Her daim gri, kirli, sisli, puslu havasıyla karşılıyor yine Ankara. Ben mi denk gelmedim yoksa güneş bu kente hiç mi uğramıyor bilemiyorum.
Kaderimizin yazılıp, çizilip, silindiği sonra yeniden yazıldığı, sonra tekrar bozulduğu, hileli kartlarla oynanan oyunda umuda, heyecana kapılıp canla başla çalıştıktan sonra “kaybettik ama yenilmedik” ya da “sen kazandın ama ben haklıydım” diyerek, payına her zaman umudun düşürülüp, bir dahaki oyun için yeniden çalışmak zorunda bırakılan bir kader tahtası, puslu havayı seven kurtların sofrası olduğu içindir belki de sebep kimbilir.
Necatibey Caddesindeki İnşaat Mühendisleri Odası’na doğru geldiğimizde kalabalığın dışarı taştığını görüyoruz. İçeride Yeşil Sol Parti’nin kadın adaylarının tanıtımı var.
Tanıdık simalar da görüyorum ama çoğunluğu yabancı geliyor bana. Karadeniz, Ege, Marmara, Serhad, Amed bölgesinden adaylar heyecanlarını da yanlarına alarak gelmişler. Tiyatro oyuncusu Rugeş Kırıcı’nın doğal, samimi ve sıcak performansla yaptığı sunum adayları rahatlatırken, katılımcıları coşturuyor. Tüm kadın adayları topluca sahneye çağırdığında salon koltuklarında basın dışında kimse kalmıyor. Genel aday tanıtımı için ara veriliyor. Bistro masalarda “sıralama, aday, seçim, ikinci tur, bu kez tamam” gibi kelimelerin geçtiği konuşmalar duyuluyor. Adaylar birbiriyle tanışıyor, sohbet ediyor, fotoğraf çektiriyor.
Bölge ve sıralamadan memnun olmayanlar da var. Tanıdığım adaylardan biri kulağıma eğilip, “Eğer AKP baraj altında kalırsa şansım yüksek, kesin seçilirim” deyince gülüyoruz. Nitekim Mithat Sancar da konuşmasında en geniş mutabakatla adayları belirlediklerini, ideali yakalamanın, herkesi memnun etmenin kolay olmadığını ve bu gelenekte küskünlüğe yer olmadığını söyleyerek, “Şimdi kararlılıkla ileriye bakmanın zamanı” diyor.
Adaylar
Aranın ardından tekrar salona geçiliyor. Koltuklarda yer kalmayınca adayların çoğu ayakta izlemek zorunda kalıyor töreni. Hasan Cemal ve Cengiz Çandar yan yana oturuyor. Kameraların üzerlerine çevrildiği bu iki ‘bilge çınar’ dan Kürtlerin umduğu medeti bulmasını umuyoruz. Salona en son Deniz Gezmiş parkasıyla Sırrı Süreyya Önder giriyor ve alkış kıyamet kopuyor.
Kitleyi zafer işaretiyle selamlayıp oturuyor. Genel tanıtımda kadın adaylar yeniden sahneye çıkıyor, bu durum zamanın uzamasına sebep olduğu için kadınlara ayrıca program yapılmasa mıydı diye geçiyor içimden. İlk sıralamalarda en yüksek kadın sayısını Yeşil Sol Parti’nin çıkardığını söylüyor Pervin Buldan. Kadınların yüzde 45’le seçime girdiğini bir dahaki seçimde bu kez erkeklerin yüzde 45 ile geleceğini söyleyince erkek adayların beti benzi atıyor. Korkuyla birbirlerine bakıp gülümseyerek Buldan’ın espri yaptığına inanmaya çalışıyorlar. Sırrı Süreyya Önder oturduğu yerden, “Bence erkekler yüzde 30” olsun diyerek meseleye son noktayı koyuyor.
Salonda en çok alkışı adalet nöbetinde olduğu için törene katılamayan Ferit Şenyaşar alıyor. Bu dönem vekil olamayacaklar sahneye çağrılarak veda ediliyor. Aralarında bugüne kadar hiç denk gelmediğim simalar var, belki de benim yüz hafızam zayıftır, günahlarını almayayım şimdi. Kürtçe ve Türkçe seçim şarkısının yankılandığı salonda adaylar hep birlikte sahneye gelip fotoğrafta yer aldıktan sonra tören sona eriyor.
Yabancılık çekme bir yana tuhaf bir burukluk ve yorgunluk hissediyorum. Sonra başka bir şey oluyor. Sinema salonunda etkilendiğim bir filmi izledikten sonra koltuğa çakılıp kaldığım hallerden biri bu.
Salonda Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Gültan Kışanak’ın, Sebahat Tuncel’in, içeridekilerin, dışarıdakilerin, sürgünde vatan hasreti çekenlerin, geride kalanların, KHK’lilerin, depremzedelerin, evine ekmek götüremeyenlerin ruhu dolaşıyor ve kulağımıza şöyle sesleniyorlar: Hadi artık bu kez payımıza düşen umut olmasın, dağıtalım bu oyun masasını ve Ankara’nın puslu havasını!
(BD/EMK)