"Emekçi Mülteciler", İkitelli Ayakkabıcılar Sitesi'nde açılıyor. Yönetmenliğini Serkan Acar'ın üstlendiği belgeselin anlatıcılarından biri olan Yusuf, eline küçük bir kamera alıp çekimleri de yapıyor.
Film, göçmenlerle ilgili bir projenin üçüncü kaydı. Önceki belgeseller pandemi günlerinde göçmenlerin yaşadığı sorunlara ve göçmen sanatçıların karşılaştığı güçlüklere odaklanırken, bu kez emekçi göçmenlerin yaşadıkları işleniyor.
Yusuf, kendi çalıştığı ayakkabıcıdan başlayarak göçmen işçiler arasında bir gezintiye çıkıyor.
Türkler, Kürtler, Araplar
Anlatıcı Yusuf "Suriyeliler kimdir" ile başlıyor: "Tek bir kişiyi ya da milleti kapsamıyor Suriyeliler. Aramızda Türkmenler, Araplar ve Kürtler var."
Anlatıcı Türkmen bir Suriyeli olunca önce Türkmen işçiler konuşuyor. Anadilleri Türkçe olduğu için Türkiye'ye "uyum" konusunda çok zorlanmadıklarını ve Arap Suriyelilere göre -görece- daha şanslı olduklarını söylüyorlar. Türkçe bilmek baştan bir artı özetle.
Arap göçmenlerden biri "dil sorunu"na değiniyor: "Türkçe öğrenmeden önce sadece 'Tamam' diyebiliyorduk. Dolayısıyla bir itiraz hakkımız da olmuyordu. Şimdi Türkçe konuşabildiğimiz için bizden istenilen bazı şeylere itiraz edebiliyoruz."
Yine devlet nezdinde Türkiye'nin göçmenlere "maaş" vermesi, yardım ettiği gibi gündemler özellikle ırkçı saiklerle çok tartışıldığı için Yusuf bunun da üzerine gidiyor. Burada göçmenlerden duyduğumuz cevap şu: "Sorma, çok yardım ettiler."
º NOT: Devlet şimdiye kadar hiçbir zaman kendi bütçesinden Suriyelilere aylık bağlamadı. Türkiye'de Geçici Koruma veya Uluslararası Koruma altında olan ve belli kriterleri sağlayan kişilere, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve ismi Sosyal Uyum Yardımı (SUY) olan aylık 155 lira destek veriliyor Bu para da Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin hepsine değil sadece belli kriterlere sahip kişilere veriliyor.
İronik bir şekilde bu soruya yanıt veren göçmenlerle aramızda ortak bir yan daha var: Göçmenlere de üçüncü çocuklarını yaptıktan sonra destek vereceğini söylüyor devlet. "Kim olursan ol, gel" değil, üç çocuk yap öyle gel diyor yani hepimize.
° NOT: Geçici koruma ve uluslararası koruma statüsüne sahip kişilerin aldığı SUY'dan yararlanmanın koşullarından biri ailede en az üç çocuk olması.
Soru ve cevaplar
Belgeselde yer alan Türkmen Suriyeliler'in Türkiye'ye daha çabuk alıştıkları anlatımlarına da yansıyor. Ancak onlar arasında da elbette sınıfsal bir gündem ve gerilim var.
Bir işçi şöyle diyor: "Türkmen de olsan günün sonunda 'Suriyeli'sin'. Burada da devreye şu giriyor: Türk işçiler 'Ben bu işte, bu koşullara çalışmam,' diyebiliyorlar. Biz diyemiyoruz. Mülteciysen böyle bir hakkın yok. Türk işçiler haklarını biliyor. Biz bilsek de söyleyemiyoruz, o işten ayrılamıyoruz."
Sinematek'teki galanın ardından yönetmen ve belgeselde yer alan göçmenler, izleyicilerin sorularını cevapladı.
Yönetmen Acar, projenin üçüncü filmi olan "Emekçi Mülteciler" belgeselinde göçmenlerin toplumların omuzlarına yük ve sıkıntı kaynağı olarak işaret edilmesine binaen, kadrajı onlara çevirerek onların hikâyelerini anlatmak istediklerini belirtiyor:
"Türkiye'deki milyonlarca mültecinin hakkındaki kara propagandaya ve devletten para aldıklarına dair iddialara bir yanıt verilmesi gerekiyordu. Biz bunu öznelerle ve görsel materyallerle yapmak istedik."
"Halep'te en güzel yemek nerede?"
Belgeselin anlatıcılarından Yusuf, bir coğrafyanın her öznesinin "eşitlenemeyeceğini" söylüyor:
"Beş parmağın beşi bir değil. Bence bizi böyle görmeye bakın. Ben Türkiye'ye geldiğimde ilk merak ettiğim şey 'Bu insanlar hangi şarkıları dinler? Türkiye'de hangi ilin yemeği daha lezzetlidir?' gibi şeylerdi. Ben Türkiye'de yaşayan insanların bu soruları bana da sormasını istiyorum. Mesela bana şunu sorsunlar: Halep'te en güzel yemek nerede yenir?"
Belgeselde yer alan göçmenlerden Hüseyin, Türkiye'ye alıştığını, Türkiyelilerin de onlara alışması gerektiğini söylüyor:
"Türkiye'ye alıştık artık, kendimizi yabancı hissetmiyoruz. Ama haberleri gördüğümüzde herkes mültecilere kötü davranıyor. Hayretle izliyoruz. 'Bu insanlar 14 yıldır bize alışmadı mı?' diyoruz."
Göçmenlerin gündemlerinden biri de sosyal medyada dolaşıma giren "Sessiz İstila" filminin fragmanı. Göçmenler, fragmanın dahi korkutucu ve gülünç olduğu konusunda hemfikir.
Youtube'a yüklenen "Sessiz İstila" filminde 2043 yılında Suriyelilerin Türkiye'de yönetimde ve sosyal hayatta hakim bir konuma geldiği, Türklerin ise iş bulamadığı ve Türkçe konuşamadığı bir senaryo gösteriliyordu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm ile Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı, İstanbul milletvekili Erkan Baş da belgeseli izleyenler arasındaydı.
Özellikle kadın işçiler tacize ve cinsel saldırıya maruz kalıyor. Emek sömürüsü ve hak gaspı mülteciler açısından çok daha yoğun. İşverenler, onların bulundukları koşullardan yararlanıyor elbette. Türkiyeli işçiler ve mülteci işçiler arasındaki ortak mücadele hattının nasıl kurabileceğinin, nasıl birlikte örgütlenilebileceğinin tartışılması gerekiyor. Şu anda tersine bir düşmanlık hattı örülüyor. Sanki meselelerin kaynağı mültecilermiş gibi bir görüntü yaratılmaya çalışılıyor. Oysa işverenlere karşı bütün işçiler kardeştir. Belki bu belgeselden çıkarabilecek en büyük ders de budur. Kadın işçilere belgeselde yer verilememiş, olanaklar bunlarla sınırlıymış. Belki bir sonraki film de göçmen/mülteci kadın emeği hakkında olur. Çünkü kadınlar dünyanın her yerinde, her kimlikle erkeklerden çok daha ağır koşullarda yaşamak zorunda kalıyor. Özellikle mülteci bir kadınsanız. |
Künye
Emekçi Mülteciler
Proje Koordinatörü: Anıt Baba
Yönetmen: Serkan Acar
Yapım: Filmfabrik Sinema ve Televizyon LTD ŞTİ, Mülteci ve Göçmenlerin Yerel Entegrasyonu Derneği
Müzik: Ali Sinan Çulhaoğlu
Danışmanlar: Doç. Dr. Sevgi Usta, Adnan Özveri, Behice Bağ
(TY/MD)