Yaşadıklarımız acaba Sisifos’un cezası gibi bir ceza mı?
Yıllar önce yaşadıklarımızı yeniden ve tekrar yaşamakla mı cezalandırıldık?
Dağın tepesine çıkardığımız kayayı yeniden tepeye taşımak mıdır cezamız?
Zeus, sırları ortaya dökülünce öfkelenip Sisifos’u cezalandırmıştı!
Sisyphos Yunan Mitolojisinde, Yeraltı dünyasında sonsuza kadar büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kraldır. Homerus'a göre Sisifos ölümlülerin en bilgesi olan insandır. İsmi sophos (bilge) sözcüğüyle ilişkilendirilir.
Sisyphos tanrı-ırmak Asopos'a, kızı Aigina'nın Zeus tarafından kaçırılmış olduğunu söyler. Zeus'un bu sırrını vermesine karşılık olarak kalesi içinde bir pınarın akıtılmasını sağlar. Bu sırrının verilmesine çok öfkelenen Zeus, ölüm meleği Thanatos'u göndererek Sisyphos’u cehennemde zincire vurmasını ister. Sisyphos, büyük bir kurnazlıkla kendisini zincirlemeye gelen Thanatos'u zincire vurur ve Hades’i tehdit eder. Bu durum hiçbir insanın ölememesine yol açar ve kargaşa yaratır. Bunun üzerine, rakipleri ölmediği için yaptığı savaşlardan keyif alamayan ve canı sıkılan Ares ve Zeus; Thanatos’u zincirlerinden kurtarmak için müdahale eder. Sisyphos Ölüler Ülkesine götürülür ama kaderine katlanmak istemez. Karısından ölmeden önce kendisine cenaze töreni yapmamasını istemiştir. Törensizliği hoş karşılamayan Hades, dinsiz karısını cezalandırması için Sisyphos'un yeryüzüne dönme önerisini kabul eder... Sisyphos, kralı olduğu Korint’e varır ama artık geri dönmeyi reddeder. Sonunda Hermes tarafından Yeraltı Dünyası’na geri götürülür (vikipedia.org, mitoloji info).
Berk Yüksel, “Mitolojide Sisyphus’un(Sisifos) Hikâyesi” başlıklı yazısında hikâyeyi aşağıdaki gibi anlatmıştır. Ölüler Ülkesi tanrıları hilekârlığının cezası olarak Sisifos’u büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkûm ederler. Sisifos tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya her zaman elinden kaçmakta ve Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktadır. Bu ceza Sisifos’a Nehir Tanrısı Asopus’a kızı Aegina’nın yerini söyleyerek Zeus’un sırrını ifşa ettiği için verilmiştir.
Homeros bu durumu şöyle anlatır: "Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken; yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, kan ter içinde..."
Bu cezanın anlamsız veya bitmek tükenmek bilmeyen işler veya bilginin peşinde boşa çaba harcayan bir insanı sembolize ettiği kabul edilir ve İngilizce Sisyphean olarak tanımlanır.
Saçmayı ve uyumsuzu anlatan Sisifos Söyleni (Le Mythe de Sisyphe), Fransız yazar Albert Camus’nün II. Dünya Savaşı ortasında 1942 yılında yayımlanan deneme kitabıdır. Albert Camus’ye göre Sisifos’un kayayı tepeye kadar taşıyıp tam tepeye gelince kayanın geri yuvarlanması halini yani bu kısır döngüyü trajik yapan Sisifos’un her deneyişinin ardından kayanın tekrar düşeceğini bile bile taşı dağın tepesine çıkarmaya gayret etmesidir. Camus Tanrıların bu cezasını aslında “saçma” olarak kabul etmez, en büyük uyumsuz kahraman Sisifos üzerine “saçma”nın farkındalığının tarihsel gelişimini anlatır. Camus, saçmalığa pes etmeyen Sisifos’un içinde bulunduğu cezalandırma durumuna sonsuza kadar çare bulamayacağını bilir. Fakat saçmanın geriletilebileceğinin farkındadır. Bu yüzden "tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter. " der. Albert Camus, insanın yaşamın anlamsızlığına ve tüm baskılarına rağmen direnmek zorunda olduğuna dikkat çeker.
Bazı görüşlere göre; eğer Sisyphus yenilir ve acı çekmeye devam ederse bu tanrıların zaferi olur ancak o direniş gösterir ve zafer onun olur. “Ne zaman olacağı belirsiz bir kurtuluş umuduna bel bağlamak yerine, bu işkencenin sonsuza kadar süreceği gerçeğiyle yüzleşen ve bu kaderini kabul edip aşağı inerek taşı tekrar yukarı çıkartmaya başlayan Sisyphus, bir kahramandır artık. Bu boyun eğme değil, başkaldırıdır.” (Berk Yüksel yazısından).
Yaşanılan bazı şeyler anlamsız, boş ve “cezalandırma” gibi gelebilir.
7 Haziran 2015 seçim sonuçları karşısında seçimlerin tekrarlanması ve 1 Kasım 2015 seçim sonuçları “cezalandırma” gibi midir?
Dün Parlamentoda olan HDP milletvekilleri bugün tutuklanıyor… Oy veren seçmenler mi cezalandırılıyor?
12 Eylül 2010 Anayasa değişiklikleri referanduma götürülerek kabul edilmek suretiyle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlandığı kabul ediliyordu… FETÖ/PDY yapılanmasının darbe teşebbüsü geri püskürtüldükten sonra anlaşıldı ki; yargı bağımsız ve tarafsız değilmiş… Bir zamanlar tutuklama kararları veren ama bugün tutuklanan hâkim ve savcıların sayısı binlerle ifade ediliyor.
İfade özgürlüğü için yapılanlar umut vericiydi. 2004 yılında kabul edilen Basın Kanunu ile kabul edilen “basın özgürlüğü” (Madde 3) düzenlemesini hukuk adına sevindirici bir gelişme saydık. Çok geçmedi aynı yıl içinde dört ay sonra Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdi ve herkesin ifade özgürlüğünün cezalandırılması hakkındaki “kanun yolu” açıldı. Bu gün geldiğimiz noktada Türkiye hakkındaki en kötü İlerleme Raporu ortada…
Cumhuriyet gazetesi vakıf yöneticileri, avukatları ve yazarlarından on kişi tutuklandı. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay tutuklu ve istatistiklere göre 142 gazeteci cezaevinde. İfade özgürlüğü yeniden hapiste…
Dağın tepesine yuvarlanarak zor zahmet çıkarılan kayanın tam tepeye varınca itilerek geriye gönderilmesi cezası, sırları ortaya çıkan Zeus’un öfkesi ise eğer; bütün sırları ortaya dökülenlerin Sisifos’u andıran cezalandırmalarına karşılık kendi gerçeklerimizle yüzleşmek ve kayayı yeniden tepeye taşımak boyun eğme değil, cezaya başkaldırıdır. (Fİ/EKN)