Fotoğraf: MA
29 Ağustos’ta Ali Rıza Arslan isimli bir baba, Diyarbakır'ın Sur ilçesindeki çatışmalarda yaklaşık yedi sene önce hayatını kaybeden oğlu Hakan Arslan’ın kemiklerinin olduğu torba ile Diyarbakır Adliyesinden çıkar ve insanlığın en utanç günlerinden bir gün daha tarihin kirli sayfalarına eklenmiş olur.
"Toledo"
Kemikler 7 Şubat 2021’de Sur’da Katolik Kilisesi ve Hasırlı Mescidi arasındaki alanda kazı çalışması yürüten ekipler tarafından bulunmuş; kemiklerin 22 Ocak 2016’da yaşamını yitirdiği ve Hasırlı Camisi’nin yakınlarına defnedildiği yönünde hali hazırda bilgiler bulunan Hakan Arslan’a ait olabileceği belirtilir.
Kemiklerin bulunmasından daha beş yıl önce Hakan Arslan’ın cenazesinin Sur’un ortasına gömüldüğüne dair bilgi varmış yani. Hani şu donemin Başbakanın ifadesiyle “Toledo” olacak olan Sur, hani şu dört ayaklı minarenin altında katledilen, ensesinden vurulduğunda ağzından zeytin dalı düşen barışın elçisi Tahir Elçi’nin Sur.
Dile kolay tam beş yıl boyunca bir ailenin cenazelerine erişmesi bile bile engellenmiş adeta, sırf cezalandırmak aileye “gününü” göstermek içindir.
7 Şubat 2021’de kemikler bulunduktan sonra Adli Tıp süreci başlamış; öncelikle babanın (Ali Rıza Arslan), sonra annenin (Melike Arslan) örnekleri alınmış ve gerekli incelemeler yapıldıktan sonra kemiklerin Hakan Arslan’a ait olduğu (yüzde 95) kesinleşmiş. İstanbul Adli Tıp gerekli işlemleri yaptıktan sonra kemikleri Diyarbakır Adliyesi’ne gönderiyor ve bir savcının odasında beş gün bekletiliyor.
Cenazenin nerdeyse beş yıl boyunca şehrin ortasında gömülü halde bırakılması yetmezmiş gibi bir de beş gün boyunca savcının odasında bekletiliyor.
Sonrasında içinde oğlunun kemikleri olan bir torba Ali Rıza Arslan beye uzatılıyor; bu utanç dolu hadise sonrasında Ali Rıza bey büyük bir erdemle şunları söylüyor:
Bir odaya gittik, memur dolaptan çıkardığı bir torbayı da verdi, meğer torbadaki kutuda oğlumun kemikleri varmış. Kutuyu teslim eden personel de mahcuptu. 'Bu yapılan insanlığa sığmaz' diyebileceğim hiçbir yetkili yoktu orada. Personele bir şey söylemeye de kıyamadım.
Çorlu tren kazası
Evet, insanlık adına utanılması gereken bu hadise sonrasında dünya hala dönmeye devam ediyorsa Ali Rıza bey ve onun gibi erdemli insanların sayesindedir. Çünkü insanlık adına büyük bir hakaret olan bu vaka ilk defa yaşanmıyor; ilk defa bir babaya çocuğunun kemikleri torba içinde uzatılmıyor.
Dünyanın başka bir bölgesinde böyle bir vaka olsa yer yerinden oynar, taş utancından dile gelir, sırf bu coğrafyada yaşadıklarına şahit olduğu için utanır, özür diler, ancak bizim coğrafyada bırakın yer yerinden oynamasını rüzgâr bile kıpırdamıyor; Ali Rıza beye yaşatılan zulme birkaç kişinin dışında kimse ses bile çıkar(a)mıyor. En nihayetinde, Çorlu tren kazasında çocuğunu kaybeden bir annenin (Mısra Öz) hak arayışına karşı dava açılan bir ülkede yaşıyoruz.
Biricik kızını hala nedeni tam belli olmayan bir şekilde kaybeden ve kızının katillerine hukuk önünde hesap sorabilmek için yılmadan hak arayışına devam eden ve bu uğurda hapis cezası alan bir babanın (Şaban Vatan) olduğu bir ülkeden bahsediyorum.
Kısacası, insanın canlısına dahi saygı duyulmayan, temel insani hak arayışında bulunan her kişinin bir şekilde cezalandırıldığı bir ülkeden bahsediyorum.
Elbette üstte bahsedilen tüm vakaların bir nedeni var, o da dibine kadar yozlaşan toplumun ve siyasetin böl(ün)me üzerinden devam ettirilmesiyle ilgilidir.
Çünkü darbe yönetimlerinden, askerî bürokratik vesayetlere, sözde demokratlardan siyasal İslamcılara kadar ülkemizde gelmiş geçmiş bütün iktidarlar halkı bölerek iktidarını sürdürmüştür. Bugüne kadar iktidarı her eline geçiren grup/zümre kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi yaşamayan, dini mezhebi farklı olana baskıyı, zulmü, tehdidi, ayrımcılığı reva görerek iktidarını güçlendirmekle meşgul oldu.
Çünkü toplum ne kadar kolay bölünür ve birbirine düşmanlaştırılırsa, siyasal iktidar da kendisi gibi düşünen insanları o kadar kolay kendi etrafında konsolide edebilir.
Oysa insan siyasal iktidarın aracı olmamalıdır; bir başka ifadeyle insan sırf birilerinin iktidarı uğruna obje haline getirilmemelidir. Çünkü insan sadece et veya kemikten ibaret bir nesne değildir; duygusu, düşüncesi ve kimliği olan bir öznedir. Tüm bunlara ek olarak insan anisi, ailesi ve hikayesi olan bir varlıktır.
Dünyanın neresinde olursa olsun bir babaya oğlunun cenazesini torba içinde vermek kabul edilemez; bu insanlık adına bir hakarettir. Altını çizerek ifade etmek isterim; insanın canlısına da ölüsüne de saygı göstermek her yönetimin vazgeçilmez prensibi olmalıdır.
Dibine kadar yozlaşmış bu siyasal iktidara ve yönetime sesiniz çıkmıyor veya Ali Rıza beyin yaslı yalnızlığını paylaşmaktan korkuyorsanız bari en azından gelecek genel seçimde oy kullanırken Ali Rıza beye uzatılan o torbayı ve torbanın içinde her geçen gün azalan insanlık onurunu düşünün. En nihayetinden insan onuru için yaşar.
(CA/EMK)