Uzun zamandır heyecanla beklediğim bir hareket vardı Türkiye'de. Tahrir Meydanından Yeşil Meydan'a, Wall Street'ten Londra veKudüs sokaklarına, Madrid'den Atina'ya coşkuyla yükselen bir ses vardı: "Eşitsizlik karşısında seslerini yükselten gençlerin sesi"
Kimisi 18 yaşında, kimisi üniversiteye dahi başlamamış, kimisi akademi sıralarında, kimisi yeni mezun olmuş, Müslüman, Hıristiyan, atesit, Yahudi her türlü ideolojik görüşten insanlar tek bir vücut olarak haykırıyorlardı...
Bir çok genç belki üzerinde derin felsefeler yürütmemişlerdi konuyla ilgili ancak ortada bir adaletsizlik olduğunun farkındalardı. İnançların, renklerin, farklı dünya görüşlerinin tek bir pota altında buluşmasıydı bu hareket ve tüm dünya gençleri yeni dünya düzeninin büyük baronlar tarafından kurulamayacağını düşünüyordu...
Sonunda kendilerini nelerin bekleyeceğini belki bilmiyorlardı ancak onlar kendi yaşam tarzlarına, ideolojilerine, dünya görüşlerine dokunulmadan, hür bir iradeyle yaşamak istiyorlardı. Arkalarına onları destekleyen zenginler yoktu. Onlara yürekten destek olan dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca vicdan sahibinden destek alıyorlardı...
Dünyanın yüzde 10'unun yüzde 90'ını istediği şekilde yönetmesini, kendi çıkarları için toplumların birer köle haline gelmesi istemiyorlardı. Vicdan sahibiydiler, şiddetle aralarında büyük bir uçurum vardı, henüz kapitalizmin kirli sularında yüzmemişlerdi ve bir kula dokuz pul, dokuz kula bir pul olamaz diyorlardı...
Kendilerine ve çocuklarına daha yaşanabilir bir toplum bırakmak için bağırıyorlardı. Emeklerinin sömürülmesini istemiyorlardı. Kimisi öğretmendi, kimisi mühendis, kimisi doktordu, kimisi avukat, çocukluklarından itibaren verdikleri yaşam mücadelesini birilerinin sömürmesine, odağında insan olmayan ve paranın tek söz sahibi olduğu bir dünyada yaşamak istemiyorlardı...
Odağında insanın olmadığı hiç bir sistemin yaşayamayacağına inanmışlardı. Ellerinde ne bir top vardı, ne bir mermi, sadece demokratik yoldan seslerini duyurmak istiyorlardı.
'Neden olmasın'la yola çıkmışlardı. Bir grup gencin yürekten heyecanıyla yaktığı bu meşalenin tüm dünyayı değiştirecek bir aydınlanma olacağını belki bilmiyorlardı ama onlar tek bir yürek olup haykırıyorlardı: "Özgürlük"
Barbarlıktan köleliğe, kölelikten esirliğe, esirlikten ecirliğe (ücretle çalışan kölelik yapısı) giden bu yola bir dur demek istiyorlardı. Yanlarında belki de sadece yiyecek öğünlük yemekleri vardı ancak onlar paylaşma adına orada bulunuyorlardı ve tek ses olmuş bağırıyorlardı: "Eşitlik"
Tıpkı Martin Luther'in dediği gibi "I have a dream today" şarkıları söylüyorlardı, bir rüyaları vardı, gerçek dünyada gerçekleşmeyen bir dream, seslerini duyurmak ve biz de varız demek istiyorlardı, kendilerini bir birey olarak yaşanan haksızlıklara karşı "Hiç bir yalan sonsuza kadar devam etmeyecektir" diyorlardı, Afrika'da açlıktan ölen insanları, kobay olarak kullanılan hastaları görüyorlar ve tek bir sesle bağırıyorlardı: "Adalet"
Birileri onlara kapitalizmin yaramaz çocukları diyordu. Birileri üç-beş cılız ses diye küçümsüyordu. Kimileri ait oldukları yere gönderilmeli diye göz altına almaya çalışıyordu.
Ancak onlar bu kirli sistemin bir parçası olmak istemiyorlardı ve kapital sistemin göbeğinde Wall Street de dirayetleriyle, onurlarıyla, coşkularıyla büyüklerine bir vicdan dersi veriyorlar ve geleceğe bir destan hazırlıyorlardı..
Onlara silah tutan büyük adamlara karşı gönüllerindeki güllerle karşılık veriyorlardı. Bu güllerin dikenleri birilerini rahatsız ediyordu, ancak onlar "Be the change you want to see in the world" (Dünyada istediğiniz değişim olun) diyerek bu dünyayı değiştirebileceklerine inanıyorlardı.
İiki inanmış insan bir araya gelince 1+1= 2 etmiyordu, 1+1= 11 ediyordu ve bu gençler bu kardeşlik duygusuyla bağırıyordu: "Özgürlük"
Amcalarından, dedelerinden duydukları hikayelerle büyümüşlerdi, bir dönemin heyecanını saklıyorlardı heybelerinde ve bu defa biz başaracağız diyorlar ve büyüklerine artık susma yorgun demokrat diyorlardı..
Ülkemizde çok uzun zamandır var olan bir potansiyel bir enerjinin kinetiğe dönüşmesinin ilk sinyalleridir Starbucks işgali. 12 Eylül sonrası başlayan kış ayazından sonra yaklaşan baharın ilk çiçek açan tomurcuklarıdır bu işgal. Güneşin boğazın semalarında görünmesi ve İstanbul'dan sonra tüm yurdu ısıtacağının müjdecisidir bizlere.
Bu nedenle Boğaziçi'ndeki temsili işgal hareketi, bu güven ve heyecanla kısa sürede tüm Türkiye'de yaygınlaşacaktır ve yaşanabilir bir dünyanın Türkiye'den karşılık bulan ilk yankısı olacaktır...
Strarbucks'ta toplanan gençerin bir kısmı belki taşıdığı bu önemli değerin farkında değildir, ancak onlar daha farklı bir dünyanın temellerini atan isimsiz kahramanlardır... Orada farklı farklı siyasi fikirlere sahip gençlerin bir arada bulunması ve bu işgali desteklemeleri bu hareketin partiler üstü büyük bir hareket olacağının göstergesidir...
Bir Galatasaray'lı olarak Boğaziçili kardeşlerimi bu bağlamda tekrar tebrik ediyor, bu sesi tüm Türkiye'ye duyurdukları için ayrıca teşekkür ediyorum... (FK/HK)