*Güntaş-Aldatmaz böyle ifade ediyor. Görsel: Kazım Öz'ün "Zer" filminden
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nce kabul edilen “Topluluk Dillerinin Kaybolması ve İletişim: Kırmancca (Zazaca) Örneği” başlıklı teziyle, tanıdığımız Emekli öğretmen, Dr. Nadire Güntaş – Aldatmaz, Kırmancca (Zazaca) mücadelesinde toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri üzerinden odaklanıyor.
“Dilini değersizleştirenlere karşı” mücadele eden Güntaş – Aldatmaz, “Bir an önce bu haksız ve hadsiz saldırıları bertaraf edip dile hak ettiği saygınlığı kazandırmalıyız. İnsanlar çocuklarına dillerini öğretmekte tereddüt etmemeli. Bunun için var gücümüzle çalışmalıyız diye düşünüyorum” diyor.
"Ben ilk o dil ile dünyayı gördüm"
Siz, bir Zaza olarak dilinize dair engellemelerle karşılaştınız mı?
“Zaza” yerine “Kürt” demeyi tercih ediyorum. Şöyle ki “Zaza” adı yaygın olarak kullanılsa da bu, genelin içinde daha özel bir adlandırmadır.
En azından birçok yerde böyledir. Dolayısıyla Kırmancca/Zazaca konuşan bir Kürt olarak dilimi konuşma konusunda elbette zorluklarla karşılaştım tıpkı Kurmancca konuşan bir Kürt gibi. Daha doğrusu bu coğrafyanın diğer birçok kadim dili gibi.
Kırmancca/Zazaca konuşmak neden önemli sizin için?
Ben her alanda olduğu gibi dilsel çeşitliliğin de korunması ve yaşatılması gerektiğine inanıyorum.
Gelişen dünyanın evrensel kuralları, uluslararası sözleşmeler, insan hakları vb kavramlar bir yana, dilim benim dünyaya açtığım gözümdür. Ben ilk o dil ile dünyayı gördüm.
Artık hayatta olmayan ulu çınarlarımızla o dili konuştum. Bütün geçmişim, anılarım ve kimliğim bu dilde anlam buluyor.
Diğer bütün haklar ve hukuk dışında bu boyutu ile de dilimi konuşmak, yaşatmak, onu değersizleştirmenin karşısında durmak çok önemli.
"Hayalim Kürtçenin de resmi dil statüsü kazanması"
Bir kadın olarak anadiliniz için de mücadele ediyorsunuz. Sizce kadınlar açısından “anadilini” konuşmak neden daha önemli?
Bence her kes için önemli olmalı çünkü sadece annenin konuşması dilin ömrünü belki bir kuşak daha uzatır fakat öteye gidemez. Ancak gerçekte görüyoruz ki annenin, kendi dilini konuşma eğilimi babaya göre daha fazladır.
Bunun en önemli nedenlerinden biri de kadın için olumlu olan bazı durumlardır. Kadının eğitim düzeyi, ekonomik ve sosyal hayata katılımı, kamusal alan kullanımı arttıkça dili kullanma oranı düşmektedir.
Burada sorun elbette devletin tekçi, totaliter uygulamalarıdır. Hem kadının var olması ve toplumsal hayata katılması hem de dilini konuşması, öğretmesi, geliştirmesi mümkün olmalıdır.
Kırmancca/Zazaca'ya dair hayalleriniz var mı?
Çok ama ne kadarı gerçekleşir bilemiyorum. Devletin bu konuda yakın zamanda bir girişimi olacağını sanmıyorum. Dolayısıyla ilk olarak insanları kendi dillerini sahiplenmeye yönlendirmek gerekiyor.
Bunun için en gerçekçi hayalim, bir kreş açıp çocuğunu o kreşe gönderene ekonomik destek sağlamak. Bir de gerçekleşmesi birçok dengeye bağlı büyük bir hayalim var ki o da Kürtçenin de resmi dil statüsü kazanması.
Bir diğer hayalim ise hayaller üstü bir hayaldir ve belki de gerçekleşmesi en zor olanıdır: Türkiye’de yaşayan her kesin; Yozgat’ta çiftçilik yapan Ömer’in, Adana’da işçi olan Ahmet’in, Çankırı’da bulaşıkçılık yapan Ayşe’nin, Çorum’da kapıcı olan Cuma’nın, Balıkesir’de zeytin toplayan Mehmet’in ve daha nicelerinin, bir gün başka bir halkın dilinin bölücü olamayacağını, terör ile anılamayacağını, tıpkı kendi dili gibi doğal, sıcak ve kendinden bir parça olduğunu anlamalarıdır.
Bir kadın ve dil çalışması da yapan biri olarak kadınların anadilleri ile kurduğu bağı nasıl yorumluyorsunuz?
Anne, çocuk ve dil üçlüsü arasındaki ilişki, duygusal yanı ağır basan bir ilişkidir. Çocuk ile anne arasındaki ilişkinin bir benzerinin çocuk ile anne dili arasında olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla her bir kelimenin çağrışımı anneye uzanır.
Bu da kadınların kuşaklar arasında kurduğu bağı işaret eder. Bu anlamda tarihsel derinliği olan bir bağdır. Hele de sözlü kültürlerde toplumun kültürel ve tarihsel birikimini sonraki kuşaklara aktaran ana aktörün dil olduğu gerçeğinden hareket edersek kadın, anadili ve çocuk arasındaki sıkı bağı anlarız .
“Dile hak ettiği değeri kazandırmalıyız”
Kırmancca/Zazaca'nın sonraki kuşaklarca da öğrenilmesi için çalışmalarınız var mı?
Zazaca yazan, çizen insanlardan biri olarak ben de elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Ancak bu çalışmalarla sonuç almak çok da gerçekçi değil.
Bireysel girişimler ile bir yere varılacak elbette ama bunun yeterli olmayacağı da kesin. Gelecek kuşakların Kürtçeyi (Zazacayı) öğrenmeleri için duygusal nedenler dışında bir nedenleri olmalı. Örneğin buradan para kazanmalılar. Ekonomik getirisi olmayan, piyasa değeri olmayan bir dile sadece annenin dili diye kimse dört elle sarılmaz.
Şu aşamada yapılması gereken en önemli şeylerden biri dile prestij kazandırmaktır. Çünkü Kürtçe, itibarı yerle bir edildi, kriminalize edildi, konuşanları hedef haline getirildi. İnsanlar Kürtçe konuşmaya ya korkar hale geldiler ya da utanır hale.
Bir an önce bu haksız ve hadsiz saldırıları bertaraf edip dile hak ettiği saygınlığı kazandırmalıyız. İnsanlar çocuklarına dillerini öğretmekte tereddüt etmemeli. Bunun için var gücümüzle çalışmalıyız diye düşünüyorum.
"Çocuklar, annnenizin dilini konuşunca çok güzelsiniz"
Tersinden düşünürsek Kırmancca/Zazaca yok olursa ne olur?
O halde biraz daha tersinden düşünelim. Renklerden biri, örneğin yeşil veya sarı yok olursa ne olur? Zaten çok sayıda renk var. Ya da ağaç çeşitlerinden biri, örneğin meşe yok olursa ne olur? Zaten çınara benziyor, o da olmayıversin.
Dilsel çeşitlilik de doğadaki diğer türlerin çeşitliliği gibidir. Nasıl ki soyu tükenmekte olan balina çeşidi veya panda çeşidi için mücadele ediliyorsa tehdit altındaki diller için de edilmeli. Üstelik bunu sadece o dili konuşanlar değil dünya kültür mirasını korunmak adına herkes yapmalı.
Bu sadece bizim sorunumuz olmamalı. Ayrıca bir dilin kaybı doğadaki bir türün kaybından daha büyük ve çok yönlü kayıpları içerir. Türlerin kaybı nasıl ki ekolojik sistemin dengesini bozuyorsa dillerin kaybı da dünya kültürel mirası için büyük kayıptır.
21 Şubat’a dair bir mesajınız var mı?
Tabii ki bu sembolik bir tarihtir. Önemli olan konunun ciddiyetinin kavranması ve devletlerce önlem alınmasıdır. Kalıcı önlemler alınıncaya kadar da görevimiz anadilimizi olabildiğince geniş alanda yaşatmak olmalıdır.
Son olarak ne eklemek istersiniz?
Gençlere ve çocuklara şunu söylemek istiyorum: Annenizin, babanızın, anneannenizin, babaannenizin dilini konuşurken daha güzelsiniz.
Dinleme önerisi
Anadili anısıSiz bu dili ailenizden mi öğrendiniz? Bu dile dair hatırladığınız bir anı an var mı? Evet Kürtçe (Kırmancca/Zazaca) benim annemden öğrendiğim ve okula başlayana kadar bildiğim tek dilim. Birleştirilmiş sınıflarda çocuklar Türkçeyi farklı düzeylerde biliyorlardı çünkü beş sınıf bir aradaydık ve üst sınıflar dili nispeten daha iyi öğrenmişlerdi. Bir gün öğretmenimiz çocuklardan Türkçeyi pek bilmeyen birini kaldırarak dışarıdan bir çubuk bulup getirmesini istedi. Ben çocuğun öğretmeni tam olarak anlamadığını ve neyi getirmesi gerektiği konusundan emin olmadığını anladım. Biraz şaşkın, biraz tereddütlü dışarı çıktı ve uzun bir süre geri gelmedi. Öğretmen nerede kaldı bu diye söylenirken ben kaygı ile kapıya bakıyordum. Kapıyı iterek yavaşça açtı, avuç dolusu kum ile içeri girdi. Kum parmaklarının arasından yere akıyordu. Türkçe bilenler gülmeye başladı, arkadaşımızın yüzü kızardıkça kızardı, ağlamaklı oldu. Hatırladıkça içim sızlar. |
TIKLAYIN - 5 yaşındaki Lusin Hemşinceyi anlattı: Şaşırtıcı
TIKLAYIN - Hemşince'nin peşinde: Dilimiz, kimliğimiz kaybolmasın...
YARIN: Netice Altun anlatıyor: Gruba Xebate ya Vateyî
(EMK)