Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, 2010'da emekçilerin daha da yoksullaşacağını, özellikle sağlığa erişimde katkı payları nedeniyle sorun yaşanacağını, güvencesiz çalıştırmanın ve işten çıkarmaların yoğunlaşacağını öngörüyor.
"Emekçiler için bıçak kemiğe dayanmış durumda"
"Bu oldukça karamsar bir tablo" diyen Müftüoğlu, bu yılın emek mücadelesinin yoğunlaşacağı bir yıl olmasını da bekliyor:
"Bu olumsuzluklar fırsatı da getiriyor. TEKEL, itfaiye işçilerininki gibi emek direnişleri artabilir. Emekçiler için bıçak kemiğe dayanmış durumda. Şimdiye kadar çok sesini çıkarmayan kesimlerin de emek mücadelesine katılmalarını bekleyebiliriz. Sendikaların tabandan gelecek tepkileri doğru yönlendirip kazanıma çevirebilmeleri gerekiyor. Dayanışmanın yaygınlaşması gerekiyor. Bu arada, sistemle bütünleşmiş, eleştirilerini sakınan sendikacılar da deşifre olabilir. Safların daha netleştiği, işçi sınıfının sesini daha yükselttiği bir süreç olmasını bekliyorum."
Hükümet krizin maliyetini topluma yüklüyor
Müftüoğlu'nun 2010 için öngörülerinden bazıları şöyle.
Daha fazla vergi, daha az sosyal harcama: Hem maliye politikaları (vergiler, bütçedeki gelir gider dengesi) daha fazla vergi, daha az sosyal harcamayı gösteriyor. Bu hanehalkının geliri azalırken cebinden çıkan para artacak, demek. Çalışma hayatında esnekleşme, güvencesiz, taşeron çalışma artacak. Ücretler geriye gidecek. Giderler artacak, gelir düşecek, işsizliğin azalmasına dair herhangi bir ipucu yok. 2010, 2009'a göre yoksullaşmanın artacağı, çalışan yoksulların çoğalacağı bir yıl. İşini kaybedenler de artacak. Hem ilaçta ödemelerin hem de hem katkı paylarının artması nedeniyle en büyük sorunlardan biri sağlığa erişim.
Dolaylı vergiler artıyor: Bütçede gelir kısmının büyük bölümü dolaylı vergiler. Özel tüketim vergisi yüzde 31,6, KDV yüzde 24 civarında artıyor. Son sigara zamları bunun sonucu; bu diğer ürünlerde de devam edecek. Buna karşılık sermayenin kârı üzerinden alınan kurumlar vergisi yüzde 8,3 artıyor. Bütçede gider olarak görünen kamu personeli ücretleriyse yalnızca yüzde 7 artıyor.
Çalışan daha az ücrete daha çok çalışmaya zorlanıyor: Ücretler her alanda son derece düşük. İşveren kesimi işgücü piyasasını daha da esnekleştirmek, sermayenin üzerindeki yükün kaldırılmasını istiyor. Bunu da "maliyet düşürme-verimliliğin artırılması" söylemiyle yapıyorlar. Bu, daha az ücrete daha çok saat çalıştırmak, iş güvencesini azaltmak demek. Kıdem tazminatının işten çıkarmayı zorlaştırıcı olduğu için kaldırılmasını istiyorlar.
İşverene destek toplumun cebinden çıkacak: Kriz önlemi olarak sunulan "kısa çalışma ödeneği", "sigorta priminin işveren payının devletçe ödenmesi", sanki yükü devlete aktarıyormuş gibi görünüyor. Ama devletin verdiği para aslında toplumun, ücretlilerin vergisinden alınan para. Böylece çalışan kişinin ücreti, sigorta primi yine topluma nakledilmiş oluyor.
Sağlık en büyük sorun olabilir: Hükümetin "Orta Vadeli Program"ı bütçeyi denkleştirilmek için kemer sıkmayı öngörüyor. Bakan Ali Babacan sağlık üzerinden tasarruf yapılacağını söylemişti. Bu sağlıkta "global bütçe" uygulamasıyla gerçekleştirilecek. Sağlık harcamaları 2010 için 12,7 milyar TL'yi aşarsa, Sağlık Bakanlığı "Bütçem doldu, herkes başının çaresine baksın" diyecek. Bu, katkı payı altında, hepimizin cebinden daha çok para çıkması demek. İlaçta da 2,5 milyar TL tasarruf planlanıyor. Bunlar yoksullaşmayı artıracak faktörler.
IMF hükümetin elini rahatlatabilir: Hükümet köşeye sıkıştı. IMF'den gelecek paranın yüzde 60'ının özel sektörün dış borçlarını ödemeye ayrılması öngörülüyor. Bu hükümetin elini kuvvetlendirebilir. Sermaye kesiminden alacağı destek güçlenebilir. Bir miktarı da, bütçe açıklarını kısa süreli kapatmak için kullanacaktır. Bazı toplum kesimlerine -emekli zammı- gibi umut veren aktarımlar olabilir. Kömür yardımı, nakdi yardım gibi tepkiyi seyreltici adımlar atabilir. Bu arada seçim hazırlık süreci de var. Henüz bir alternatifi çıkmadığı için hükümetin dışarıda ve içeride, AB'den ve sermaye kesiminden desteği sürüyor. (TK)