“YASAK” bizim sevimsiz kontrol mekanizmamız. Çünkü “İstediğini düşün ama yüksek sesle dillendirme” “dâhiyane” buluşu ile yetişen insanlarız. Düşün ama dilinin kelime filtresini iyi kullan. Yasak radarına takılma. Yani zihninin ürettiği ne varsa içinde biriksin. Mahzuni Şerif’e “Bırak beni konuşayım” diye türkü yaktıracak bir durum yani.
Oysa yasakların pıtrak gibi çoğalması hayatımızın her alanına tesir etmesi sustuğumuzda da azalmıyor. Birbirinden anlamsız kısıtlamalar her gün hayatımızın bir parçası haline geliyor. Yasaklı kitaplar listesi vardı mesela yıllarca. Şimdi yasaklanan konserler, etkinlikler hatta filmler. Son olarak LGBTİ+ temalı bir film Kadıköy Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. Buna tepki olarak da MUBI festivali iptal etti. Örnekleri çeşitlemeye gerek yok, hepimiz biliyoruz. Bu yasaklar akla başka bir yasağı getiriyor. Belki uygulansa çoğu yasak ya da sorun ortadan kalkacak. Ayrımcılık yasağı. Biz bu yasağın uygulanmamasının sonuçlarını farklı engellenmişlikler ile yaşıyoruz. Spor salonlarına alınmamak, üniversitelerin bazı bölümlerine alınmamak gibi.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun (TİHEK) sitesinde tanımlanan ayrımcılık yasağının bir bölümü şöyle:
Temeli ‘insan onuru’ kavramına dayanan eşitlik ilkesi, Anayasamızın 10. maddesinde düzenlenmiş yasama, yürütme ve yargı organları olmak üzere devletin tümüne hâkim olan ilkelerin başında gelmektedir. Bununla birlikte, eşitlik ilkesi birçok uluslararası ve ulusal metinlerde de kendine yer bulmuş evrensel bir ilkedir. Anayasamızın 10. maddesine göre ‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.’ Çoğu zaman birbiri yerine ve aynı şeyi ifade etmek için kullanılan eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı, aynı ve benzer durumdaki kişiler için aynı muamelede bulunmayı, aynı durum ve koşullar altında olmayanlar için ise farklı muamelede bulunmayı ifade etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 14. maddesi de ayrımcılık yasağını içerir. Oysa her alanda uğradığımız ayrımcılık, bu yasağın çok da uygulanmadığını gösteriyor. Yıllarca bazı iş ilanlarına, üniversite bölümlerinin kurallarına “Görme engeliler için uygun değildir” gibi ibareler kondu. Hala birçok spor salonu ve havuzdan geri çevriliyoruz. Hala “Sınıfımda engelli istemiyorum” ayrımcılığına tanık oluyoruz. Hala birçok alanı eşit bir şekilde kullanamıyoruz. Çünkü erişilebilirlik yok.
Bu sorunun kağıt üzerinde bir serzeniş olmadığını vurgulamak için düşünmenizi istiyorum. Otobüs bekleme sınırınız kaç saattir? Kaç saat tahammül edebilirsiniz önünüzden vızır vızır geçen otobüsler erişilebilir olmadığı için beklemek zorunda kalmaya? Beklemekten ziyade eşitsizlik hissi kabul edilemez değil mi? Erişilebilir olmayan bir web sitesi yüzünden, işleminizi yapabilmek için gören birinden ricacı olmak zorunda kalmak komik değil mi şu çağda? Hele de tüm işlerini bilgisayarda yapanlar için. Yıllardır ötelenen erişilebilirlik maddesi ayrımcılığı derinleştirmiyor mu?
Uygulanmayan ayrımcılık yasağı yeni ayrımcılıkları yaratıyor. Ayrımcılık yasakları, yasaklar ayrımcılıkları besliyor. Geriye kalan mağduriyetler bütünü. Bunu değiştirecek bizleriz. Başka bir çaresi yok. Önce “Düşün ama kimse bilmesin” gibi “çok yaratıcı” çözüme kulak asmamayı öğrenmeliyiz. Sonrası düşünerek, konuşarak, dönüştürerek gelir. Yeter ki isteyelim.
(HA)