“Bir devlet projesi daha sona erdi.”
Bu ifadeyi, Ankara JİTEM ya da faili meçhul cinayetler davası diye adlandırdığımız davanın 13 Aralık 2019'daki karar duruşmasının ardından yazmıştım.
Davada çıkabilecek karara dair öngörümüz de şöyleydi: “Davadaki tüm deliller aynı faillerin aynı silahlarla cinayetleri işlediğini gösterse de, hatta faillerin kendileri cinayetleri üstlense ya da infaz listeleri bizzat devlet görevlilerince mahkemeye sunulmuş olsa da bu davanın da diğerleri gibi cezasızlıkla sonuçlanacağı çok uzak bir tahmin değil.”
Beklenilen oldu, sadece bu davada değil, 90’lı yıllarda işlenen suçlarla ilgili açılan davaların birçoğu aynı şekilde, cezasızlıkla sonuçlandı.
90’lı yıllardaki faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetmeler, yargısız infazlar ve köy yakmalara dair davalar, 2012 ve 2013 yıllarında hazırlanan iddianamelerle açıldı ve beklenildiği üzere zamanaşımı ve beraat kararlarıyla sonlandırıldı.
İktidarın “konjonktür değişmeden” önce propaganda amacı olarak kullandığı davalar, görevini tamamlayıp artık ihtiyaç kalmayınca, birer birer sanıkların lehine kapatılmış oldu.
“JİTEM’in faaliyet gösterdiği üçgen”
Diyarbakır’ın Kulp ve Lice’de onlarca insanın “yargısız infaz” diye tabir edilen cinayetleriyle ilgili iki iddianame, zamanaşımı dolmadan hemen önce tamamlanmıştı.
İki iddianamede de Susurluk davasına atıf yapılarak, sanık askerlerin “suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturduğu, asli görevlerinden saptığı” belirtiliyordu.
O dönem konuştuğumuz avukat Hüsnü Öndül, bunların “rastlantısal veya münferit olaylar” olmadığını, planlı ve sistematik devlet politikasının uygulanması olduğunu ve soruşturmanın “yukarılara uzaması gerektiğini” söylemişti:
“1993 konseptini o tarihte dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş de açıklamıştı, ‘alan hakimiyeti stratejisi’ uyguladıklarını söyledi. Bunun ne anlama geldiğini biz hak örgütleri olarak ortaya çıkardık. O zaman İHD başkanıydım, boşaltılan köyleri tek rapor eden bizdik. Sadece 1994’te 1500 köy ve mezra boşaltıldı. 1993’te de boşaltılan köylerin sayısını 871 olarak açıklamıştık. Hem insanlar zorla yerinden edildiler hem de devlet görevlileri eliyle ya da paramiliter örgütler tarafından faili meçhul siyasi cinayetler işlendi. Gözaltında kayıpların da en yoğun olduğu yıllar 92-96’dır.”
“Bunlar rastlantısal olaylar değil. Soner Yalçın’ın 'Cem Ersever’in İtirafları' adlı kitabında, Ersever JİTEM’in faaliyet gösterdiği bir üçgenden bahseder. Tunceli, Diyarbakır, Şırnak, Muş, Mardin’in de içinde olduğu bir üçgen. Bu illerin Kızıltepe, Derik, Kulp, Lice gibi birçok ilçelerinde toplu mezarlar bulundu.”
Davalar da tam da bu sebeple kapatıldı: Olaylar münferit değildi çünkü bir devlet politikası kapsamında ve emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleşmişti.
7 yılda ne değişti?
2013’te, 7 yıl önceki 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde, bu davalar yeni açılmaya başladığında “Zamanaşımına uğramayan davalar” başlığıyla bir derleme yapmıştık. Bugün davalardan beşinin akıbetiyle, “cezasızlık zincirini” anlattık.
Ağar’a özel duruşma: Faili meçhuller davası
19 kişinin 1990’lı yıllarda zorla kaybedilmesi veya yasadışı keyfi infaz edilmesine ilişkin 19 kişinin yargılandığı Ankara JİTEM davasının karar duruşması 13 Aralık 2019’da Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Davada şikayetçilerle bir araya gelmek istemeyen Mehmet Ağar, kendisine özel açılan duruşmada ifade vermişti.
Avukat Mehmet Emin Aktar karar duruşmasında, “Sanıksız süren yargılamadan adalet çıkmayacağını biliyorduk. Oysa biri Ankara’da biri İstanbul’da işlenen iki ayrı cinayette aynı uzi silahın kullanıldığı belli, balistik incelemeler var, deliller var…” dedi.
ÇHD’den avukat Murat Yılmaz da şunları söyledi: “Evet devletteki çeteler suç işlemiştir. Bunu siz de sanık müdafileri de biliyor. Bu, siyasi iktidardan bağımsız bir durum değildir. Sizin yerinizde hangi hakim olsa beraat verecek çünkü iktidar Mehmet Ağar’la anlaşmış, seçim çalışması yapmıştır. Vereceğiniz kararın bağımsız olmadığını biliyoruz.”
Öngörüldüğü üzere Mehmet Ağar dahil tüm diğer sanıklar beraat etti. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım halen “firari” görüldüğünden dosyası tefrik edildi.
Hem beraat hem terfi: Derik davası
Mardin’in Derik ilçesinde 1993-94 yılları arasında 13 kişi öldürüldü.
Dönemin Derik Jandarma Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil hakkında, “birden fazla kişiyi aynı sebeple öldürmek” suçundan 2012 yılında dava açıldı, 13 kez ağırlaştırılmış hapis cezası istendi. Çitil, öldürülen köylüler ile ilgili "terörist" diye tutanak tutmuştu.
İlçede iki ayrı yerde toplu mezar kazısı yapıldı. 17 Şubat 2012’de Dargeçit Bağözü Köyü’ndeki kazıda bir kuyunun içinde yanmış insan kafası ve bazı kemikler bulundu.
Musa Çitil savunmasında, “Yasaların bize verdiği yetki çerçevesinde, insan haklarına saygılı şekilde görev yaptık. Kanun ve konuların dışındaki hiçbir eylem ve fiili çalışmanın içerisinde olmadık” dedi. 21 Mayıs 2014’teki karar duruşmasında beraat etti.
Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil, 2015 Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla terfi ederek tümgeneral oldu. Bu terfiinin ardından da Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığına getirildi.
Asker de değil, örgüt değil, kim? Lice davası
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993’te 14 sivilin, bir askerin ve dönemin Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesiyle sonuçlanan katliamın yargılandığı Lice Davası 8 Aralık 2018’de, tek sanık olan dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu’nun beraatıyla bitti.
Mahkemenin gerekçeli kararında, “Aradan geçen 20 yıla rağmen saldırıya katıldığı tespit edilen örgüt mensubu olmamıştır” ifadesi yer aldı. Beraat kararında da sorumlunun Hatipoğlu olmadığına karar vere mahkeme, 16 kişiyi kimin öldürdüğü sorusunu cevapsız bıraktı.
Davanın müdahillerinden, katliama 13 yaşındayken tanık olmuş olan, Lice Adalet Arıyor Platformu Sözcüsü Şiyar Kaymaz, hem dava sürecini hem de o gün neler yaşadıklarını “O korkuyu hiç unutmadım” sözleriyle bianet’e anlatmıştı.
“Delil elde edilemedi”: Kulp davası
Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 1993'te 11 kişinin zorla kaybedilmesine dair Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tek sanık olan, dönemin Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk, 19 Eylül 2018’de beraat etti.
Mahkeme Ertürk’e yöneltilen “suç örgütü kurmak” suçlamasının zamanaşımından düşmesine karar verdi. Ertürk’e yöneltilen 11 kişiyi öldürme suçlamasıyla ilgili de “cezalandırılmasına yeterli, şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden” beraat kararı verdi.
Ertürk ayrıca, yargılandığı “halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik” suçlamasından da aynı gerekçeyle beraat etti.
Mahkemeye “yanıt veren” Bolu Komando Tugayı, “arşivin depremdeki su basmasında tahrip olduğunu” belirtmiş, Genelkurmay mahkemeye cevap bile vermemişti. Sanık Yavuz Ertürk de kendini “Görevimi yaptım” diye savunmuştu.
Koruculara da beraat: Kızıltepe JİTEM davası
Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 1992-1996 yılları arasında 22 kişinin öldürülmesi ve zorla kaybedilmesine ilişkin dokuz kişiye “silahlı örgüt kurmak veya yönetmek, silahlı örgüte üye olmak ve tasarlayarak öldürmek” suçlarından 2014’te dava açıldı.
09 Eylül 2019’da görülen 19. Duruşmada Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi kararını açıkladı:
Emekli Albay Hasan Atilla Uğur ve dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, “örgüt kurma ve yönetme” suçundan beraat etti.
Diğer sanıklar Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan ile dönemin köy korucuları Abdurrahman Kurğa, Mehmet Emin Kurğa, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılınçaslan ile İsmet Kandemir de Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 maddesi uyarınca kendilerine isnat edilen “silahlı terör örgütüne üyelik” suçlamasından beraat etti.
Zorla kaybetme, cinayet, yargısız infaz suçlarıyla ilgili de davanın 20 yıllık zamanaşımının dolması nedeniyle düşmesine karar verildi.
Müdahil avukatlardan Nuray Özdoğan, mahkeme kararını açıklamadan önce “Sanıklar halen devletin güvencesi altında değillerse adil bir karar çıkacağına inanıyoruz” demişti, Özdoğan’ın şüphesi de yerini bulmuş oldu…
"Ceza çıkarsa operasyona çıkacak adam bulamayız" |
Açıldıktan hemen sonra, 2016 yılından önce beraatla biten davalar da şöyle: Nezir Tekçi davası Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Aşağı Ölçek (Yekmal) köyünde çobanlık yapan Nezir Tekçi, Gelibolu Piyade Tugayı’na bağlı askerlerce 26 Nisan 1995’te gözaltına alındı, kendisinden bir daha haber alınamadı. Açılan davanın 11 Eylül 2015 tarihinde görülen karar duruşmasında mahkeme heyeti sanıklara isnat edilen suçun sabit görülmemesi nedeniyle emekli Albay Ali Osman Akın ve Yarbay Kemal Alkan’ın oybirliğiyle beraatlarına karar verdi. Görümlü davası Şırnak'ın Silopi ilçesine bağlı Görümlü (Bespin) beldesinde 14 Haziran 1993’te altı köylünün askerlerce gözaltına alındıktan sonra öldürülmesiyle ilgili, dönemin Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı emekli Tuğgeneral Mete Sayar'ın da aralarında bulunduğu subaylara 2013’te dava açıldı. Tüm sanıklar, 6 Temmuz 2015’teki duruşmada beraat etti. Beraat gerekçeleri, “naaşların bulunmaması, kurbanların ölüp ölmediklerinin belli olmaması, delil yetersizliği…” Vartinis davası 2 Ekim 1993’te Muş’un Korkut ilçesine bağlı Vartinis köyünde yaşayan Mehmet Nasir Öğüt, Eşref Oran, Sevda Öğüt, Sevim Öğüt, Mehmet Şakir Öğüt, Mehmet Şirin Öğüt, Aycan Öğüt, Cihan Öğüt ve Cinal Öğüt askerlerce öldürüldü. M. Sıddık Öğüt’e ait evin önünde bir kişinin zafer işareti yaptığı iddiasıyla evleri ateşe verildi. Görgü tanıklarının anlattıklarına göre o sırada evlerden sokaklara çıkanlar elleri yukarı kaldırılıp belediye binasının önünde toplatıldı. Yanan evin içinden çığlıklar gelmesi karşısında köy halkı kurtarmak için hareketlense de güvenlik güçleri izin vermedi. Evin içindeki en küçüğü 2, en büyüğü 14 yaşında yedi çocuk, hamile bir kadın ve çocukların babası diri diri yandı. Olaydan tek sağ kurtulan Aysel Öğüt, karar duruşmasında bir gün önce, “23 yıldır bugünü bekliyorum” dedi. Sanık avukatlarından biri ise savunmasında “Buradan ceza çıkarsa bir daha operasyona çıkacak adam bulamayız” dedi. Biri polis üçü asker dört sanık 1 Mart 2016’da beraat etti. Cizre davası Şırnak’ın Cizre ilçesinde ilki 1993 yılı başında ve sonuncusu 1995 yılının Mayıs ayında 20 kişi öldürüldü. Silopi’de yaşayan Abdullah Efelti’nin zorla kaybedilmesi dışında bütün maktuller Cizre merkezinde ya da köylerinde yaşarken zorla kaybedildi ya da öldürüldü. En büyüğü 48, en küçüğü 12 yaşındaydı. Sanıklardan Cemal Temizöz’ün dokuz, Kamil Atağ’ın yedi, Temer Atağ’ın iki, Adem Yakin’ın yedi, Hıdır Altuğ’un üç, Fırat Altın’ın (Abdulhakim Güven) altı, Kukel Atağ’ın ise bir kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları istendi. Temizöz savunmasında, Cizre’nin “PKK tarafından ele geçirilmiş bir ilçe” iken kendisinin 1993 yılında ilçeye Jandarma Komutanı olarak atanmasının ardından bölgede çok büyük başarılar elde ettiğini ileri sürdü. Tüm sanıklar 5 Kasım 2015’teki duruşmada beraat etti. Kızılağaç davası Alay komutanının kim olduğu tespit edilemedi! 1993 yılında yakılarak boşaltılan Muş’a bağlı Kızılağaç köyüne aynı yılın Kasım ayında eşyalarını almaya giden 60’a yakın köylü, Kızılağaç Jandarma Komutanlığı tarafından gözaltına alınarak Muş İl Jandarma Alay Komutanlığı’na götürüldü. Ağır işkenceye maruz bırakılarak üç gün boyunca alıkonulan köylülerden bazıları daha sonra serbest bırakılırken, dördünün cesedi Muş İl Jandarma Alay Komutanlığı’na yakın mesafedeki bir su kanalı civarında bulundu. Davanın 28 Kasım 2014 tarihli duruşmasında savcı esas hakkında mütalaasında, sanık Naim Kurt’un jandarma alay komutanı olup olmadığının tespit edilemediğini belirterek beraat talebinde bulundu. Mahkeme de savcıya uydu, “dönemin alay komutanı belirlenemedi” ve dava beraatla bitti. |
TIKLAYIN - “Devletin Unutturduğu Soruları Sormaya Devam Edeceğiz”
(AS)