Hollanda'da faşist PVV lideri Geert Wilders'in mülteci karşıtı politikaları uğruna hükümeti devirme kararı, Avrupa'da yükselen popülist dalganın yıkıcı etkilerini yeniden gözler önüne serdi.
Hollanda'da sadece 11 ay ayakta kalabilen sağ koalisyon hükümeti çöktü. Aşırı sağcı PVV (Özgürlük Partisi) lideri Geert Wilders, koalisyon ortaklarının mülteci karşıtı "10 maddelik planını" imzalamayı reddetmesi üzerine hükümetten çekilme kararı aldı.
Başbakan Dick Schoof'un son dakika müdahalesi de işe yaramadı. Koalisyon parti liderlerinin toplantısı sadece bir dakika sürdü. Wilders, kısa görüşmenin ardından masadan kalkarak koalisyonu bitirdi. Sosyal medya hesabından "Sığınma planımıza imza yok. PVV koalisyondan ayrılıyor" açıklaması yaptı.
'Tek adamlık projesi'
Hollanda medyasında PVV için, "Hollanda tarihinde eşi benzeri olmayan PVV, kurucusu Geert Wilders dışında hiçbir üyesi bulunmayan, kongresi ve komite yapısı olmayan bir partidir. Tüm politika kararları tek bir adamın, Geert Wilders'in kaprislerine bağlıdır" ifadeleri yer alıyor. Bu yapı, başından beri hükümetin istikrarsız olacağının işaretiydi.
Wilders'in önceki hükümet deneyimi de pek iç açıcı değildi. Mark Rutte'nin ilk kabinesini 2012'de desteklediği güven ve tedarik anlaşması, 18 ay sonra maliyet kesme paketini imzalamayı reddetmesi üzerine çökmüş ve yeni seçimlere yol açmıştı. O dönem kendisine "kaçak" damgası vurulmuş, VVD lideri Rutte "Wilders'le çalışılmaz, o kaçar" demişti.
İronik bir şekilde, 2023 seçimlerinden sonra aynı VVD, bu kez Wilders'le koalisyon kurmaya razı olmuştu.
Mülteci düşmanlığının dozajı
Wilders'in son krizde ortaya koyduğu 10 maddelik plan, mülteci düşmanlığının ne denli aşırı boyutlara çıkabileceğinin kanıtıydı. Plan arasında orduyu sınır güvenliği ve devriyesi için görevlendirmek, mülteci barınma tesislerini kapatmak ve "Suriye artık güvenli" gerekçesiyle tüm Suriyeli mültecileri zorla geri göndermek yer alıyordu.
Wilders, mültecileri tamamen dışlamak istiyordu. Planı sığınma başvurularını dondurmak, aileleri ayırmak ve binlerce insanı belirsizliğe sürüklemek üzerine kuruluydu. Ciddi suçlardan hüküm giyen yabancıların oturma izinlerinin iptal edilerek sınır dışı edilmesi de öneriler arasındaydı.
Bu planları "şimdiye kadarki en sert mülteci politikası" olarak tanımlayan Wilders, daha önce koalisyon anlaşmasının parçası olarak kalıcı oturma izninin kaldırılması ve hukuki yardıma erişimin kısıtlanması gibi radikal önlemleri de gündeme getirmişti.
Dikkat çekici olan, Wilders'in bu önerilerinin çoğunun hukuki açıdan uygulanamaz olmasıydı. Uzmanlar, planın büyük kısmının Avrupa insan hakları sözleşmelerine ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtiyordu.
'Sığınma bakanı' paradoksu
İronik olan, PVV'nin hükümette Sığınma ve Göç Bakanlığı'nı kontrol etmesiydi. Marjolein Faber'in bu görevi yürütmesine rağmen, Wilders sürekli "yeterince sert politika uygulanmıyor" şikayetinde bulunuyordu.
Faber'in sığınma başvuruları ve aile birleşimini engelleyen yasa önerileri, hem yargı hem de muhalefet partileri tarafından "hukuka aykırı" gerekçesiyle eleştiriliyordu. Hatta Hollanda Danıştay’ı, Faber'in tasarılarını "istenen etkiyi yaratmayacağı" gerekçesiyle reddediyordu.
Dilan Yeşilgöz: Sağcı bir çoğunluğumuz vardı
Koalisyon ortakları Wilders'in kararına şiddetle tepki gösterdi. Göçmen kökenli VVD lideri Dilan Yeşilgöz'ün sözleri durumun ironisini özetliyordu: "Sağ bir çoğunluğumuz vardı ve o bunu egosu için feda ediyor. Sadece istediğini yapıyor. Wilders sorumluluk almak istemedi ve seçmenlerini terk etti."
BBB lideri Caroline van der Plas, Wilders'in eylemini "sorumsuz" olarak nitelendirdi: "Elinde tüm kozlar var ama yine de fişi çekiyor."
Muhalefetten memnuniyet
Muhalefet partileri hükümetin çöküşünü memnuniyetle karşıladı. CDA lideri Henri Bontenbal koalisyonu "pervasız ve sorumsuz" olarak nitelendirdi: "Bir yıl siyasi amatörlük yaşadık ve Hollanda durma noktasına geldi. PVV, VVD, NSC ve BBB kendi sorunlarıyla uğraştı, ülkeyle değil."
Sosyalist Parti lideri Jimmy Dijk, ülkenin "siyasi rehine durumundan kurtulduğunu" belirterek koalisyonu "hiçbir şey başaramayan dört sağcı kavgacı parti" olarak tanımladı.
Bu arada NRC gazetesi, "vatandaşlar için ayağa kalkması gereken kabinenin amatörlük ve yetersizlik yüzünden yıkıldığını" yazdı.
Anketlerde düşüş
Kasım 2023'te yüzde 23 oyla seçimi kazanan PVV, şimdi anketlerde yüzde 20 civarında görünüyor. Bu oran, şu anda parlamentodaki ikinci büyük parti olan İşçi/Yeşil ittifakıyla aynı seviyede.
Wilders, hükümeti sığınma politikaları üzerinden çökertip erken seçimlerde bu konuyu yeniden kampanyasının merkezine oturtmayı planlıyor. Ancak partisinin neredeyse bir yıldır sığınma ve göçten sorumlu olması göz önüne alındığında, böyle bir kumarın karşılık bulacağının garantisi yok.
NATO zirvesi gölgesi
Hükümetin çöküşü, Hollanda için kritik bir zamanda geldi. Haziran sonunda Lahey'de NATO zirvesi düzenlenecek ve ülke büyük olasılıkla geçici bir hükümetle ev sahipliği yapacak.
Başbakan Schoof'un akşam saatlerinde Kral Willem-Alexander'a kabinenin istifasını sundu. Yeni seçimler muhtemelen sonbaharda yapılacak.
Schoof için azınlık hükümeti olarak devam etme seçeneği de var, ancak bu durumda merkez sağ ve sağ partilerin mevzuat geçirmek için liberal sol muhalefet ile güçsüz ittifaklar kurması gerekecek. İşçi-Yeşil ittifakı lideri Frans Timmermans'ın yeni seçim çağrısı yapması bu ihtimali zayıflatıyor.
Avrupa'da sağ dalga
Hollanda'daki gelişme, Avrupa genelinde sert sağın yükselişe geçtiği bir dönemde yaşanıyor. Göç ve yaşam maliyeti konularındaki öfke, Avrupa'nın Rusya ve ABD Başkanı Donald Trump'la nasıl başa çıkacağı konusundaki birliğini aşındırma riski taşıyor.
Mülteci düşmanlığını siyasal araç olarak kullanan popülist liderlerin, ülke yönetiminde ne denli yıkıcı olabilecekleri bir kez daha kanıtlandı. Wilders'in bu krizi yaratması, sadece Hollanda'nın değil tüm Avrupa'nın geleceği için tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor.
(AÖ/Mİ)









