Evlilik ve amortisman. Bu iki kelime yan yana gelir mi? Aşağıda anlatacağım öykü amortisman süresi dolunca boşanmayla sonuçlanan evlilik öyküsüne dair. Önce kısa bir açıklama...
Amortisman bir muhasebe terimi. Bir şirketteki iktisadi bir varlık, mesela bir hesap makinesi; çürüme, paslanma, bozulma, kırılma, eskime, yetersiz bakım-onarım nedeniyle işlevini, değerini yitirdiği için makinanın işletme faaliyeti süre ile sınırlandırılır. Şirket her yıl makinanın değer yitirme karşılığı olarak eskime oranına tekabül eden oranda kârdan pay ayırarak, fon biriktirir.
Şimdi sıra amortisman süresi dolan evliliğini boşanarak noktalayan arkadaşım Huricihan'da.
Çürüdü, paslandı, bozuldu, eskidi
Evlenirken beraberliğimize, bir-beş-on-yirmi yıl diye süre biçmediğimizden, eskime oranına tekabül eden bir yıpranma payı ayırmamıştık. Muhasebede binalara yıllık olarak en fazla yüzde 2, makinelere ise en fazla yüzde 20 amortisman değeri uygulanırmış.
Evliliğimizin ilan edilmiş bir amortisman değeri yoktu. Yirmi yıl sürdü bir şekilde ama eskidi süreç içerisinde. Yıprandı, aşındı, çürüdü, tükendi. Yaptığımız bakım- onarım yetersiz kalınca gerçekliğini yitirdi. Ve sonuçta; sosyal, psikolojik, ekonomik vb. ömrünü doldurdu
İlk günlerdeki güzelliğin ömür boyu süreceğini düşünüyordum; en azından ben. Ama eşim Hulusi mali müşavirdi. Akıllı adam... Evliliğimizin eskime oranına tekabül eden oranda payı kârdan -yoksa zarar mı demeli?- ayırıp, fon biriktirmiş benden habersiz.
Hulusi'nin yeni icadı nedeniyle, yeni bir kadın nedeniyle evliliğimizin teknik verimi daha da düştü. "Başka biri var hayatımda" dediğinde anladım kârdan zarar ettiğimi. Hulusi ise biriktirdiği fon sayesinde zarardan kâr etmişti.
Ve b-o-ş-a-n-d-ı-k.
Evlilik amortismana tabi
Evlilik kurumu amortismana tabii aslında. Ama Hulusi'nin yaşamına yeni biri girmeyeydi; daha kaliteli bakım-onarım yaptırarak bir süre daha götürebilirdik belki. Hulusi kararını vermişti. Uzatmanın anlamı yoktu.
Ay yüzlü kızım(ız) Mehliver konuya uzaktan ve sağlıklı yaklaştı: "Bitmiş bir şeyin ardından ağlanmamalı. İkiniz de yenilenin" dedi bana ve babasına. Anlaşmalı boşandık; Oturduğumuz ev eşyalarla birlikte bana kaldı.
Babası Mehliver'in okulunu bitirip işe girene kadar tüm ihtiyaçlarını karşılayacak. Ev giderleri için her ay iki bin TL. verecek. Sığacık'taki yazlığı devreler halinde kullanacağız, tapu çocuğumuzun olacak.
Boşanmak ekonomik olarak etkilemese de, işe gidip gelirken şoförsüz kalmak etkiledi valla. Kızım sadece kendinin şoförü. Toparlandığımda araba alacağım zaten. Demem şu ki; günlük hayat akışım açısından değişen bir şey yok, fazlaca.
Evliliğe bağımlı değil, bağlıymışım
Boşanmak, hiç de hazır olmadığım bir zamanda gerçekleşince duygusal açıdan büyük hasar aldım. Beni istemeyeni, beni başkasına tercih edeni ben de istemem deyip gereğini derhal yerine getirdim. Yaşadığım şokun etkisiyle hızla olup biteni anlayamadım bile o sıralar. Ama şimdi içim yanıyor.
Hulusi'siz bir hayat yaşayacak olmak değil bana zor gelen. Uzun yıllar bir arada yaşamanın verdiği alışkanlıklardan kurtulmak zor. Bunca yılın üzerine hızla sürülen kurşuni renkli yağlı boya altta kalan bir sürü sevimli-sevimsiz şeyin üzerini kapatmış görünse de kazıdığında altından çıkıveriyor, öteki renklerdeki boyalar.
Anlayacağın; yüreğimin soğuması için zamana ihtiyacım var.
Çocuklu bekar kadın
Nüfus Müdürlüğüne gittiğimde memur sordu: "Bekar mı? Boşanmış mı? Nüfus cüzdanınıza ne yazmamı istersiniz?"
Şaşırdım tabii. "Fark etmez" dedim.
Yıllar sonra babamın soyadına geri döndüm. İş çevremde eşimin soy adıyla bilindiğimden yeni soy adım biraz yadırganıyor. Alışırım herhalde. Bütün kadınlar çift soy adı kullanmalıymış meğer. 'Dul kadın' etiketi edinmek hoş değil. "Çocuklu bekarım" diyerek güldürüyorum yanımdakileri.
Kızımla karşılıklı suskunluğu tercih ettik, yeni hayatımızın başlangıcında. Babasına da, bana da öfkeli; biliyorum. Bazen "Sen kolayı seçip boşandın. Direnip, babamı süründürmeliydin. O yeni birini hayatına aldı. Sen n'apcaksın?" diyor bana.
"İkinizi bir daha birlikte göremeyecek miyim artık? Nişanımda, düğünümde yan yana gelmek zorundasınız" diyor arada. 18 yaşında üniversite öğrencisi ama çocuk işte. Ve mutsuz.
Acının, sevincin tadını çıkartmak
Annem öldüğünde baş sağlığına gelen arkadaşım Mukaddes "Acının da, mutluluğun da tadını çıkartmalı insan. Ağla, içini yıka, isyan et... Hakkı verilmeyen acı ve sevinçler sonradan hakkını arar. demişti.
Şimdi tadını çıkartıyorum yaşadığım travmanın. Daha sonra profesyonel yardım almayı düşünüyorum.
Hulusi'yle geçirdiğim yılların amortismanını hesaba katmamak; benim suçum. Bu evlilikten zarar eden Hulusi değil, ben... Zarardan kârım ise kızım Mehliver.
* * * * *
Huricihan yazılmamak kaydıyla daha pek çok şey anlattı. Vedalaşırken çok güldürdü beni.
Anneannesi çok şişman bir kadınmış ve hep siyah renkte giysiler giyermiş. Acaip güzel yemekler yapıp, büyük porsiyonlarla tüketip ardından "Yerim, yerim siyah giyerim" dermiş.
"Şimdi ben de yiyerek atıyorum stresimi. Bir süre sonra siyah giymeye başlarım bu gidişle" diyen Hurican'ın bu süreçten güçlenerek çıkacağını biliyorum; tüm hemcinslerimiz gibi.
Üstelik hayatının bundan sonraki aşamaları için amortisman payı ayıracağına da inanıyorum. (ŞD/BA)