Bakanlar Kurulu’nun Silivri ile Çerkezköy arasına termik santral yapma kararı Resmi Gazete’de yayınlandı.
Planlanan bu termik santral için önceki yıllardan beri Silivri Çevre Derneği başta olmak üzere Silivri Belediyesi, çevre köylerin muhtarları ve duyarlı yurttaşlar tarafından muhalif gösteri, toplantı ve basın açıklamaları yapılıyordu.
AKP iktidarı dediğim dedik anlayışını burada da gösterdi ve termik santrali yapacağım dedi.
Silivri Çevre Derneği, termik santrale karşı Pazar günü bir açık hava toplantısı düzenledi.
Her isteyen kişinin konuştuğu bu serbest kürsü toplantısında Dernek Başkanının, Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar’ın, Meclis Çevre Komisyonu Üyesi CHP Edirne Milletvekili Erdin Bircan ve konuşan diğer yurttaşların genel olarak söyledikleri şu başlıklarda toplanabilir:
1) Türkiye’nin elektrik üretimine ihtiyacı var.
2) Elektrik üretimini dışa bağımlı kaynaklardan (doğalgaz, kömür, petrol) kurtarmak gerekiyor.
3) Bu her iki maddenin gereği olarak doğru, çevreci, yenilenebilir enerji kaynakları üretilmeli.
4) Batı, nükleer ve termik santralleri tedricen terk etmekte ve enerji ihtiyacını karşılamak için güneş, rüzgâr gibi temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor.
5) AKP iktidarı ise, çevreye büyük zararları olan termik santraller kuruyor. Patladığında önlenmesinin ve açacağı zararlarının telafisinin mümkün olmadığı potansiyel tehlike ‘bombası’ nükleer santral inşa etme kararı veriyor.
6) Belediye Başkanı Işıklar, Silivri-Çerkezköy arasına inşa edilecek termik santralin kapladığı alanın 10 bin dönüm olduğunu ve büyüklüğü kavramak açısından Silivri’nin tamamının kapladığı alanın ise 6 bin dönüm olduğunu belirterek, santralin çok büyük bir tarım arazisini yok edeceğini ifade etti.
7) Bölge bir tarım arazisi ve yeraltı suları açısından zengin. Tarım arazilerini korumak ve suları kirletmemek gerekirken, AKP iktidarı böylesi çağı geçmiş santralleri inşa yoluyla yaşam alanlarımızı bitiriyor. İktidar neden temiz enerji yatırımları yapmıyor da, inşaat ve kömür sektörünün çıkarlarına göre enerji yatırımları yapıyor?
8) AKP iktidarı onlarca termik santral planlıyor. Bunların kömürleri yine dışarıdan gelecek. Hani dışa bağımlılık azalacaktı?
9) Verimsiz Hayrabolu kömürünün verimini biraz olsun artırmak için kömürü yıkayacak, kurutacak ve santrale taşıyacaklar. Bunun maliyeti bir tarafa, başta yeraltı suları olmak üzere çevreye büyük zarar verecek.
10) Termik santralden çıkacak zehirli gazların insana ve tarım ürünlerine vereceği zararlar; soğutma suyu için kullanılacak yeraltı sularının tüketilmesinin ve soğutma suyunun deşarjının yol açacağı zararlar; kömür külünün depolanmasının yaratacağı zararlar…
Bu konular üzerinde konuşuldu.
Toplantıda AKP İstanbul 3. Bölge Milletvekili Feyzullah Kıyıklık da bir konuşma yaptı.
Kıyıklık, birçok ülke gezdiğini, çevre incelemelerinde bulunduğunu belirterek başladığı konuşmasında “Almanya, enerji ihtiyacının yüzde 70’ni nükleer santrallerden karşılıyor ve çok eskiyen nükleer santrallerini kapatıp yenisini yapıyorlar” dedi. İtirazlar yükselince, “İsteyen hemen Google’a bakabilir” dedi. (Bu bilginin doğru olmadığını aşağıda yazacağım. Doğru olmayan ve herkesin ulaşabileceği rakamlar konusunda Kıyıklık’ın, bu denli iddiacı olması, bana şaşırtıcı geldi. Ya yanılıyor, ya da konuyu bilerek çarpıtıyor.)
“Hatırlarsanız birinci köprüye karşı çıkılmıştı. Şimdi onların üzerinden geçiyorlar. İkinci köprüye karşı çıkılmıştı, oradan da geçiyorlar” diyen Kıyıklık, sermayenin sesi iktidarların öteden beri dile getirdiği, hem yatırımlara karşı çıkıyorsunuz hem de ondan faydalanıyorsunuz anlamına gelen elmayla armudu toplama karışıklığı yaratan lafazan söylemini tekrar etti.
Kıyıklık artık teknolojinin geliştiğini, zararlı gazların filtreler yoluyla tutulduğunu, bu termik santralin kaplayacağı alanın betondan ibaret olmayacağını, çevresinin yeşillik, ağaçlık, bahçelik, bağlık olacağını söyledi.
Eh artık! Bu anlatılar karşısında insanlar itirazlarını yüksek sesle dile getirmeye başladılar. Kıyıklık, konuşmaya devam etmesinin bir fayda getirmeyeceğini, tersine çelişkiler içerisinde zorlanacağını düşündüğünden olacak, konuşmasına hemen son verdi.
Türkiye’de enerjinin üretimi, dağıtımı ve geleceğe yönelik izleyeceği planlar konusunda bilimsel veri ve değerler üzerinden katılımcı (Bakanlık, üniversiteler, Elektrik Mühendisleri Odası ve ilgili sivil toplum kuruluşları) bir çalışma, bildiğim kadarıyla yapılmadı.
Ülkenin temel ve komplike (enerji-çevre-tarım-sağlık) bir sorunu üzerinde akılcı ve katılımcı bir çalışmanın yapılmayıp da, bu konunun tamamen bakanlıkla (iktidarla) sınırlı tutulması ne anlama gelir? Doğal olarak insanın aklına, iktidar ve meşrebine göre kurduğu sermaye ilişkisi geliyor!
Almanya ve Türkiye enerji üretimi karşılaştırması
Durum hakkında somut bilgiler edinmek açısından Almanya ile Türkiye üzerine bazı istatistiki verilere bakalım.
Almanya ile Türkiye’nin nüfusu hemen hemen eşit: 80 milyon.
Almanya’da 2015 yılında 647 milyar kilovat elektrik üretildi.
Türkiye’de 2015 yılında 265 milyar kilovat elektrik üretildi (Enerji Bakanlığı).
Almanya Türkiye’nin iki katından fazla elektrik üretiyor.
Almanya'da nükleer enerjinin önemi ise giderek azalıyor. 1990 yılında nükleer santrallerden elde edilen enerji, toplam üretilen brüt elektriğin yüzde 28'ini oluşturdu. Bu oran 2014 yılında yüzde 15 düzeyine geriledi. (Feyzullah Kıyıklık bu oranın yüzde 70 olduğunu söyledi ki, bu ifratta da görüldüğü üzere rakamlar arasında en ufak bir yakınlık dahi yok.)
Nükleer santrallerinin 2033 yılında kesin olarak kapatılması yasasını çıkaran Almanya, bu süreyi 2022 yılına çekmeyi hedefledi. (Kıyıklık, çok eskiyen nükleer santrallerin yıkılıp yerine yenilerinin yapıldığını söyledi ki, bu verilerle hiçbir ilgisi yok!)
Almanya, 2015 yılı elektrik üretiminin yüzde 42’sini kömürden, yüzde 30’unu güneş ve rüzgârdan (yenilenebilir temiz enerji) yüzde 15’ini nükleerden, yüzde 10’nu hidrolik santrallerden elde etti. (Bu bilgiler Hürriyet Gazetesi’nin 8 Şubat 2016 sayısından derlendi)
Almanya’da toplam 1,5 milyon fotovoltaik (ışığı elektrik enerjisine çeviren teknoloji) solar tesisi bulunuyor. Almanya yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payını arttırmak için çizdiği yolda emin adımlarla ilerlerken, 2025’te yenilenebilir payının yüzde 45, 2050’de de yüzde 80 olması hedefleniyor. (Hürriyet Gazetesi 11 Ağustos 2015).
Elektrik Mühendisleri Odası’nın verdiği bilgiye göre, 2016 yılı sonu itibariyle Türkiye’de elektrik enerjisi kurulu gücünün dağılım şöyle: Yüzde 28 Doğalgaz, yüzde 25 hidrolik barajlar, yüzde 10’u ithal kömür, yüzde 10 taş kömürü, linyit, yüzde 9 hidrolik akarsu, yüzde rüzgâr, yüzde 5 çok yakıtlılar, yüzde 1 jeotermal, yüzde 1 güneş.
Enerji Bakanlığı’nın web sitesindeki verileri de hemen hemen aynı değerleri taşıyor.
Bu rakamlarda çarpıcı olan şu: Almanya gibi güneşten mahrum bir ülke güneş enerjisine yönelip önemli bir oranda elektrik üretirken, güneş yönünden zengin olan ülkemizde bu oran yüzde 1. Ve biz hala termik santrallere yatırım yapıyoruz!
Yazık değil mi?
Ayıp değil mi?
Güneş enerjisi yatırımları için bir yığın bürokratik zorlukları koyan iktidar, neden kömüre dayalı termik santraller inşasına hız veriyor?
Türkiye’nin enerji sorunu masaya yatırılmalı. Bu sorun, salt bakanlığın kapalı kapıları ardında çözülemez! Enerji Bakanlığı, Elektrik Mühendisleri Odası, Üniversitelerin ilgili bölümleri, Tarım ve Su işleri Bakanlığı ve ilgili sivil Toplum Kuruluşları bir araya gelerek öneriler ele alınmalı, uzun uzun tartışılmalı ve akılcı bir plan üretilmeli. Bu konuda kesinlikle başta halka küfreden şirket sahibi olmak üzere termikciler, HES’ciler görüşmelerin kapısının önünden dahi geçirilmemeli!
Enerji konusunda birbiriyle çelişen o kadar çok bilgi ve istatistik var ki, bunların çoğu manipülasyondan ibaret. Türkiye’nin enerji atlası çıkarılmalı. Ve bu yapılırken ülkenin enerji ihtiyacı ile çevre ilişkisi arasında sağlıklı, akılcı bir koordine oluşturulmalı.
İktidarın böyle bir yöntem izlemesini öneriyor ve Silivri’ye termik santral yapma kararından vazgeçmesini talep ediyoruz. (HŞ/HK)