Haberin İngilizcesi için tıklayın
İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM) heyeti, kendi mahkemesindeki akademisyen dosyalarını birleştirmeyi düşündüğü belirterek bugün duruşması görülen 10 dosyayı birleştirdi.
35. ACM'de davaların başladığı 5 Aralık 2017'de ilk duruşmaları görülen, Galatasaray Üniversitesi'nden altı akademisyen, İstanbul Üniversitesi'nden Dr. Öğr. Üyesi Gizem Bilgin, emekli Prof. Dr. Alaeddin Dinç Alada, İstanbul Üniversitesi'nde geçici görevdeyken Bayman Üniversitesi'nden KHK ile ihraç edilen araştırma görevlisi Mehtap Balık Kaya, Araştırma görevlisi Pedriye Mutlu'nun ikinci duruşmaları gerçekleşti.
Akademisyenler, Barış İçin Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladıkları için "Terör örgütü propagandası" ile suçlamasıyla yargılanıypr.
Ardarda gerçekleşen duruşmalarda Galatasaray Üniversitesi’nden mazeretini ileterek duruşmaya katılmayan akademisyen dışındaki 9 akademisyen savunmalarını yaptı. Akademisyenler suçlamaları reddederek beraat istedi.
Bir sonraki duruşma 18 Ekim'de görülecek.
Akademisyen Yargılamaları'nda verilen cezalara buradan ulaşabilirsiniz.
İmzacı akademisyenlere yönelik davalar, 5 Aralık 2017'de başladı. 12 Nisan itibariyle 188 akademisyenin ilk duruşmaları görülürken içlerinden 12 kişinin davasında karar açıklandı. 12 akademisyen için de 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zübeyde Füsun Üstel’in cezası dışında bütün cezalar ertelendi.
Akademisyen Yargılamaları haberlerinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Avukatların talepleri
Galatasaray Üniversitesi’nden akademisyenlerin avukatları 13. ACM’deki dosyanın celbini istedi, birleştirme talebini ise düşünmek istedi. Hakim, dosyaları birleştirdiğini, 13. ACM’deki dosyayı da göreceklerini söyledi.
İstanbul Üniversitesi’nden üç akademisyenin avukatı Arın Gül Yeniaras, sadece müvekkillerine ait dosyanın birleştirilmesi ve beraat taleplerinde bulundu.
Yeniaras, iddianameye dair beyanlarında iddianamedeki keyfi ve soyut ifadelere dikkat çekti. Bildirinin suç teşkil ettiğine dair somut değil olmadığını, savcının görevinin bildiride yer alan ihlallere dair iddiaları araştırmak olduğunu söyledi.
Davanın ifade özgürlüğü davası olduğunu anlatan avukat akademisyen yargılamalarının Türkiye’nin dünyadaki imajını da doğrudan etkileyeceğini söyledi.
İstanbul Üniversitesi’nden bir akademisyenin avukatları da birleştirme talebini birinci celsede istediklerini belirtti.
Akademisyenlerin beyanları
Galatasaray Üniversitesi
“Akademisyenler düşmanlaştırılmasın, önleri açılsın”
O.K.; “Asker ya da sivil daha fazla insan ölmesin, huzur ortamı oluşsun, çevreye daha fazla zarar gelmesin diye vatandaşı bulunduğu bir ülkenin devletini barışçıl çözüm yolundan göreve çağırmak amacıyla, hiçbir açık suç unsuru taşımayan bir metni internet üzerinden desteklediği için, ülkesini her türlü uluslararası ortamda gururla temsil etmeye çabalayan akademisyenlerin düşmanlaştırılmasının bırakılması gerektiğini düşünüyorum.”
“Bu ve benzeri çatışmalar bizi, ülkemizi, insanlığı daha iyiye götürmekten başka bir sonuç vermeyecek olan eleştirel düşünceyle, tartışarak, eleştirerek, sorgulayarak çözülebileceğine inanıyorum. Akademisyenler, sesinin kısılmasını değil, tam tersine önlerinin açılması gerektiğini düşünüyorum.”
“İfade özgürlüğümü kullandım”
T.A: “Metinde şiddetin bir an önce sona ermesi, sivillerin gördüğü zararın son bulması ve karşılıklı iletişimin tekrar başlatılması çağrısını gördüm ve metni bu nedenle destekledim.
“Tarih boyunca her toplumda, her kültürde, her tarihsel dönemde birileri kendine inatla, yüksek siyasetin her türlü aksi söylemine rağmen, çoğu kez hiç gerçekçi görünmese de toplumsal uzlaşının mümkün olduğunu topluma sürekli olarak hatırlatma görevi verir. Tarihsel perspektiften değerlendirdiğimde bu çabanın çok değerli olduğuna inanan biriyim. BAK’ın yapmaya çalıştıklarının da böyle bir duruş ortaya koymak olduğunu düşünüyorum. Metnin desteklenmesinden sonraki süreçte büyük bir üzüntüyle toplumun bir kesiminin bunu böyle görmediğinin farkına vardım. İfade özgürlüğü de zaten farklı düşünenin düşüncesini ifade etme özgürlüğü değil midir? İfade özgürlüğümü kullandığım inancındayım.”
“Akademisyenin görevi”
H.Y.: “Bildiriye destek olma nedenim vatandaşların çatışma ortamından zarar görmesi ve Türkiye’nin gelişme sürecinin yavaşlama kaygısıdır. Bunun yanı sıra topluma karşı vazgeçemeyeceğim bir görevimdir. Akademisyenin görevi eleştirel düşünceyi kendisine ilke edinip kaygıları konusunda hem kurumları hem de toplumu uyarmaktır. Akademisyen kaygılarını açıklamaktan imtina edemez çünkü vatandaşların vergilerinden toplanan maaşını tam da bunun için almaktadır.”
“Akademisyenler özgür olmalı”
D.D. :“Bildiriyi toplumsal huzur ve uzlaşı için, memleketin hiçbir yerinde çocuklar ölmesin, anne ve babaları evlatlarının ölülerini buzdolaplarında saklamak zorunda kalmasın, insanlar yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda kalmasın diye destekledim.”
“Bizim gibi toplumsal olayları anlamaya mesai harcayan kişiler, bulgularını toplumla paylaşmak konusunda özgür olmalıdır. Bizler de, fikirlerimizi tamamen barışçıl bir yöntem olan bildiri şeklinde dile getirdik. Zor kullanmadan, silahlı bir yönteme başvurmadan dile getirilen bu düşüncelerin benim için tek amacı, bir an önce bölgede huzurun sağlanmasıydı.”
“Çözüm sürecini talep etme isteği”
Ö.A.: “Bildiriyi imzalama nedenim, sivil ölümlerin son bulup çözüm görüşmelerine dönülmesini talep etme isteğimdi. Bildiriyi düşünceyi ifade özgürlüğü çerçevesinde imzaladım. “
İstanbul Üniversitesi
"Şiddetin durdurulmasını istedim, şiddet propagandasıyla suçlanıyorum"
TIKLAYIN - Gizem Bilgin'in Beyanı
Gizem Bilgin: "Feminist uluslararası ilişkiler çalışıyorum yani dünyaya her şeyden önce kadınların gözünden bakıyorum. Hiçbir eylemim kadınların ve çocukların yaşamının ötesine geçmediğini silahların militarizmin önce kadınların ve çocukların yaşamlarını etkilediğini biliyorum. Feminist bir akademisyen olarak kadınların cesetlerinin günlerce yerde ateş altında kaldığı, bir kız çocuğunun cesedinin soğutucuda beklediği bir ortamda kimin şiddetin sorumlusu olduğunu düşünmeden şiddetin durdurulması çağrısı en önemlisi oldu benim için."
"Eleştirime örgüt propagandası diyen iddianameyi kabul etmiyorum"
Alaeddin Dinç Alada: “Sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlerde insan hak ve özgürlüklerine yönelik ihlallerin ortadan kaldırılmasını talep eden eleştiri metnini onayladım. Eleştirimi örgüt propagandası niteleyen iddianameyi kabul etmiyorum.İtiraz ve eleştiri hakkımı kullandım. Bunun suç değil yurttaşlık hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesini talep ediyorum.”
“Barışı istemem suç değildir”
Mehtap Balık Kaya: Bir vatandaş olarak barışın sağlanmasını talep ettim. Bu talebimin suç olabileceğini düşünmem imkansızdı. Sizleri hakikaten artık ölüm haberleri almak istemediğimize ikna etmeye çalışmak acı geliyor. Bu ülkede yaşayan herkesin ölümlerin yaşanmasından rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum, umut ediyorum. O günün koşullarında bildiriyi imzalamamın sebebi, meşru ve hukuki ama daha önemlisi insani bir talepte bulunmak ve bir ifade şansı yakalamış olmamdı. Dilekçe Meclis’e sunulursa barış sürecinin yeniden başlayabileceğini umut ettim.
Akademik kariyerimin başında, doktora aşamasında araştırma görevlisi iken bir KHK ile işten çıkarıldım. Bana ne ile suçlandığımı bile anlatmadan, yaşamımın kalanını çok büyük bir rahatlıkla ve haksızlıkla çizildi. Bunu haketmediğimi düşünüyorum. Düşüncemi dile getirdim ve hiç söylemediğim, düşünmediğim ifadelere dayanan suç ile yargılanıyorum. Sivil ve asker ayrımı olmaksızın yaşanan tüm ölümlere karşıyım, ne gerekçe olursa olsun şiddeti reddediyorum. Barışı istemem suç değildir.
“Devlet, Kürt vatandaşlarının da haklarını korumakla yükümlü”
Pedriye Mutlu: "Bildiriyi vatandaş sorumluluğuyla imzaladım. Vatandaşı olduğum devletin, çatışma ortamında ve sokağa çıkma yasakları sürecinde Kürt vatandaşlarının da temel hak ve özgürlüklerini korumakla yükümlü olduğunu düşünüyorum.
İmzanın temel amacının şiddet ortamının sonlanması ve barış koşullarının sağlanması olması bakımından, hiçbir şekilde şiddeti araç olarak kullanmayı çağıran bir bağlamda okunamayacağı kanaatindeyim."
Ne olmuştu? 10 Ocak 2016'da "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin (BAK) "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisi 1128 akademisyenin imzası ile yayınladı. Sonraki katılımlarla imza sayısı 2212 oldu. Akademisyenler hakkında Savcı İsmet Bozkurt’un hazırladığı iddianame ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) “örgüt propogandası” fiilini düzenleyen 7/2 maddesinden dava açıldı. 12 Nisan itibariyle 5 Aralık 2017'den bu yana mahkemeye çıkan akademisyen sayısı 187 oldu. 12 akademisyen 1’er yıl 3’er ay hapis cezasına mahkum oldu. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zübeyde Füsun Üstel'in cezası hariç cezalar ertelendi. Üstel’in cezasının ertelememe gerekçesi olarak "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediği" ve "mahkemede suç işlemeyeceğine dair kanaat oluşmadığı" gösterildi. TIKLAYIN - Akademisyen yargılamalarında cezalar Barış akademisyenleri 10 Mart 2016’da “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi nedeniyle yaşadıklarını basın toplantısında paylaştılar. Toplantıda açıklamaları yapan Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Doç. Dr. Kıvanç Ersoy (15 Mart 2016) ile Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı (31 Mart 2016) “örgüt propagandası”ndan tutuklandılar, 22 Nisan 2016’da serbest bırakıldılar. Halen yargılanmaları “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama"yı düzenleyen TCK 301 ile sürüyor. Akademisyen yargılamaları haberlerinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz. |
(BK)