi.
Babasının Diyarbakır’ın Lice ilçesinden Halep’e ardından Qamışlo’ya göç ettiğini, kendisinin de Qamışlo’dan Kanada’ya 9 yaşındayken gitmek zorunda kaldığı için göçmenlerin ne hissettiklerini çok iyi bildiğini söyleyen Arabian, İvan adlı göçmenin hikayesini fotoğraflarla anlatıyor ilk projesinde.
İvan’ı önce her yerde izlediğini ancak fotoğrafını çekmediğini ardından birbirlerini tanıdıktan sonra fotoğraflarını çekmeye başladığını söyledi.
Her göçmenin büyük hayallerle gittiği ancak gerçeğin acımasızlığıyla karşılaşmasının bir örneği olan İvan’ın yoksul ve tek odalı, az eşyalı evindeki hallerini fotoğraflayan Arabian, “Aslında fazla bir hareket yoktu. Kahveye gidiyor, bir şeyler yiyor, biraz yürüyor. Onu tanıyanlar var ama çok az insanla konuşuyor ve sürekli sigara içiyordu. O nedenle bu bir hikayeden çok portre çalışması oldu” dedi.
“Önyargılardan uzaklaşmalı”
İkinci hikaye ise Toronto’daki evsizler üzerine yapılmış.
14’ünde evlerini terk edip sokaklarda yaşayan genç insanların yaşam tarzını anlatmaya çalıştığını söyleyen Arabian, başkaları tarafından serseri olarak tanımlanan Sebastian adlı bir genci izlemeye başladığını ardından tanıştığını anlattı.
“Bir süre sonra fotoğraflarını çekmeye başladım. Etrafındaki insanlara reklam yapmaya başladı. Hatta beni ‘fotoğrafçım’ diye tanıtıyordu. Sonra o insanlar da kabul etti ve ben yedi ay onlarla birlikte yaşadım” dedi.
Şiddet eğilimli, seks, uyuşturucu ve alkolün hayatlarının merkezinde olan bu insanları fotoğraflarken kendi tanıdığı şekliyle yansıttığını söyleyen Arabian, “Belki kötü kokuyorlardı, kötü şartlarda yaşıyorlardı, insanlar onlara karşı önyargılıydı ama bu benim umurumda değildi. Çünkü sonuç olarak baktığınızda onların hikayesinde de tıpkı hepimizde olduğu gibi umut var, aşk var ve hayata tutunma isteği var” dedi.
Bir hasretlik hikayesi
Arabian, üçüncü hikayesinde ise babasının Hazro-Diyarbakır ve Halep’ten geçen 10 günlük yolculuğunu fonda Celal Güzelses’in sesiyle “Hasret-Bir Seyahat Günlüğü” adlı çalışmayla sundu.
Babasının 9 yaşındayken çıktığı yolculukta bir çocuğun gözünden neler gördüğünü ne hissettiğini anlayabilmek için fotoğraf sanatçısı Hüsamettin Bahçe ile arka yollardan Hazro’dan başlayıp Halep’e kadar dört gün süren bir yolculuk gerçekleştirdiğini anlatan Arabian, yolculuk sırasında gördüklerini ve hissettiği duyguları gözyaşları içerisinde anlattı.
Arabian, “Yola çıkarken ne göreceğimi, nasıl çekeceğimi bilmiyordum. Çok duygulandım, çok güldüm, çok ağladım, hüzünlendim. Babamın ölünceye kadar dilinde hep bir Diyarbekir hasreti vardı, tıpkı benim Qamışlo’ya olan hasretim gibi. Bu aslında babamdan çok benim hikayem. Bir göç ve hasretlik hikayesi. Artık ruhumun arındığını hissediyorum” diye konuştu.(BD/BK)