HDP Eş Genel başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ile birlikte birçok milletvekili ve belediye eş başkanı tutuklu.
Ülkenin önde gelen hukukçuları da dahil herkes, tutuklamaların siyasi olduğunda hemfikir. Siyasi anlamı ise Kürt halkının kimliğine, kazanımlarına yönelik saldırının parçası olarak tanımlanmalı. Devlet, yeni savaş konseptiyle Kürtlerle birlikte muhalif tüm kesimleri hedef alıyor.
Erdoğan, konumunu güçlendirmek için Başkanlık konusunda ısrarlı ve AKP de bu isteği gerçekleştirmek adına önünde engel gördüğü Kürt siyasal hareketini işlevsizleştirmeye çalışıyor. Zira hayal ettikleri “tek adam” rejimini kurumsallaşmasının ancak bu şekilde mümkün olabileceğine inanıyorlar. Dokunulmazlıkların kaldırılmasındaki nedenlerden biri buydu ve ne yazık ki bu sürecin başlatılmasına CHP de katkı sundu.
Kabul edilmeyen lider
HDP, Türkiye'de toplumsal barışın sağlanması için büyük fırsat yarattı. Bu fırsatın yaratılmasında kuşkusuz Selahattin Demirtaş'ın siyasete kazandırdığı açılımlar etkili oldu. Siyasetin yüz akı ve umut yaratan lider olarak takdir gördü. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın izlediği ve sevdiği bir lider oldu. İlkeli ve tavizsiz duruşuyla umudun gülümseyen yüzü oldu.
Aynı şekilde diğer Eş Başkan Figen Yüksekdağ da özellikle kadın kimliğiyle resmi ideolojinin ve eril siyasetin kabul edemediği bir lider oldu.
Her ikisini güçlü kılan, savundukları davalarıydı.
Demirtaş ve Yüksekdağ liderliğinde HDP halkların gelecek umudunun temsilcisi güçlü bir parti olarak, hızla güçlenen ve giderek Türkiye'de ana muhalefet rolünü üstlenmiş bir parti haline dönüştü. 7 Haziran'da ortaya çıkan sonuçlar, HDP'nin yükselişinin bu gücünü gösterdi. İşte ne olduysa bundan sonra oldu zaten!
Teslim alamadı
Erdoğan, AKP’nin 7 Haziran genel seçiminde AKP’nin siyaseten yaşadığı yenilgiyi kabul edemezdi. Çözüm masasını devirmiş ve yeniden savaş seçeneğine sarılmış 'farklı' bir Erdoğan vardı artık. Çözümü 1 Kasım tekrar seçimine götürdü ama HDP'yi baraj altında bırakmayı bu kez de başaramadı. Bu güç onu, dünyanın da kendisi için büyük bir tehdit olarak gördüğü, tam anlamıyla "Tek adam Erdoğan"a dönüştürdü.
Son bir yıldır Kürt coğrafyasını küle çevirdi. Kentler yerle bir edilirken, binaların bodrum katlarında kurtarılmayı bekleyen yüzlerce genç insanın öldürülmesini sağladı. Ama yine teslim almayı beceremedi.
Kadınlar, özgür basın ve Kürtçe de rahatsız etti
Sonrası, siyasi tutuklamalar ve belediyelere kayyum atamaları... Belediye eş başkanlarını tutuklayarak halkın iradesini hiçe saydı. Atanmış kayyumların ilk hedefinde Kürt kadını ve Kürt dili oldu. Kürtçe tabelalara bile tahammülsüz olduklarını göstermekte hiçbir tereddüt göstermediler. Belediyelerdeki kadın birimlerini kapattılar.
Baskı, yasak ve tutuklamalarla bölgeden akan bu haber trafiğini durdurmak istediler bu kez. Bu da yetmeyince televizyon ve radyolara yöneldiler. Televizyonlar, canlı yayındayken tarihte görülmemiş bir uygulamayla basıldı ve kapılarına kilit vuruldu. Ancak özgür basın hakikati duyurmaktan geri durmadı. Yine durduramadılar!
Kürtçe olarak çocuklara yönelik yayın yapan Zarok TV de kapatılanlar arasındaydı. Neyse ki, dün Zarok TV hakkındaki kararın geri alındığını duyduk.
Kimse güvende değilse, birlik zamanı
Kürt halkının elde ettiği bütün kazanımlar bir bir yok edilmek isteniyor. Bu da yetmedi, kendisine muhalif gördüğü medya gruplarına yöneldi. Cumhuriyet gazetesinin basılması ve yazarlarının tutuklanması, bu yeni sürecin nasıl olacağını, kimsenin güvende olmadığını göstermeye yetiyor.
AKP'nin Kürtler başta olmak üzere tüm demokrasi güçlerine yönelik başlattığı bu saldırıların, "tek adam" sistemini kurumsallaştırma niyetiyle yapıldığı inkar edilemez. AKP ve Erdoğan, bu yolda kendisini durduracak tüm engelleri bu şekilde ortadan kaldırmayı hedefliyor.
Evet, adına "Terör Operasyonu" dedikleri bu saldırıların hedefinde sadece HDP yok. Bugün bu saldırılar karşısında HDP'yi yalnız bırakanlar yarın kendilerini çok daha yalnız hisseder. Türkiye'de AKP ve Erdoğan'a muhalif tüm kesimlerin ortak mücadele zeminin birleşmesinin zamanıdır. Birlikte geliştirilecek mücadeleyle bu gidişatı durdurabiliriz.
CHP'nin kurumsal olarak bu konuda gösterdiği yetersizlikler dikkatlerden kaçmıyor. Ancak bu partiye oy vermiş milyonlarca insan, partisinden yana çok daha ilkeli ve kararlı bir muhalefetin beklentisi içinde.
CHP, AKP'nin baskısına yenik düşerse Türkiye'nin daha da otoriterleşmesine katkı sunmuş olacak. Tayyip Erdoğan, Sünni İslamcı bir Türkiye yaratmanın gayretinde. İdamların gündeme gelmesi ve dahası OHAL yasalarıyla kullandığı yetkiler, yargı başta olmak üzere devletin tüm kurumlarını kendisine bağlamış olması bunun işaretidir.
MHP ile geliştirdiği işbirliği sayesinde muhtemeldir ki, önümüzdeki yıl için referandum kararını alarak başkanlık hayallerini gerçekleştirecek. Bu, Türkiye için büyük bir felaketin son halkası olacak.
Bu karanlıktan çıkışın tek yolu var; demokrasi güçlerine güvenin tazelenmesi. Halkların iradesini kırmak isteyen bu baskıcı zihniyete verilecek en güçlü yanıt budur. (FT/EKN)