Sonda söyleyeceğimi baştan söylemek gerekirse, insanların tercihine saygı duymak yerine, sandıklarda hile ile oy çalmaya çalışan tarihin karanlık oyuncularına karşı mücadelemizi demokratik ve hukuki sınırlar içerisinde kolektif bir şekilde yürütmeye devam etmeliyiz. Çünkü oyların sayımı esnasında dönen usulsüzlüklerde örgütlü olmanın, sandığı boş bırakmamanın nasıl hayati derecede önemli olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Oyların çalınma, kedinin de trafoya girme olasılığına karşı her daim hazır olmalıyız. Bu bağlamda tekrar tekrar altını çizerek belirtmekte fayda var; sandık görevlileri ıslak imzalı tutanağı almadan salondan ayrılmamalıdır. Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Elimizde ıslak imzalı tutanak olduğu sürece er geç gerçek sonuçlara ulaşacağız.
14 Mayıs 2023 tarihindeki genel seçime katılım oranı yüzde 88 civarında oldu; bu hem Türkiye hem de dünya ortalaması için azımsanacak bir rakam değildir. ABD ve Avrupa’daki seçimlere katılım oranları genellikle %65 civarında gerçekleşmektedir. Ancak 14 Mayıs’taki bu yüksek katılım, muhtelif nedenlerle seçime katılm(a)yanları ikna etme noktasında muhalefet bloklarının mücadelesini bir gram dahi olsa azaltmamalıdır.
14 Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına istatiksel olarak baktığımızda, Türkiye’nin en “güvenilir” kurumlarından birisi olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verilerine göre, 1.turda Erdoğan yüzde 49,52, Kılıçdaroğlu yüzde 44,88 oy aldı. Aralarındaki oy farkı 2,5 milyon civarında, ancak oy kullanmayan kişi sayısı 10 milyondan fazladır. İkinci turda seçimin kaderini belirleyecek en önemli unsurlardan birisi ilk turda oy kullan(a)mayan kitleyi ikna ederek seçimde oy kullanmasını sağlamak olacaktır.
İlk turda seçime katılım oranı yüzde 85’in altında olduğu 19 il bulunuyor; bu illerin her birisinde muhalefet blokları ekstra çalışma yürütmelidir. Her ev kapı kapı dolaşılmalı; 2002’den bu yana ülkenin karabasanı haline gelen mevcut iktidar partisi ve onun başkanlığını yürüten adayın demokratik düzlemde kazanma şansı azaltılmalıdır.
İnsanların hayal kurmaktan bile vazgeçmeye başladığı bir düzende/dönemde; kimsenin tek bir oy neyi değiştirir diye tasavvur etme lüksü yoktur. Bir oy neyi değiştirir diye düşünenler varsa onlara ABD’de 2000 yılındaki başkanlık seçimini hatırlatmak isterim. O dönem Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olan George W. Bush ve Demokrat Parti adayı Al Gore arasında son derece çekişmeli geçen başkanlık seçiminde, Gore ülke genelinde daha çok oy almayı başarsa da sayımlar devam ederken iki adayın Seçici Kurul’da birbirine yakın bir sandalyeye sahip olacağı ortaya çıktı. ABD’nin ve belki de birçok ülkenin kaderini değiştiren bu seçimde bir sonraki başkanı belirleyecek olan eyalet, sayımın devam ettiği Florida’ydı. Bush’un seçimi yalnızca yüzde 0.005’e denk gelen 537 oyla kazandığı ortaya çıktı. Her ne kadar oylar tekrar sayılıp bu fark 327’ye düşmüş olsa da seçimin kazananı küçücük bir farkla Bush olmuştu.
2003 yılında Irak’ı işgal etme kararı alarak, Irak’taki tüm kurumları/kurumsallaşmayı yok eden, bölgede hala etkisi devam eden büyük bir insanlık dramına sebep olan Bush değil de Demokrat Parti’nin adayı Al Gore seçilseydi belki de Ortadoğu’nun geleceği başka bir şekilde oluşacaktı. Bu bağlamda tarihten ders çıkarmalıyız; her bir oy hayati derecede önemlidir.
Dünya Adalet Projesi (World Justice Project) tarafından yayınlanan, Hukukun Üstünlüğü Endeksinin 2022 yılı verilerine göre Türkiye, 0.42 puanla 140 ülke arasından 116. sırada yer almaktadır. TÜİK’in Nisan 2023 verilerine göre ise enflasyon oranı yüzde 43,68. Kısacası ne hukuki korumaya ne de ekonomik bir refaha sahibiz.
Birçoğunuzun bildiği gibi 14 Mayıs’taki milletvekilliği seçim sonuçlarına göre mevcut siyasal iktidar ve ortakları yasama organı içerisinde meclis çoğunluğuna (318 milletvekili) sahip olmuştur. Yürütme organı olan Cumhurbaşkanlığını Kılıçdaroglu’nun kazanması durumunda en azından bir dengeleme sistemi kurulmuş ve kuvvetler ayrılığı ilkesi güçlendirilmiş olacaktır. Şüphesiz, bu bir devrim olmayacak ama ülkede geleceğe dair hayal kurmaktan bile vazgeçenlere bir umut kaynağı olacaktır. Evet, bir söz söylemenin bile bir bedelinin olduğu bir coğrafyada hiçbir mücadele kolay değildir. Ancak, mevcut siyasal iktidarın beş yıl daha hem yasama organını hem de yürütme organını birlikte kontrol etmesi insanlık için hayırlı sonuçlar vermeyecektir, bunu öngörmek için müneccim olmaya gerek yok; üstteki Dünya Adalet Projesi’nin endeksine bakıp sıralamamızı düşünmek yeterli bir kanıttır diye düşünüyorum.
Son olarak, insan haklarının korunduğu, kimsenin muhtelif nedenlerden ötekileştirilmediği, hakkedenin hakkettiği mevkilere geldiği, yolsuzluğun olmadığı, bir dine iman eden insanların temiz dini duygularının kullanıl(a)madığı, insanların sosyal ve ekonomik özgürlüğe sahip olduğu bir ülkede yaşayabilmek için herkes bağrına irili ufaklı taş basarak seçime gitsin ve oyunu Kılıçdaroğlu’na versin. Zaman, mültecileri ülkedeki her kötülüğün sorumlusu olarak gören karanlık bir zihniyetin Kılıçdaroğlu ile yaptığı pazarlığı tartışma zamanı değil, zaman ülkeyi tek bir kişinin iki dudağının arasından çıkacak tek kelimeyle yürütmek isteyenlere dur deyip karanlığı dağıtma zamanı diye düşünüyorum. Daha özgür bir ortamda kimsenin herhangi bir nedenden ötürü lanetlenmediği ötekileştirilmediği bir seçimde tekrar mücadele ederiz; en nihayetinde Kürtçe’deki meşhur ifadeyle berxwedan jiyane (yaşamak direnmektir).
(CA/RT)