Fotoğraf: Ahmet Bolat/ AA
Sürekli "yayın yasağı yasaktır" cümlesinden bıktık ama yayın yasağı koymaktan yargının ve yürütmenin vazgeçmediği ve bıkmadığı anlaşılıyor.
Artık yadırganmayan, basın yayın kuruluşları tarafından itiraz edilmeyerek benimsenen ve olağan kabul edilen "yayın yasakları" basın özgürlüğüne getirilen yaygın sansüre dönüştü.
Yargı "yayın yasağı" kararı veriyor ama yayın yasağına aldıran yok.
Daha net ifade edelim; artık yayın yasaklarını takan olmadığı gibi yargının yargılarına bakan kimse de yok...
En son örnek Kartal'da çöken 8 katlı bina haberlerine getirilen yayın yasağı kararıdır.
RTÜK sayfasından 6 Şubat 2019 ve saat 18.15 itibariyle yapılan duyuru şöyle:
"İstanbul Anadolu 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 06/02/2019 tarihli ve 2019/1038 D.İş sayılı kararı ile; İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca 2019/27359 sayılı dosyaya kayden soruşturması yürütülen Kartal'da 8 katlı binanın çökmesi olayı ile ilgili arama kurtarma çalışmalarının sağlıklı ve ivedi bir şeklide yürütülmesi, genel güvenlik, kamu sağlığı ve kamu düzeni açısından söz konusu olayla ilgili çekilen tüm görüntülerin Basın Kanununun 3. maddesi uyarınca yayınlanmasının yasaklanmasına karar verilmiştir."
Hangisi daha uygundur?
Kararın özü binanın çökmesiyle ilgili "çekilen tüm görüntülerin" yayınlanmasının yasaklanmasıdır. Ne tuhaftır basına bilgi veren bakanlar, en yüksek mülki amirler ve kurtarma çalışmaları hakkında bilgi veren kamu görevlileri çöken binanın enkazı önünde açıklamalar yapıyor.
Hatta kurtarma çalışmaları için bilgi verirken enkaz üzerindeki çalışmaların televizyon ve internet portallarındaki yayınlarda görünmesine gayret ediyor...
Yayın yasağı yoluyla bu görüntülerin televizyonlarda yayınlanması mı önlenmek isteniyor? Yoksa kamu görevlileri ne kadar başarılı çalıştıklarını kamuoyuna göstermek mi istiyor.
O yüzden mi sürekli enkazın önünde açıklamalar yaparak ve kurtarma çalışmalarının yayınlanmasını ister gibi olay mahallinde çekim yapılmasına izin veriyor?
Hangisi? Hangisi yargının yasak kararına daha uygundur?
Basın hürdür, sansür edilemez
Tek esas vardır; basın hürdür sansür edilemez ve Anayasaya göre yayın yasağı yasaktır.
Biraz geriye giderek yargı kararı olmadığı halde kanuni yetkiye dayanarak verilen bir başka yayın yasağına bakalım...
08 Temmuz 2018'de Tekirdağ ili Çorlu'da meydana gelen tren kazası nedeniyle o tarihte Başbakanlık 47121 sayılı yazısıyla "geçici yayın yasağı" getirilmesine karar vermişti. RTÜK web sayfasında bu karara ait "duyuru" yer aldı, saati 21.25...Aslında Başbakanlığın bu kararının basın yayın organlarına tebliğ edilip edilmediğini bilmiyoruz.
Kararın dayanağı 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 7. maddesine göre verilmiş. Maddeye göre "milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde veya kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının muhtemel olduğu durumlarda" geçici yayın yasağı getirilebileceği düzenlenmiştir.
Başbakanlık Kanunun 7. maddesine dayanarak "vatandaşlarımıza sunulan kamu hizmetlerinin daha verimli ve etkin sunulması amacıyla" geçici yayın durdurma kararı almıştı.
Kanunun 7. maddesi "olağanüstü dönemlerde yayınlar" başlığı altında savaşlar, terör amaçlı saldırılar, doğal afetler ve benzeri olağanüstü durumların ortaya çıkması halindeki "kriz zamanlarını" ilgilendiren bir düzenleme içeriyor.
Bu türlü olağanüstü durumların ortaya çıkması halinde; "kriz zamanlarında da ifade ve haber alma özgürlüğü esas olup, yayın hizmetleri önceden denetlenemez ve yargı kararları saklı kalmak kaydıyla durdurulamaz".
Kanuni düzenlemeye göre "esas olan"; yargı kararları saklı kalmak üzere yayın hizmetleri önceden denetlenemez ve yayın durdurulamaz.
Hangi koşullarda 'yayın yasağı' kararı verilebilir?
Acaba "yargı kararları saklı kalmak üzere" düzenlemesini nasıl değerlendirmeliyiz?
Yargı yayın yasağı kararı alabilir mi? Evet, gerektiğinde ve demokratik toplum düzeni gereklerine uygun ve ölçülü olarak eğer zorunluluk varsa alabilir.
Hangi koşullarda ve ne zaman "yayın yasağı" kararı verilebilir ve kararı kim verebilir?
Esas ilke Anayasanın 28. maddesinde yazılıdır. Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirler alır.
Devletin görevi haber alma hürriyetini sağlamak ve bunun için basını koruyarak tedbir almak olduğuna göre, acaba devlete ne yasaktır?
Yayım yasağı koymak yasaktır.
Çünkü Anayasanın 28. maddesine göre; "Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hâkim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz."
O halde yargılama görevinin amacına uygunluk şart olduğuna göre göre devam eden bir yargılama faaliyeti bir dava olmalıdır. Ancak davaya bakan Mahkeme, devam eden yargılamanın hukuka uygun devamı için, davada taraf olanların menfaatlerinin zedelenmesini önlemek amacıyla "yayın yasağı" koyabilir.
Demek asıl olan "yargılamanın selametidir". Davaya bakan mahkeme adil yargılanma hakkının sağlanabilmesi için yayın yasağı getirilebilir. Anayasa, hâkim tarafından verilen ve yargılama amacına uygun olması koşuluyla verilebilecek kararlar "saklı kalmak üzere" yayın yasağını kabul etmiştir.
Her olayda kullanma alışkanlığı
Anayasa açıktır; olaylar hakkında yayım yasağı konamaz.
Sonuç olarak Anayasaya göre yayım yasağı koymak yasaktır.
O zaman nasıl oluyor da Başbakanlık veya artık bundan sonra Cumhurbaşkanlığı "yayın yasağı" kararı alabiliyor ve hem de hâkim kararı olmadan ve devam eden bir dava olmadığı halde...
Radyo ve televizyon yayınları hakkında "olağanüstü dönemlerde yayınlar" ya da "kriz dönemlerinde yayınlar" ile ilgili az yukarıda açıklanan esasa getirilen bir istisna vardır. Yargıya başvurulmadan "ancak" kelimesi ile başlayan 6112 sayılı Kanunun (7). Maddesinin birinci fıkrasında son bir cümle ile yürütmeye verilmiş olan "kanuni" yetki şöyledir:
"Ancak, milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda, Başbakan veya görevlendireceği bakan geçici yayın yasağı getirebilir."
Başbakan olmadığına göre; artık bu yetki Cumhurbaşkanı tarafından kullanılacak.
İşte Tekirdağ ili Çorlu'da meydana gelen tren kazası için Başbakanlık tarafından bu kanuni yetki kullanılarak "vatandaşlarımıza sunulan kamu hizmetlerinin daha verimli ve etkin sunulması amacıyla" gibi bir gerekçeyle 8 Temmuz 2018 tarihinde 21.25'de geçici yayın yasağı getirilmiştir.
Geçici yayın yasağı kararı bir gün sonra saat 06.40'da bitirilmiş ve Başbakanlığın 09.07.2018 tarihli ve 47135 sayılı kararı ile kaldırılmıştır.
Benzeri birçok örnek bulabilirsiniz. Hatta yayın yasaklarına rağmen yapılan yayınlarda çoktur. Basın Kanunun 3. Maddesi basın özgürlüğü başlığını taşır ve basın özgürdür.
Bu özgürlüğün içinde kamuoyunun bilgi edinme ve haber hakkı da vardır.
Çorlu tren kazasıyla ortaya çıkan gerçekler ancak basının araştırmaları ve haber yapabilmesiyle kamuoyunun haber alma, bilgi edinme hakkı sağlanabilmiştir. Yayın yasağı getirirseniz sadece basına değil kamunun bilgi edinme hakkına sansür getirmiş olursunuz.
Tıpkı Kartal'da çöken bina hakkındaki haberlere getirilen yayın yasağı suç faillerinin "hesap verebilme" sorumluluğunu önleyen sansür niteliğindedir. Devlet basının haber alma hakkını korumalıdır, yasaklamalıdır.
Artık her olaya yayın yasağı getirmekten, yayın yasakları kararlarını her olayda kullanma alışkanlığından vazgeçilmelidir. Yayın yasağı kararlarının aksine ve yargı kararına inat yayınlar sürdürülüyorsa; yargı kararlarının yok sayılarak otoritesinin yıpranmasına neden olunan böyle bir ortamdan kurtulmanın tek çaresi vardır; o da basın özgürlüğüdür.
Basın özgürdür, sansür ve yayın yasağı koymak yasaktır. (FK/PT)