Aslında kişi tanıklıklarını paylaşma kadar rahatlama amacı ile de yazar. Ben mesela ikincilerdenim. Örneğin son günlerde Kürt coğrafyalarında yaşanan olayları izleyince insanın içinden bırakın yazmayı, okumak bile gelmiyor. Yaşananları bundan birkaç ay önce hayal etmek, böyle bir sürece girileceğini düşünmek çok olanaklı değil. Ama burası Türkiye her an her şey mümkün. Bu yüzden bir süre yazmamaya karar verdiyseniz, özellikle evinizde balığınızı yapmış, rakınızı da koymuşsanız televizyondan haber izlemeyeceksiniz. Ne rakıdan tat alıyorsunuz ne balıktan. Her konu ayrı bir tahrik unsuru. Bırak yemeği yazmaya başla. İşte bu yüzdendir ki hep söylenir; bu ülkede yazan da çizen de konu sıkıntısı yaşamaz.
Gençliğimizin başucu dergisi Gırgır’da Engin Ergönültaş’ın çizdiği Zalim Şevki ve Kelek Osman işte böyle bir ortamın ürünüdür. Onlarca hikâyesini hala anımsadığım Zalimle Keleğin bir hikâyesini anlatmasam rahatlamam.
12 Eylül öncesinin faşist saldırılarının arttığı günler. Evinin üst katında oturan yaşlı kadın kiracısını çıkarmak isteyen ev sahibi Zalim Şevki’ye başvuruyor. Sorunu dinleyen Şevki “Tamam hadi gidip çözelim” diyor Keleğe. İki katlı evin alt katında Zalimle Kelek, üst kattaki kiracıyı korkutmak amacıyla onun da duyacağı bir sesle konuşmaya başlıyorlar: “Osman şimdi önce gidip TÖBDER’i kurşunlayalım, oradan İstanbul Üniversitesine geçip öğrencilerin üzerine bombayı atalım…” derken üst kattan tava tencere sesleri gelmeye başlıyor. “Tamam” diyor Zalim; kadın tası tarağı toplayıp kaçıyor. Aradan birkaç saniye geçmeden üst kattaki Naciye Abla elinde tava ile savulun faşolar diyerek alt kata dalıyor. Zalim’le Kelek tabana kuvvet... Bir sonraki sahnede Naciye Abla üst kat penceresinde oturmuş elinde Lenin’in Emperyalizm kitabı, odasının duvarında Che’nin posteri. Mahallenin gençleri ellerinde boya kovaları ile yazılamaya çıkmış. “Bu akşam yazılamaya gelmiyor musun” Naciye Abla diyorlar. “Bu akşam Emperyalizmi bitirmem lazım çocuklar, yarın akşama söz…”
Gelgelelim tahrik eden televizyon haberlerine. Başbakan seçim beyannamesinde HDP’den bahsederken terör siyaseti tanımını kullanıyor. “Terörizmle mücadelemiz sonuna kadar sürecek” diye de ekliyor. O zaman soralım: Altı milyon oy almış yasal bir parti. Çocuklarını da sayarsanız iki çocuktan 12 milyon eder. Kürtler çok çocuk yapıyor deniyor ya; (Almanya’da Türkler çok çoğalıyor, yakında Almanya Türkleşecek diyen Neonazilere nazire yaparcasına) ortalama bir hesapla eder sana 20 milyon. Peki, günde 2-3 “terörist” öldürmekle bu sorunu kaç yılda çözmeyi düşünüyorsunuz? Devamında ana muhalefet partisi genel başkanı; “Bölgede vergi daireleri, mahkemeler kurulurken neredeydiniz diye yükleniyor. Bir diğer muhalefet partisi (gerçi muhaliflikleri kendilerinden menkul); Kürtler size ne yaptı diye soruyor boş bulunarak. Daha düne kadar Kürt yoktur dediklerini unutarak. Kürtle teröristi ayırmaktan dem vuruyor.
Bütün Kürt kadınları sabahlara kadar Naciye Abla gibi tava tencere çalıyor duymuyor musunuz ey muktedirler!.. Aklımıza mukayyet olmamız gereken günlerden geçiyoruz. Biz en iyisi Nazım Ustaya sığınalım:
"Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz, Serez çarşısı kör
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü
Yağmur çiseliyor..."