* "Mülteci Haberciliği Atölyesi"nde yazılan bu haber, Atölye BİA İletişim Platformu atolyebia.org'da yayınlandı.
Haberin Kürtçesi için tıklayın
İş ve İşçi Güvenliği Meclisi (İSİG) 2021 işçi ölümleri raporuna göre, geçen yıl 94 mülteci/göçmen işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi. Ölen işçilerden 42'si Suriyeli, 17'sini ise Afgan uyruklu. 35 göçmen işçinin tabiiyeti ise Somali, Rusya, Türkmenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Moldova, Uganda ve Güney Kore. İSİG verilerine göre bu yılın ilk beş ayında ise 38 işçi yaşamını yitirdi.
İş cinayetlerinde olayın savcılığa yansımasının ardından bilirkişilik görevini üstlenen İş sağlığı ve güvenliği uzmanı Zafer Güzey, bazı işverenlerin mülteci/göçmen işçi cenazelerini işyeri ile bağlantısı kurulamayacak uzaklıkta kent çöplüğü, ormanlık alan ya da yol kenarlarına atarak iş cinayeti ile işletmenin bağlantısını ortadan kaldırma yolunu tercih ettiğini söyledi.
Mülteci/göçmen işçilerin çalıştığı sektörlerin sigortasız ve kaçak işçiliğin en yoğun alanlar olduğuna işaret eden Güzey, “Merdiven altı olmak, işletme yetkilileri açısından yasal sorumluluklara karşı bir dokunulmazlık zırhı oluşturuyor. Bunun amacı da yasal mevzuat giderlerinden kurtulup kâr marjını artırmak. Bu işletmeler, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren göçmen işçileri elden çıkarılacak bir eşya olarak görüyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
Kent çöplüğü ve ormanlık alanlar
Güzey, bazı işverenlerin göçmen işçi cenazelerini işyeri ile bağlantısı kurulamayacak uzaklıkta kent çöplüğü, ormanlık alan ya da yol kenarlarına atarak, iş cinayeti ile işletmenin bağlantısını ortadan kaldırma yolunu tercih ettiğini vurguladı.
Zafer Güzey, bir iş kazasının ardından işverenlerin, savcı olay yerine gelmeden yaralı mültecileri olay yerinden kaçırabildiklerine, tanık olanların da sınır dışı edilmemek ya da farklı gerekçelerle yetkili mercilere bilgi aktaramadıklarını belirtti.
Güzey, şöyle devam etti:
“İşçilere sigorta yapılmıyor ve insani yaşam şartlarından bile aşağı çalıştırılıyor. Sermaye, zaten bu temeller üzerine kurulu. Dolayısıyla patronlar da bunu kazanılmış hak olarak görüyor. Kendilerini ve toplumu, ‘mülteciler ülkemize geldiler, aç kalmasınlar diye iş verdik’ gibi söylemle avutuyorlar. Ne Sosyal Güvenlik Kurumu üzerine düşenleri yapıyor ne de diğer bileşenler. İş cinayetleri ve önlenmesi gibi temel başlıklarda sivil toplum kuruluşlarının da zorlanması, etken olamaması işverenlerin işine geliyor. Bu politikalar devam ederken patronlar da ne yaparlarsa yapsın ne hukuki bir karşıtlık ne de bir başkaldırıya maruz kalıyor. Sigortasız çalıştırılan Türkiyeli işçiler üzerinden bu konu gündeme gelse oradan bile hak kazanmak çok zor. Seneler süren dava süreçleri için mücadeleyi örgütleyecek zamanları da yok.”
"Cenazeleri ülkelerine göndermek çok zor"
UMUT-SEN’e bağlı Göçmen Sendikası Girişimi kurucusu Burcu Çınar ise, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren mülteci cenazelerinin ailelerine gönderebilmenin zorluğuna dikkat çekti. Resmi kuruluşların kayıtlı ya da kayıtsız Türkiye Cumhuriyeti sınırları vefat eden mültecileri ülkelerine göndermek için bir girişiminin bulunmadığını ifade eden Çınar, “Örneğin bir Afgan mültecinin cenazesini ülkesine göndermek uzun ve çok çok masraflı bir süreç. Vefat eden işçinin ailesinin zaten binlerce doları bulan ücreti karşılayabilecek maddi imkânı yok. Keza çoğu kayıtsız mültecinin ailesine de ulaşmak mümkün olmuyor. Kimi zaman işçilerin dayanışarak para toplaması ile cenazeler gönderilebiliyor. Fakat her zaman bu da mümkün olmuyor” dedi.
İşçi Baran: İş cinayetinden sonra patron kaçtı
Burcu Çınar’ın bahsettiği dayanışma içinde yer alan Türkiyeli işçi Baran’a* ulaştık. Baran, Çanakkale’nin Barbaros ilçesindeki bir inşaat alanında çalışırken iş cinayetinde yaşamını yitiren Afganistan uyruklu mesai arkadaşının vefat süreci ve sonrasında yaşananları anlattı:
“Afgan bir işçi arkadaşımız inşaattan düştü, ağır yaralandı. Hastaneye kaldırıldı ve kısa bir süre sonra da hastanede hayatını kaybetti. Ben de hemen hastaneye gittim. Afganistan’daki ailesine ulaşmaya çalıştık. Elbette bu çok kolay bir süreç değil. Dil sorunu var, dünyanın öbür ucundaki bir aileye ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bizler vefat eden arkadaşımızın ailesine ulaşmaya çalışırken, cenazenin tutulduğu hastanenin yetkilileri ‘cenazenin teslim alınmasını’ istedi. Hem cenazeyi alması, hem de patronun da cenazeyi görmesi için patronun hastaneye gelmesini istedik. Çünkü tüm süreçte patron, işveren hastaneye gelmemişti. Kendisine ulaşamayınca inşaata gittik birkaç arkadaş. Fakat inşaat durdurulmuş ve boşaltılmıştı. Patrona da ulaşmak mümkün değildi. Polise giderek olayı bildirdik, ardından valiliğe ama bir sonuç alamadık."
"Cenazeyi göndermek için aramızda para topladık"
Hastanenin cenazenin teslim alınması konusunda aşırı ısrarcı davrandığını, alınmaması durumunda kimsesizler mezarlığının morguna gönderileceğini ifade eden Baran, şöyle devam etti:
“Çanakkale Valiliği’ne çok baskı yaptık. Valilik ‘Cenazeyi Bursa’ya gönderebilirseniz, biz konsolosluk ile iletişime geçebiliriz’ dedi. Cenaze oradan da konsolosluk aracılığıyla Afganistan’a gönderilecekti. Kendi aramızda o dönem için çok zorlanarak yüksek bir rakam toplayıp Bursa’ya gönderdik. Vefat eden mülteci arkadaşımızın cenazesi ailesine gönderildi. Fakat Afganistan Büyükelçiliği masrafları karşılamadığı için, cenazenin Afganistan’a gönderilmesi sürecinin masraflarının nasıl karşılandığını tam olarak bilmiyorum. İnşaat sahibiyle ve patronla bir daha asla iletişim kuramadık ve hiçbirimiz çalıştığımız parayı alamadık.
Mülteci aktivisti ve Sığınmacı Hakları Platformu kurucu üyesi Taha Algazi ise, Türkiye’de ucuz işçiliğin gizli bir politika olduğu görüşünü dile getirdi. Taha Algazi, Türkiye’de kayıtlı Suriyelilerin “geçici koruma” statüsünde olduğunu ve bu statü gereği sigortalı olarak çalışabileceklerini, fakat Suriyelilerin merdiven altı işyerlerinde çoğunlukla sigortasız çalışmak zorunda kaldığını ifade etti. Algazi, "Suriyeli mülteciler iş yerinde kaza geçirmesi durumunda genellikle patronlar tarafından bir miktar para verilerek susturuluyor ya da çeşitli şekillerde tehdit ediyor" dedi.
"Kimsesizler mezarlığına gömülüyorlar"
İş cinayetlerinde de durumun aynı olduğunu ifade eden Algazi, şu örneği aktardı: “Bundan iki yıl önce Suriyeli bir işçi, ekmek fırınında iş kazasında öldü. Suriyeli işçi için açılan dava iki yıldır sürüyor. İşveren tarafından ölen işçinin ailesini de bir tazminat ödemesi yapılmadı.”
Algazi, Suriyeli kayıtlı ya da kayıtsız iş kazasında yaşamını yitiren işçi cenazelerinin defin için sınır kapıları üzerinden ülkelerine gönderebilme imkanlarının olduğunu ancak özellikle kayıtsız Afganistanlı mülteci işçilerin vefatında kimlik tespiti ve cenazelerinin ülkelerine gönderilme konusunda ciddi zorluklar yaşandığını ifade etti. Algazi, “Ülkelerine gönderilemeyen kayıtsız mültecilerin cenazeleri Kilyos ya da Silivri’deki kimsesizler mezarına gömülüyor. Tabii çöpe atılmaları gibi başka acı verici gerçeklikler de var. Bu iki mezarlık, isimsiz veya numaralandırılmış insanlık dışı görüntülerle dolu” diye konuştu.
*İşçinin talebi ve güvenliği açısından Baran ismi kullanılmıştır.
(ED/HG/SO/NÖ)