*Görsel betimleme: Fotoğrafta, eski dönemlerden kalma Suriçi'nin geniş açıdan çekilmiş bir görüntüsü yer alıyor. Binalar genellikle taş ve tuğladan yapılmış olup çatılarında çamaşırlar asılı. Fotoğrafın ortasında birkaç insan, büyük beyaz bir çarşafın yanında poz veriyor.
Bundan tam 120 yıl evveli, tarihlerden 1905’tir. İngiltere ve Fransa’dan başlayıp İstanbul ve Suriye üzeri Hindistan'a kadar uzanan Telgrafhane hattının çok önemli bir geçiş noktası Diyarbekir Telgrafhanesi'dir. Öyle ki; o yılların Diyarbekir Telgrafhanesi'nde Fransızca bilen bir de eleman çalışmakta imiş. Hoş koca Osmanlı’nın Kadim Kürdistan coğrafyasındaki yukarı Mezopotamya’sının binler yıllık kale şehrinin Doğu ile Batı arasındaki iletişimi için elbette takdir edilmeli ki yüz değil çok daha fazla asıra tarih düşürmeye zaten ihtiyaç var.
Biz gelelim işte o 1900’lü yılların tam da başına! 1905 ve 1907 sonu 1908 başı iki kez Suriçi'nin en gözde inanç mekanı eski Mar Toma Katedrali olan Camii Kebir’in hemen arkasındaki adı şimdilerde hâla “Telgrafhane Sokağı” olan yerdedir “Diyarbekir Telgrafhanesi”. Teyze çocukları olan Cahit Sıtkı (Tarancı) ile Ziya Bey’in (Gökalp) evleri de telgrafhaneye çok yakın yürüyüş mesafesindedir.
1905’te yine böyle Temmuz sıcağında şehir halkı önce protesto ile kepenk indirir, sonra da valiliğe yürüyüş yapar. Dileklerini şehrin valisine iletir. Vali hiçbir girişimde bulunmayınca döner kalabalık ahali ve şehrin telgrafhanesini işgal eder iletişim hattını keserler. Gerekçe Sultan Abdülhamid’in “oğlum” dediği Viranşehirli İbrahim Paşa-yî Millî’nin neredeyse şehir merkezine dayanan talan ve baskılarıdır. Emirül-ümeradır ve Kaymakam rütbelidir. Millî İbrahim üstelik 1902’de Mîrlivalık ünvanı ile Paşa da olmuştur.
İşte Diyarbekir halkının tepkisi buna karşıdır. Emrinde beşi kendi aşiretinden olmak üzere onbir alay askeri olan bir paşaya karşı direnmek de o paşayı halkın tepkisi nedeniyle azletmek de kolay değildir. Temmuz ve Ağustos aylarında yürütülen soruşturmalar sonrasında aslında bir nevi ödül gibi İbrahim paşa-yî millî Hicaz hattına çektirilmiş ama sonra affedilmiş ve iki yıl kadar bölgeden uzak durmuş. Sonradan ailesi “Gökalp” soyadını alan Ziya Bey’in “Şakî İbrahim Destanı” adını verdiği uzun şiiri bu olayı anlatır.
Tarihler 1908’i gösterdiğinde 1905’le birlikte iki yıl ara veren İbrahim Paşa’nın saldırıları yeniden başlar. Ki Ziya bey o destanda bu tarihe gönderme yaparak şöyle der:
“İki sene uslu durdu, dinlendi
Geçen sene yine zulme yeltendi…”
Ve kimi kayıtlarda 1908 diye düşülse de aslında tarih 14 kasım 1907’yi gösterdiğinde içlerinde Ziya Beyin (Gökalp) de olduğu halk ikinci kez telgrafhaneyi işgal eder. Ve bu işgal tam 11 gün ve gece sürer. O dönemde İngiliz hükümetinin aldığı özel izinle hat Hindistan, Çin ve Avustralya gibi ülkelerle Avrupa’nın iletişimini sağlıyordu. İşte bu haber ağının bir anda kesilmesi Babıali’yi telaşlandırır.
Diyarbekir eşrafından 350 imzalı telgrafta İbrahim Paşa’nın “Kolera’dan, Taun’dan, Veba’dan daha müthiş surette bir mezalime” sebebiyet verdiğinden söz edilir. Paşa hakkında “bir irade-yi seniyye” çıkıncaya kadar dağılmayacaklarını beyan ederler. Avrupa üzerinden kesintiye uğrayan iletişim nedenli baskılarla da ciddi bir soruşturma başlatılır. Ve İstanbul’a ifadeye çağrılır İbrahim Paşa. Gitmez, direnir. Önce Viranşehir’e konağına yerleşir. Sonra çember daralınca dostluğu olan Derik’teki Hüseyin-ê Qenco’ya yardım dileyerek sığınır. Hüseyinê Qenco, İbrahim Paşa-yê Millî’ye “Bu işin sonu yok teslim ol” telkininde bulunur. Kabul etmez ve kaçış yolunda hastalıktan ölür. Bir yorgana sarılarak gömülür ve bir devrin tarihi böyle kapanır.
Bu uzun girişi neden yazdığımı eminim merak etmişsinizdir. Şunun için yazdım. O Telgrafhane binası yaşadığı bu sıkıntılı süreçlerden sonra bir süre daha işlevini korur. Sonra posta nezareti ile telgraf nezaretinin birleştirilmesi üzerine mekân değiştirilip Suriçin'de yakın günlerde kapısına kilit vurulan Balıkçılarbaşı'ndaki PTT binasına yerleşir. Ki yerleştiği şehrin önemli ve canlı bir merkezidir.
Hemen yanında Ticaret Odası vardır. PTT için seçilen yer 1915 kıyımına kadar Ermeni baronu ve Diyarbekir mebusu Hovseb Kazazyan’a ait adı da “Alyanakyan Çarşısı” olan “İpek böcekçiliği Koza Borsa Merkezi”dir. Yüz adım aşağısında Dört Ayaklı Minare ve Şeyh Mutahhar Camii, hemen yanıbaşında Mar Petyun Keldani ile Surp Giragos Ermeni Kiliseleri vardır. Şehrin dört kapısından biri Yenikapı’ya varmadan hemen sağda Arap Şeyh Camiinin yanıbaşında da Yahudi Sinagogu vardır.
İşte PTT böyle bir alanın yani yıllar sonra Mıgırdiç Margosyan üstadın kitabına ad olacak “Gâvur Mahallesi”nin hemen girişindedir. 1940’lara kadar Suriçi'nin dışına yerleşke olarak çıkmayan, kırklardan sonra çıkınca 1990’lara Çiftkapı karşısına yeni postane yapılıncaya kadar da bütün kent halkının eski, yeni kuşağın mutlaka yolunun düştüğü yerdi(r) PTT binası.
Çok kıymetli bir tarihi ve kültürel miras anıt yapısıdır kendisi. Adı “Yenikapı Sokak” olan yola nazır, boydan boya geçme demir işçilikli bir duvar gibi kapısı vardır. Hemen demir kapı girişinin avlunun orta yerinde, yere yatay olarak işli bir yerdeki kapı vardır. O kapı işaret eder ki yer altında Hristiyan azizlerin mezarı vardır. Cephesi sütunlu kemerli, içi geniş, yüksek tavanlı ferah bir yapıdır. Avlunun orta yerinde oval harika bazalt taş işli bir havuzu vardır. Defalarca bizim “Jêrzemîn-Zêrzemî” dediğimiz bodrum katına inip görme talebim PTT’nin arşiv deposu olarak kullanıldığı gerekçesiyle izin verilmediğinden görememiştim.
Kimi referanslarda PTT binası olmadan önce Ahmed Arif’in de ilkokul öncesi eğitimini aldığı sıbyan mektebi olarak kullanıldığı ifade edilir. Ahmed Arif üstat da Siverek’te ilkokula başladığında sınıf arkadaşlarından farklı olarak okumayı yazmayı daha önce Diyarbekir’de öğrendiği buraya dairdir. Ki Ahmed Arif’lerin eski adı “Yağcı” olan daha sonra “Ahmed Arif sokağı”na dönüştürülen evleri mekâna yürüyerek üç-beş dakikadır.
Ayrıca kimi sözlü tarih kayıtlarında geçer ki; 1912 Kürt Hêvî cemiyetinin kurucularından ve Azadî Cemiyetinin de üyesi olan Şeyh Said kıyamı nedeniyle 17 nisan 1925 günü ilk olarak idam edilen 37 yaşındaki Diyarbekirli Doktor Fuat Bey (aile sonradan Erkmen soyadını almıştır) güvenlikli olduğu gerekçesiyle yargılanma esnasında bu mekânın bodrumunda mahpus tutulduğu, hatta eşiyle de burada görüştüğü ifade edilendir.
UNESCO, 2015 temmuzunda Diyarbakır’ı tarihi ve kültürel miras kalıcı listesine dahil ettiyse ve dahil olma durumu UNESCO’nun zaman zaman haklı uyarılarıyla sürüyorsa bu kültürel miras varisliğini mekânlardan azade düşünmemek gerekir.
Buradan hareketle sözü Suriçi Balıkçılarbaşı'ndaki eski PTT binasına getirmek istiyorum. Yapı yakın günlerde kapısına kilit vurularak boşaltıldı. “Burası acaba ne olacak?” sorusu orta yerde dolanırken! İki söylem sokağa ve dile düştü.
Biri, yüzonbin TL kirayla kafe yapılmak üzere şimdiden birilerine verildiği! İkincisi de ilgisiz bir kuruma pas edildiğidir.
Yapı tescilde 340 metrekarelik “Kargir postane binası” şeklinde “korunması gereken taşınmaz tabiat kültür varlığı” olarak “1. Derece taşınmaz kültür varlığı ve iki masura hamravat suyu” diye kayıt altına alınmış bir yapıdır. Yapı, Posta işletmesi genel müdürlüğü mülkiyetindedir. Bu sebeple il PTT işletmesi haklı olarak mekânın tasarrufu ile ilgili kararın genel müdürlükte olduğunu ifade ediyor.
İşin özü ve sözün son kelamı şudur. Kentte yeterince kafe işletmesi var. Hem de ziyadesiyle. Ben, kendi adıma kentin böylesine kıymetli bir tarihi ve kültürel miras abidesi birilerine ticari, ya da politik amaçlarla peşkeş çekilmemeli! Çokça telaffuz ediliyor, dünya sinemasının örnekleri ile birlikte yerelin ruhunu da yansıtan “Diyarbakır Sinema Ofisi” veya tarihle kültürle ilgili bir kurumsallığa, mesela Diyarbakır Kent Araştırmaları Merkezi gibi bir yapıya tahsis edilmeli…
Bu konuda sahiden bir kentsel mutabakata ihtiyaç var. Kentin atanmış ve seçilmişleri bu konuda duyarlı olmalı. Kentin seçilmiş vekilleri gerekiyorsa Meclis'e de taşımalı konuyu…
Adı Yenikapı Sokak olarak telaffuz edilen yeni mekânsal yapılaşma zaten kimliksizleştirmeye örnek oldu o ucübe yapılarla. Elde çok az eski yapı kaldı. Bunlardan biri olarak elde kalan eski PTT binasına kıymayın efendiler…
(ŞD/HA)