Geçmişte, Osmanlı İmparatorluğu'nda uygulanan Şeriat hukukunda, kocanın kadına "Boş ol" demesiyle evlilik birliği sona eriyordu. Kadının iradesi önemli değildi. Evlilikte kadının hiçbir güvencesi yoktu. Kadınların boşanmaktan, kapı önüne konulmaktan ödleri kopuyor, boşanmamak için de ellerinden geleni yapıyorlardı. Çünkü baba evinden, "Bu evden gelinliğinle çıkar, ancak kefeninle girersin" sözleriyle uğurlanıyorlardı. Bu bağlamda, evlilik birliğinin devamı için kadın, kendi istek, duygu ve düşüncelerini asla öne çıkaramıyordu. Hep kocasının isteğine, duygu ve düşüncesine uygun olarak yaşamak zorundaydı. Kocasının ve hatta ailede bulunan diğer erkeklerin isteklerini yerine getirmekle yükümlüydü. Asırlar boyu devam eden bu yaşam biçimi, kadını ikincil konuma sokmuş, pasifleştirmişti.
Avrupa'daki Rönesans ve Reform hareketleri, 17. yüzyıla gelindiğinde yeniden yapılanmaya yol açmıştı. 18. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa ülkeleriyle askeri, ticari ve diplomatik ilişkilerinin artması ve yabancı dilde eğitime önem verilmesi yeni eğilimlerin paşa konaklarında aydın ve reformist erkekler tarafından, kadın hakları da dahil olmak üzere, tartışılmaya başlanmasına yol açtı.
Bu gelişmeye paralel olarak, artık kendileri de yabancı dil öğrenen Osmanlı kadınları, insan hakları kaynaklı kitapları orijinallerinden okudular. Sivil toplum kuruluşlarının ilk çekirdeğini oluşturan toplantılar yapmaya başladılar. Bu, medeni haklarını elde etmek için uzun ve zor bir mücadelenin başlangıcıydı.
Fatma Aliye, Şair Nigar, Nesibe, Halide Edip, Belkıs Şevket ve Münevver Saime isimli hanımlar, 1908-1920 yılları arasında hayır, eğitim, kültür, ekonomi, kadın hakları ve medeni haklar konulu 25 dernek kurmuşlar, örgütlenmişler ve çalışmışlardır. O tarihte yazılan kitaplarda, yayınlanan dergilerde, meydan mitinglerinde, şer'i hukuka rağmen, hep kadın haklarını savunmuşlardır.
Bu zor mücadelenin sonucunda, 25 Ekim 1917'de kadınlar açısından büyük önem taşıyan Hukuk'u Aile Kararnamesi yürürlüğe kondu.
Bu kararname ile,
* Kadınlar da artık evlenme akdinde taraf oluyorlar,
* Kadı önünde evleniyor ve boşanıyorlar,
* Erkeğin mutlak boşama hakkı kaldırılıyor,
* Çok evlilik dört eşle sınırlanıyor,
* İlk eşten izin, onay alma zorunluluğu getiriliyordu.
150 yıl devam eden kadın hakları mücadelesinden ve Cumhuriyetin ilanından sonra, 17 Şubat 1926'da Medeni Kanun'un kabulü, kadınlara çok önemli haklar getirmiştir. Bu haklardan en önemlisi evlenme ve boşanma konusundadır.
Eski ve Yeni Medeni Kanunlarımız, evlenmenin, yani evliliğin kurulmasının evlendirme memuru önünde, boşanmanın, yani evliliğin sona erdirilmesinin de hakim kararı ile yapılmasını öngörmüştür.
Genel olarak eski ve yeni medeni kanunlarımızda boşanma sebepleri aynıdır. Yapılan değişiklikler yeri geldiğinde belirtilecektir.
Boşanma Sebepleri
1. Zina
Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. (YTMK 161. madde) Ceza Kanunu'nda var olan zina suçu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden artık zina suç sayılmıyor. Zina yapanlar hapse girmiyorlar. Sadece eşlerden birinin hapse girmiş olması, diğer eş için haklı boşanma sebebi oluyor. Bu halde kusursuz olan eş, boşanma davasında manevi tazminat da talep edebiliyor.
Zina sebebiyle açılacak boşanma davası, süreye bağlıdır. Dava açacak olan eşin, zinayı öğrendiği tarihten itibaren altı ay içinde ve zina eylemi üzerinden beş yıl geçmeden boşanma davasını açması gerekir. Aksi taktirde dava hakkı düşer. Yok olur.
Eş zinayı öğrenmiş ve eşini affetmişse, dava açma hakkını kaybetmiş olur.
YTMK'nin 236/2. fıkrası önemli bir değişiklik getirmiştir. Boşanma zina sebebiyle gerçekleşmiş ise, hakim kusurlu eşin artık değerdeki pay oranını hakkaniyete uygun olarak azaltabilir veya tamamen kaldırılmasına karar verebilir.
Örnek:
Nuran tıp doktoru, İsmail mühendis olup 10 yıldır evliler. Karı-koca 10 yıldır çalışmaktadırlar. Ortak tasarruflarıyla ev ve otomobil almışlardır. Bankada da 5 milyar TL vadeli paraları vardır. Nuran İsmail'in zina yaptığından şüphelenmektedir. Araştırır. İsmail'in sekreteri Ayşen'le birlikte yaşadığını ve hatta müşterek bir ev tuttuklarını tespit eder. Kocası İsmail aleyhine zina sebebiyle boşanma davası açar. Eşler arasında yasal mal rejimi, edinilmiş mallara katılma rejimidir. Nuran hakimden, hem kocasından boşanmayı, hem de edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan kocasına ait artık değerdeki payının tamamen kaldırılmasını ve kendisine bırakılmasını talep eder. Hakim olayı inceler, hakkaniyete göre İsmail'i kusurlu bulursa, ona ait artık değer payının azaltılmasına ya da tamamen kaldırılmasına, örneğimizde Nuran'a bırakılmasına karar verebilir.
Örnek:
Ali ile Sevgi 20 yıldır evliler. Ali inşaat müteahhidi, Sevgi ise ev kadınıdır. Evlilik sürecinde elde edilen menkul ayrı menkul ve paralar müteahhit Ali'nin üzerine kayıtlıdır.
Ali eşinin zina yaptığından şüphelenir. Zina sebebiyle boşanma davasını açar. Sevgi'nin zina yaptığını ispatlarsa, hakim boşanmaya karar verecektir. Ayrıca, YTMK'nin 236/2. fıkra hükmü gereği, Sevgi kusurlu olduğundan, 20 yıllık evlilik sürecinde elde edilen mal varlığından edinilmiş mallara katılma rejimi gereği artık değerden hiçbir pay alamayacak veya artık değerdeki payı hakimin takdiriyle azaltılacaktır.
2. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış
Eşlerden her biri diğeri tarafından;
1) Hayatına kastedilmesi, öldürülmesine teşebbüs edilmesi,
2) Kendisine pek kötü davranılması,
3) Kendisine, ağır derecede onur kırıcı davranışta bulunulması halinde, diğer eşe boşanma davası açabilir. (YTMK 162. Madde)
Bu sebeple açılacak boşanma davası da süreye bağlıdır. Hayata kast edilmesi, kötü veya onur kırıcı davranış yapıldığının öğrenilmesinden itibaren altı ay; olayın meydana gelmesinden itibaren beş yıl içinde dava açılması gerekir.
Eski Medeni Kanun'da onur kırıcı davranışın yapılması boşanma sebebi değildi. Yeni Medeni Kanun onur kırıcı davranışı boşanma sebebi olarak kabul etmiştir.
Onur kırıcı davranış nedir?
İnsanın insan olmasından kaynaklanan değerinin artık yok sayılması veya aşağılanmasıdır. Yani insanın değerinin, saygınlığının, itibarının, şerefinin aşağılanması veya yok sayılmasıdır. "Sen de kadın mısın? Ekmek düşmanı. Kaşık düşmanı. Eksik etek. Saçı uzun aklı kısa. Gurursuz kadın. Kadında şeref ne gezer?" gibi sözler, kadına karşı onur kırıcı sözlerdir. Kadının üzerine yürünmesi, alaycı ve aşağılayıcı bakışlar, kadının muhatap alınmaması da kadına karşı yapılan onur kırıcı davranışlardır.
Kendisine karşı suç işleyen veya işlemeye teşebbüs eden eşini, affeden tarafın dava hakkı yoktur.
YTMK 236/2 f. Zinayla boşanma davasında var olan bir durumu, hayata kast nedeniyle boşanma davasında da yenilik olarak kabul etmiştir. Hayata kast nedeniyle boşanmanın gerçekleşmesi halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranını hakkaniyete uygun olarak azaltabilir veya tamamen kaldırılmasına karar verebilir. Yukarıdaki örneklerin benzerleri, hayata kast sebebiyle açılmış bulunan boşanma davasında da kusurlu eş için uygulanacaktır.
3. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme
YTMK'nin 163. maddesine göre; eşlerden biri yüz kızartıcı bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu durum diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez bir hale getirirse, diğer eş her zaman boşanma davası açabilir.
Örnek:
Saime'nin kocası Yahya'nın düzenli bir işi yoktur. Yahya bazı geceler eve gelmez. Ama evin asgari ihtiyaçlarını, geçimini karşılar. Saime çalışmadan bu parayı nereden bulduğunu araştırır. Yahya'nın geceleri hırsızlık yaptığını, mahkemede yargılandığını (veya mahkum olduğunu) öğrenir. Bu durumda Saime hemen boşanma davası açabilir veya hırsız bir kocayla hayatını devam ettirebilir. Yüz kızartıcı suça diğer örnekler olarak casusluk, emniyeti kötüye kullanma, dolandırıcılık, sahtekarlık gösterilebilir.
Eşlerden birinin, kadının veya erkeğin, çalışmayıp köprü altlarında, sokaklarda kumar oynaması veya oynatması, düzenli bir hayat sürmemesi, aylarca yıkanmaması, kirli, yırtık kıyafetlerle gezmesi, ayyaşlık derecesinde içki içmesi, erkeklere kadın veya kadınlara erkek bulmayı meslek haline getirmesi, yasa açısından haysiyetsiz hayata örnek olarak gösterilebilir.
Örnek:
Çiçek, Ali'yle evlidir. Ali her akşam bir büyük şişe rakı içer. Maaşı bittiği zaman bakkaldan borç rakı alıp içmeye devam eder. Ali, alkol alınca sarhoş olur. Avaz avaz bağırır, naralar atar.
Çiçek, bu kocayla isterse hayatını devam ettirebilir. İsterse, sarhoşluk evlilik birliğini çekilmez hale getirmiştir, diyerek boşanma davası açabilir.
Eski Medeni Kanun'da, yüz kızartıcı suç işlenmesi boşanma davası açılması için yeter sebepti. Ayrıca, bu suçun evlilik birliğini çekilmez hale getirmesi gerekmezdi. YTMK'de ise, hem yüz kızartıcı suçun işlenmesi hem de haysiyetsiz hayat sürülmesinde bu olayların evlilik birliğini çekilmez, tahammül edilmez bir hale getirmesi gerekmektedir.
4. Terk
Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğer eşi terk ederse, terk edilen eş, terke dayalı boşanma davası açabilir. Terk, kısaca, eşlerden birinin ortak yaşamdan, ortak yuvadan ayrılması demektir. (YTMK 164. Madde)
Hangi hallerde terk vardır?
1) En çok görülen şekil, kadın veya erkeğin ortak yuvadan ayrılması, yani çıkıp gitmesidir.
2) Terkin diğer bir şekli, kadın veya erkeğin diğerini eve almaması veya ortak konuttan kovmasıdır.
3) Her durumda eşlerden birinin ortak yaşamı haksız olarak tatil etmek veya ortak yaşamı bitirmek amacında olması gerekmektedir. Eşler haklı bir sebeple ayrı yaşıyorlarsa, terk durumu olmaz.
Örnek:
Çocuğunu fakültede okutmak için başka şehirde yaşayan anne, kocasını terk etmiş sayılmaz.
Terke dayalı boşanma davası, süreye bağlıdır.
Terk sayılabilmesi için, eşlerden birinin, haksız olarak ortak yaşamı tatil etmesinin gerekli olduğunu yukarıda belirtmiştik. Bu tatil etme süresiz değildir. YTMK'ye göre, orak yaşam dört ay süreyle tatil edilmiş olacaktır. Dördüncü ayın sonunda, evi terk eden eşe mahkemeden yuvaya dön ihtarı gönderilecektir. Bu ihtarın tebliğinden sonra iki ay beklenecek ve yuvaya dönülmezse boşanma davası açılacaktır. Sonuç olarak, terke dayalı boşanma davası açılabilmesi için taraflar en az altı ay ayrı kalmalıdırlar.
ETMK'de bu süreler iki ay ve bir aydı. Yani terk edilen eş iki ay bekliyor, ondan sonra mahkemeden "yuvaya dön" ihtarını gönderiyordu. Yuvaya dönülmezse bir ay beklendikten sonra boşanma davası açılıyordu. Toplam ayrı yaşama süresi ETMK'de üç aydı.
YTMK'nin, terk sürelerini dört ve iki ay olmak üzere toplam altı ay olarak uzatmas,ı taraflara daha fazla düşünme zamanı vermek içindir. Böylece, terk eden ve terk edilen eş, zaman içinde, terke sebebiyet veren olayların pek de önemli olmadığına karar verebilir ve eşler barışabilirler.
Örnek:
Nurten'le Hasan 10 yıllık evlidirler. Hasan sekreterine aşıktır. Nurten'i boşamak istemektedir. Düşünür. Okullar kapanmıştır. Nurten'i çocuğuyla birlikte annesinin evine götürür. "Ben gelip sizi alırım" der. Dört ay geçer, koca ortalıkta görünmez. Tatil biter. Nurten'i ve çocuğu gelip almaz. Okulların açılmasından sonra Nurten eve döner. Kapı kilidi değişmiştir. Nurten komşulardan terke dayalı boşanma davası açıldığını öğrenir.
Hemen açıklayalım. Nurten hiç üzülmesin. Terke dayalı boşanma davasını hakim reddedecektir. Çünkü Nurten kocasıyla anlaşarak, kocasının isteğiyle annesinin evine tatile gitmiştir. Nurten'in yuvayı terk etme veya ortak yaşamı tatil etme gibi bir amacı zaten yoktur.
5. Akıl hastalığı
Eşlerden birinin akıl hastası olması, boşanma sebebidir. (YTMK 165. Madde)
Akıl hastalığının boşanma sebebi olabilmesi için,
1) Bu hastalığın iyileşme olanağının bulunmadığının, resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi,
2) Bu akıl hastalığının diğer eş için çekilmez bir hal alması gerekmektedir.
Bu koşulların bulunması halinde YTMK'ye göre diğer eş, hemen dava açabilir.
ETMK'de ise, akıl hastalığına dayalı boşanma davası açabilmek için, hastalığın en az üç yıl devam etmesi ve iyileşme olmaması gerekiyordu.
YTMK, iyileşme olmayacağı belli olan hallerde sağlıklı eşin üç yıllık süreyi bekleyerek açı çekmesini istememiştir. Bu sebeple bekleme süresini kaldırmıştır.
Örnek:
Aynur'la Suat altı yıllık evlidirler.
Evlenmelerinden kısa bir süre sonra Suat dalgınlaşır. Zamanla içine kapanır. Dış alemle ilgisini keser. Eş, çocuk, ortak yaşam gibi sorumluluklarını düşünmez ve ilgilenmez. Zaman zaman da sebepsiz ve mantıksız saldırgan davranışlarda bulunur. Eşini çocuğunu ve komşularını rahatsız eder. Aynur kocasını doktora götürür, tedavi için beş yıl uğraşır. Sonuç alamaz. Hasta iyileşmez.
Evlilik birliği Aynur için çekilmez bir hal almıştır. Yeni kanuna göre Aynur, hastalığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit ettirip istediği zaman boşanma davası açabilir. ETMK'ye göre, hastalığı en az üç yıl tedavi ettirmesi gerekiyordu. Örnek olayımızda Suat'ın tedavisi beş yıl sürdüğü için Aynur her iki kanuna göre de boşanabilecektir.
6. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması (Şiddetli Geçimsizlik, YTMK 166. Madde)
Boşanma davalarında en çok belirtilen boşanma sebebi şiddetli geçimsizliktir. Nedir şiddetli geçimsizlik? Eşlerin ruhi yapıları, düşünce tarzları, görgü ve gelenekleri arasındaki farklılıklardır. Yani, eşler arasında duygu, düşünce ve davranış biçimleri yönünden uyumun olmamasıdır. Birinin ak dediğine diğerinin kara demesidir. Eşlerden birinin diğerine aksi ve kırıcı davranması, onu hor görmesi, aşağılaması ve yine eşlerden birinin zinaya varmayan ilişkiler kurması, içkiye ve kumara düşkünlüğü de şiddetli geçimsizliğe örnektir.
Ayrıca, eşlerin birbirlerine sevgi, şefkat, yakınlık ve ilgi göstermemeleri ve birbirlerine yardım etmemeleri de şiddetli geçimsizliğe verilecek örneklerdendir.
Sonuç olarak, eşler arasında meydana gelen duygu, düşünce ve davranış farklılıklarından dolayı, sevginin yerini nefret, saygının yerini korku, güvenin yerini emniyetsizlik almıştır. Hiç şüphesiz, eşlerin böyle bir ortamda yaşamaları onlar için çekilmez tahammül edilmez ve başa çıkılmaz bir haldir.
Bu durumda, evlilik birliği temelinden sarsıldığından eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Kusurlu eşin açtığı boşanma davasına, az kusurlu veya kusursuz olan eşin itiraz etme hakkı vardır. Bu halde hakim, boşanma davasına ret kararı verir.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan boşanma davasına, hakimin ret kararı vermesi ve bu kararın kesinleşmesinden sonra üç yıl içinde taraflar barışmamışlarsa, yani üç yıl süreyle ayrı yaşamaya devam etmişlerse, evlilik birliği temelinden sarsılmıştır.
Bu halde, eşlerden birinin istemi üzerine hakim boşanmaya karar verir. (Eşlerin birbirinden isteyecekleri nafaka, maddi ve manevi tazminat taleplerini daha sonra inceleyeceğiz.)
Örnek:
Süheyla ile Niyazi 20 yıllık evlidirler. Niyazi içki içer, kumar oynar. Evi geçindirmeye parası kalmaz. Kötü alışkanlıklarına engel olmak isteyen eşine kızan Niyazi, şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davası açar.
Süheyla, geçimsizlikte kusurun Niyazi'de olduğunu ispatlar. Hakim boşanma davasına ret kararı verir. Bu karar kesinleşir. Taraflar üç yıl süreyle bir araya gelmezler. Birbirlerini hiç görmez ve konuşmazlar. Bu durumda ister Niyazi, ister Süheyla boşanma davası açtığında, hakim boşanma kararı verecektir.
Örnek:
Suzan ile İsmail 30 yıllık evlidirler. İsmail genç kadınlarla arkadaşlık yapmaktadır. Suzan bu konudan rahatsız olduğunu, İsmail'e bildirir. İsmail Suzan'a boşanma davası açar. Suzan kocası İsmail'in kusurlu olduğunu ispatlar. Hakim boşanma davasına ret kararı verir. İsmail Suzan'a çok kızar ve onu bir daha eve almaz. Suzan da sık sık İsmail'e telefon eder. Hal hatır sorar. Eve gelmek istediğini bildirir. İsmail kabul etmez. Derken bir gün Suzan İsmail'in grip olduğunu öğrenir. Suzan eve gider, kocasına bakar. Onu iyileştirir. Kocası hastalığı süresince hiç sesini çıkarmaz. İyileşen İsmail Suzan'ı gene evden kovar. Üç yıl geçer. İsmail yine Suzan'a boşanma davası açar. Suzan ayrı yaşadıkları üç yıllık dönemde, hasta olduğunda kocasına baktığını ispatlar. Hakim, boşanma davasına ret kararı verir.
Anlaşmalı boşanma
Anlaşmalı boşanma, bir yıldan fazla evli olmak kaydıyla, her iki eşin birlikte mahkemeye başvurarak boşanmayı istemeleridir. Bu halde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilmektedir.
Hakimin boşanma kararı verebilmesi için;
1) Hakim, her iki eşi de bizzat dinleyecektir. Eşlerden herhangi birinin zorla veya kandırılarak, mahkemeye getirilip getirilmediğini araştıracaktır.
2) Yapılacak anlaşmada, çocukların durumunun ne olacağı açıkça belirtilecektir.
3) Yine anlaşmada; boşanma sonucunda diğer eşe ödenecek maddi manevi tazminat ve nafaka miktarı da açıkça belirtilecektir.
Hakim eşlerin yaptığı bu anlaşmayı uygun bulursa, anlaşmalı olarak boşanmaya karar verecektir. Bu halde geçimsizlik ispat edilmeyecektir. Yani şahit dinletilmeyecektir.
Evlilikleri bir yıldan az sürmüş eşlerin anlaşmalı boşanma davası açmaya hakları yoktur. Onlar ancak geçimsizliklerini ispatlayarak boşanabilirler.
Örnek:
Pınar ile Recep beş ay önce evlenmişlerdir. Recep cinsel iktidarsızdır. Pınar ile Recep anlaşmalı olarak boşanmak için dava açarlar. Hakim, açılan anlaşmalı boşanma davasına ret kararı verir.
Peki, Pınar ile Recep nasıl boşanacaklar? Çünkü her ikisi de çok mutsuzlar.
Pınar ile Recep şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davası açacaklardır. Geçimsizliklerini doktor raporu ve şahitle ispatlamak durumundadırlar; hakim daha sonra boşanmaya karar verecektir.
Eğer Pınar ile Recep beş aylık değil de 13 aylık evli olsalardı, anlaşmalı boşanma davası açmaları halinde hakim doktor raporu istemeden, şahit dinlemeden hemen boşanmaya karar verecekti. Çünkü Pınar ile Recep bir yıldan fazla bir süredir evlidirler.
Eski ve Yeni Medeni Kanun'da şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma ve anlaşmalı boşanmadan bir değişiklik yoktur.
Bu konuda önemli değişiklik, 1988 yılında 3444 sayılı yasa ile yapılmıştır. 1926 tarihinde kabul edilmiş bulunan Eski Medeni Kanun'un uygulamasında kusurlu olan eş hiçbir şekilde boşanamıyordu.O zamanlar boşanma davaları 20-30 yıl sürüyordu. Gazetelerde bu tür olaylar sayfa sayfa haber olarak yazılırdı. Kusurlu eşin boşanamaması eşler arasında düşmanlığı ve kini artırırdı. Hatta kusurlu taraf, eşinden kurtulmak için akıl almaz komplolar, iftiralar hazırlardı. Sonra 1988 yılında 3444 sayılı yasa ile önemli değişiklik yapıldı. Şiddetli geçimsizlikle ilgili boşanma davasına kolaylık getirildi. Karşılığında anlaşmalı boşanma ve boşanmanın mali sonuçlarında anlaşma yapma olanağı sağlandı. Kusurlu eşe, diğer eşi ikna etme, bedelini tazminat olarak ödeme şartıyla boşanma imkanı tanındı.
Boşanma davası nerede açılacak?
Yargılama nasıl yapılacak?
YTMK'ye (168. Madde) göre, boşanma davası kadının veya erkeğin (yani eşlerden birinin) oturduğu yer mahkemesinde veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde açılacaktır.
Hakim, taraflardan birinin isteği ile duruşmanın (yargılamanın) gizli yapılmasına karar verebilir.
Örnek:
Ayşe ile Bekir beş yıllık evlidirler. Kadıköy'de oturmaktadırlar. Aralarında şiddetli geçimsizlik sözkonusudur. Buna dayanamayan Ayşe, Bolu'ya baba evine döner. Aradan yıllar geçer. Ayşe Bolu'da yaşamaya başlar. Bekir Ayşe'yi hiç aramaz. Ayşe boşanmaya karar verir. Davayı isterse Bolu'da açabilir. Çünkü yeni kanuna göre, Ayşe'nin de artık ayrı yerde, ayrı evde oturma hakkı vardır.Ayşe isterse Kadıköy'de de boşanma davası açabilir. Hem davalı kocanın oturma yeri Kadıköy'dür, hem de Kadıköy'deki evde son olarak birlikte altı ay oturmuşlardır.
Eski Medeni Kanun'a göre, boşanma davası davacının ikametgahında açılıyordu. Kadının ikametgahı, yani oturma yeri kocanın ikametgahına bağlı olduğundan, kadın baba evine Bolu'ya da gitse boşanma davasını yine Kadıköy'e gelip açacaktı. Bu da kadın için büyük zorluktu. Kadına maddi külfet yüklüyordu.
Boşanan kadının soyadı ne olacak?
Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır. Ama isterse kendi kızlık soyadını da kullanabilir. Bunun için ya evlenme töreni yapılırken nikah memurluğuna bir dilekçe vererek isteğini bildirecektir. Ya da evlenmeden sonra nüfus idaresine bir dilekçeyle başvurarak kocasının soyadıyla birlikte kendi kzlık soyadını da kullanacağını belirtir. Dilekçeler üzerine gerekli işlemler yapılacak ve evli kadın kızlık soyadını koca soyadının önünde kullanacaktır. Kadına verilecek kimlik belgesinde önce adı, daha sonra kızlık soyadı, en sonda koca soyadı yazılacaktır. (YTMK 187. Madde)
YTMK'ye (173. Madde) göre, boşanan kadın, boşanmadan evvelki soyadını alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse, dulluk soyadını alacaktır. Eğer kadın bekarlık soyadını kullanmak istiyorsa, boşanma sırasında hakimden bekarlık soyadını taşımasına izin isteyecektir.
Ayrıca kadın isterse, boşandığı kocasına zarar vermemek kaydıyla, boşandığı kocasının soyadını taşımak için de hakimden izin isteyebilir. Burada kadına soyadını seçme konusunda üçlü tercih hakkı getirilmiştir.
Örnek:
Beyza'nın kızlık soyadı Taş'tır. Beyza Taş, 1970 yılında Ali Hızal ile evlenir. İki çocuğu olur. Beyza ile Alı boşanırlar. Beyza daha sonra Rıza Gök ile evlenir. Ondan da boşanır.
Beyza'nın soyadı hangisi olacak?
Beyza hiçbir tercihini kullanmazsa, evlenmeden önceki soyadını taşıyacaktır. Olayımızda, Beyza Hızal olacaktır. (Çocukları ile aynı soyadını taşıyacaktır.)
Beyza isterse, boşanma sırasında hakime kızlık soyadını taşımaya izin isteyecektir. Bu halde Beyza'nın soyadı Taş olacaktır.
Beyza isterse, kızlık soyadıyla birlikte boşandığı kocasının soyadını da kullanabilmeye izin isteyecektir. Bu halde soyadı Beyza Taş Hızal olacaktır.
Yine Beyza isterse ve kocasına zarar vermemek kaydı ile, hakimden son boşandığı kocasının soyadını taşımaya izin isteyebilir. Bu halde Beyza'nın soyadı Beyza Gök olacaktır.
Yine Beyza isterse, hakimden izin alarak, boşandığı iki kocasının da soyadını taşıyabilir. Bu halde, Beyza Hızal Gök olarak kimlik belgesi alabilir.
Örnekte de görüldüğü gibi, Beyza sadece iki soyadı kullanabilir. (BB)
* Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA.DER) Kadıköy Şubesi Başkan Yardımcısı Avukat Seyhan Ekşioğlu'nun hazırladığı ve KA.DER'in yayımladığı "Türk Medeni Kanunu - Ailede Yeni Düzen" başlıklı kitaptan alıntılandı.
Kitabı, KA.DER Kadıköy Şubesi'nden isteyebilirsiniz.
İletişim için: 0 216 428 58 25