Önce, 8 Kasım 2004'de Özelleştirme Yüksek Kurulu'ndan İzmit işletmesinin kapatılması kararı çıktı; işletmede çalışanların ("Akdeniz işletmesine nakledileceklerle işletme makine ve fabrika binalarının satışı aşamasında bir süre daha çalışmasına ihtiyaç duyulanlar hariç") iş akitlerinin 27 Ocak 2005 tarihi itibarıyla feshedileceği bildirildi. Ardından, 19 Ocak 2005'de 700'ün üzerinde SEKA işçisi aileleri ile birlikte işletmeye kapanarak direnişe başladı. 27 Ocak 2005 günü, kapatma kararının uygulanmasına sadece saatler kala, Ankara 9. İdare Mahkemesi, kapatmayla ilgili kararın yürütmesini durdurdu. Bunun üzerine Özelleştirme Yüksek Kurulu durdurma kararına itiraz etti, ama itirazın Ankara Bölge İdare Mahkemesi'nce reddedilmesiyle dava yeniden 9. İdare Mahkemesi'ne döndü. Kısacası bugün Özelleştirme Yüksek Kurulu ile işçileri temsil eden Selüloz-İş sendikası "mahkemelik".
Bunlar, son üç aydaki gelişmelerin hukuki ya da teknik tarafları. Dava sürmüyormuş, mahkemeden çıkan bir son karar varmış gibi, "işletmeyi, 'rant elde edilmemek ve tapu siciline kaydettirmek koşuluyla' İzmit Büyükşehir Belediyesi'ne devretmeyi kararlaştırdıkları"nı açıklayan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın 1 Şubat 2005 tarihli bu çıkışı, "hukuki taraf"ın dışında kalıyor. Mahkemenin sürdüğünü çok iyi bilen Bakan Unakıtan, bu çıkışı yapma gücü ve hakkını şüphesiz bir tür meşruiyetten aldığını düşünüyordur: Herhalde, memleketin "doğru" yönetilmesi meşruiyetinden. Bu da işin "politik" tarafı.
İşletmenin içinde direnen ve işlerini kendilerine kendi iradeleriyle verme kararı alan işçilerin de bir meşruiyeti temel aldıklarını söyleyebiliriz.
SEKA'nın "okullu işçileri" var. 25 yılık SEKA işçisi Necati Altıntoprak'ın anlattığı gibi, "kâğıtçılık okulunda üç yıl boyunca, sabahtan akşama kadar 19 ayrı ders okuyan", "kâğıt işletmeciliğinden makine bilgisine kadar" mesleğin bütün ayrıntılarını öğrenen bu işçiler şimdi üretimden, üretim karşılığı elde edilen yaşamsal kaynaklardan yalıtılma tehlikesiyle karşı karşıya. Onların temel aldığı meşruiyet, yalıtmayı kırma, üretme, yaşamı sürdürme meşruiyeti. Hükümet politikaları ya da partilerin politikaları gibi şeylerle ilgili olmasa da, bu da işin bir diğer "politik" tarafı.
44 yılda 10 bin tondan 617 bin tona
SEKA'nın 69 yıllık öyküsünü, son yedi yılda giderek hızlanan özelleştirme süreciyle (2) birlikte, Bilkent öğretim üyelerinden Prof Dr. Erinç Yeldan'ın kaleminden okuyalım:
"SEKA İzmit kâğıt fabrikası 1936 yılında yılda 10 bin tonluk kapasite ile üretime başlamış idi. Bundan sonraki yıllarda özellikle planlı dönemde sürdürülen kapsamlı bir yatırım ve teknoloji yenileme çalışmaları ile SEKA işletmelerinin kurulu kapasitesi 1980'e değin her on yılda ortalama 2.5 misli büyüdü ve yılda 617 bin tona ulaştı. 1980'li yıllarda ise SEKA'nın özelleştirilmesine zemin hazırlamak amacıyla işletmenin öncü rolünün tamamladığı ilan edildi ve nihayet 1991 yılında özelleştirme kapsamına alındı. İlginçtir ki özelleştirme kararı sonrası ihale süreci bir türlü başlatılmayan SEKA'ya son yirmi yılda da hiçbir yatırım yapılmadı. Kurulu on kâğıt makinesinden altısı 1990'lı yıllarda ya ömrünü tamamladığı, ya da ekonomik olmadığı gerekçeleriyle elden çıkartıldı ve 2004'de kurulu kapasitesi yılda 73 bin tona geriletildi."
Yeldan yazısında İzmit işletmesi dahilinde hazırlanan bir teknik raporun sonuçlarına da yer veriyor:
"Bugün itibariyle fabrika bünyesinde bulunan dört kâğıt makinesinin modernizasyonu ve üretimde kullanılan enerjinin ekonomikleştirilmesi için yapılacak toplam 5.8 milyon dolarlık bir yatırımla bütün kâğıt-karton türlerinde gerekli piyasa şartlarında fiyat ve kalite yönünden rekabet edilebilecek bir üretim gerçekleştirilebilecektir. SEKA İzmit İşletmesi makinelere ve enerji sistemlerine yapılabilecek yatırımlar ve modernizasyonlar sonrası yılda 90 bin tonluk bir kapasiteye ulaşarak ekonomik bir birime dönüşebilme, geçmişte olduğu gibi gelecekte de Kocaeli ve ülkemiz ekonomisine istihdam ve katma değer yaratma görevine sahip olabilecektir".
1990'ların sonlarına doğru kaleme alınmış "Türk Kâğıt-Karton Sanayii ve Asya Krizi" raporunda ise, İthalat Genel Müdürlüğü uzmanlarından Haydar Koçak, 1990'larda SEKA ile özel sektörü "verimlilik" açısından karşılaştırıyor. Yıllık çalışan başına üretimin (ton) SEKA'da 70, özel sektörde 237 olduğunu görüyoruz.
Bazılarına, başka veriye ve biraz daha düşünmeye fazla ihtiyaç duymadan, "İşte, SEKA'daki verimlilik özel sektörün üçte birinden az, kapatmayalım da besleyelim mi?" dedirtecek bu tablodan bir meclis tutanağına gidiyoruz.
Doğan Grubu'nun kâğıt alımı nasıl 92 kat arttı?
12 Kasım 1998 tarihli tutanak Balıkesir milletvekili İsmail Özgün'ün, "özelleştirme kapsamına alınan SEKA fabrikalarına ilişkin Başbakandan [Mesut Yılmaz] sorusu" ve "Devlet Bakanı Güneş Taner'in yazılı cevabı"nı içeriyor:
Soru 1. 9 SEKA Fabrikasından ilk olarak gazete kâğıdı üreten 100 bin ton/yıl kapasiteli SEKA Balıkesir ile 82 500 ton/yıl kapasiteli SEKA Aksu Fabrikalarının özelleştirme kapsamına alınmasının sebebi nedir?
Cevap 1. Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları (SEKA) kapasitesini artıramadığı için giderek kâğıt pazarındaki payını ve sektörün en büyük üreticisi olma özelliğini kaybetmiş ve gerek özel sektörün üretimi gerekse ithalat ile rekabet edemeyecek duruma gelmiştir. Özellikle gazete kâğıdında İsveç ve Romanya'dan yapılan ithalata 1990'daki yapısal değişikliğin sonucu olarak Rusya'dan yapılan ithalatın eklenmesi ve bu ülkenin dövize olan ihtiyacı nedeniyle dampingli fiyatlarla pazara girmesi gazete kâğıdı üreten SEKA Balıkesir ve Aksu Fabrikalarının rekabet gücünü iyice düşürmüş ve bu fabrikaları durma noktasına getirmiştir. Buna ilaveten diğer SEKA fabrikaları gibi bu iki fabrikanın da ekonomik ömürleri tamamlandığı için ürün kalitesi düşmüş, bakım onarım masrafları, enerji ve işçilik giderleri yükselmiştir. Zarar etmekte olan bu iki fabrikanın tekrar sektörde rekabet edebilir hale gelebilmeleri için yüksek miktarda yatırım gerekmektedir. Bu nedenlerle bu iki fabrika da dahil olmak üzere SEKA'nın tümü, özelleştirme sonucu yapılacak yeni yatırımlarla verimliliği artırmak amacıyla Özelleştirme Yüksek Kurulunun 6.12.1997 tarih ve 97/54 sayılı kararı ile özelleştirme kapsamına alınmıştır. Önceliklerin belirlenmesi ve diğer işlemlerin yapılması, 4046 sayılı yasa gereği olarak Özelleştirme Yüksek Kurulunca yapılacaktır.
Soru 2. Özelleştirme kararının alındığı aynı yıl Türkiye'nin en çok kağıt ithal eden gazete sahiplerinden Aydın Doğan'a bizzat SEKA Genel Müdürü tarafından SEKA ile ilgili brifing verildi mi?
Cevap 2. Aydın Doğan'ın SEKA Genel Müdürlüğü'ne yaptığı ziyaret sırasında Doğan Grubu'nun SEKA'dan yeteri kadar gazete kâğıdı almadığı belirtilerek, bu nedenle birer millî servet olan koskoca iki fabrikanın (Aksu ve Balıkesir) düşük kapasite ile çalışmak zorunda olması nedeniyle, bu hususta kendilerinden gerekli hassasiyetin gösterilmesi istenmiştir. Nitekim bu ziyaret öncesi bu kuruluşça, Temmuz ayında 16 ton, Ağustos'ta 15 ton, Eylül'de 47 ton, Ekim'de 32 ton gazete kâğıdı satın alınırken bu miktarlar ziyaret sonrası, Kasım'da 926 tona Aralık'ta 5 847 tona Ocak'ta 703 tona, Şubat'ta ise 2 746 tona çıkmıştır. SEKA ticari faliyetleri gereği müşterileriyle daima iyi ilişkiler içerisinde olmaya özen göstermektedir.
Tutanaktan anlıyoruz ki, "ürün kalitesi ve rekabet gücü düşük" SEKA, herhangi bir yatırım yapılmaksızın, dört aylık bir süreçte 16-47 ton gazete kâğıdı sattığı (ayda ortalama 27.5 ton) Doğan Grubu'na, sonraki dört aylık süreçte 926-5847 ton kâğıt (ayda ortalama 2555 ton) ya da ayda ortalama 92 kat fazla kâğıt satmaya başlamıştır. Bu dönemde SEKA'nın bu birimlerindeki verimliliğin özel sektörün kaç kat üzerine çıktığı ayrıca hesaplanabilir.
Bu durumda ya Aydın Doğan hatır için, baskıda kopmaları, üretimde gecikmeyi, maliyetlerin fırlamasını, vs. göze alarak, okuruna kalitesiz kâğıda basılmış gazete satmayı göze alarak "millî servet korumacılığı" yapmıştır ya da SEKA'da eksik olan rekabet gücü ve kalite değil, başka şeylerdir.
Tutanakta 1. soruya verilen cevapla 2. soruda itiraf edilen tablo arasındaki tutarsızlık dışında, 1. sorunun kendi içinde de şu vardır: Bakan Güneş Taner, rekabet gücünün düşüklüğünde yakındığı bu bölümde, "Rusya'nın dampingli fiyatlarla pazara girmesi"nden söz etmektedir. Ama işte, onların "dövize ihtiyacı vardır" ve bu Rusya'daki kâğıt üreticisinin desteklenmesi için geçerli bir nedendir. Türkiye'nin ise böyle geçerli nedenleri yoktur!
Devletin en üst kademesinde kutsal vizyon: "Gençlere iş"
"Sektörde rekabet edebilir hale gelebilmeleri için yüksek miktarda yatırım gerektiren" SEKA işletmelerine yatırım yapılmamış olmasının (3) sorumlusu, mevcutla bile sağlanabilecek verimliliğin düşürülmüş olmasının sorumlusu, herhalde işletmelerde çalışan işçiler değil, işletmenin üst düzey yöneticilerinden hükümetlere uzanan dar bir yelpazedeki bürokratlar ile bakanlar ve başbakanlardır.
Bugün SEKA'nın genel müdür koltuğunda, bundan bir buçuk yıl önce Bolu Karacasu Orman Ürünleri Fabrikası'nın "devleti aylık 150 milyar lira zarara soktuğu"nu söylemiş ve bunu söylediği halde koltuğunu boşaltmamış, sanki bütün bunların kendisi ile herhangi bir ilgisi yokmuş ve kendisi bir tür mağdurmuş gibi davranan bir "yönetici" (Hamza Cantemir) oturuyor.
Bugün bakanlardan birinin ise şöyle dediğini duyuyoruz:
"Orada [İzmit işletmesi] satılmamış bulunan makinelerin en yenisi 45 yaşında, 1960 modeldir. En eskisi ise 1934 modelidir yani 71 yaşındadır. Teknolojik ömrünü tamamlamış olan İzmit İşletmesi de, SEKA'nın en fazla zarar eden, en çok kaynak tüketen işletmesidir."
Bunları söyleyen Kemal Unakıtan, 2005'in maliye bakanı, 1970'li yıllara damgasını basan Milliyetçi Cephe hükümeti (AP-MHP-MSP ortaklığı) döneminin SEKA genel müdürlerindendir (27 Ekim 1977-14 Haziran 1978).
SEKA işçileri, Unakıtan'ın 1 Şubat'taki basın toplantısında söylediği bu sözlere karşı ona 2 Şubat'ta bir basın açıklamasıyla şöyle sordular: "Makinelerin ekonomik ömrünü tamamladığını savunan Unakıtan, neden kendisi SEKA genel müdürlüğü görevini yürüttüğü dönemde teknolojik yenileme yapılmasını sağlamamıştır? Bu bir suç değil midir? Neden ülkesinin bir fabrikasını ekonomik gerilikten kurtarmaya çalışmamıştır? Neden insanların ödedikleri vergilerin har vurup harman savrulmasına müsaade etmiş ya da göz yummuştur?"
SEKA'nın ağır kan kaybı yaşadığı bir dönemin başbakanı Mesut Yılmaz ise, tam Doğan Grubu'nun kâğıt alımını 92 kat artırdığı günlerde, İzmit işletmesine ait 1600 dönümlük bir araziyi Ford şirketine tahsis etmiştir.
Bu yüzden daha sonra hakkında Yüce Divan'a sevk talebiyle soruşturma açılan Yılmaz, Haziran 2000'de "ön savunma" niteliğinde bir kitapçık hazırlatacaktır. Yılmaz kitapçıkta, söz konusu dönemde hükümette görev alan Bülent Ecevit ve DSP'li bakanların da imzasının bulunduğu Bakanlar Kurulu kararına ve dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in onayına atıfta bulunmaktadır. Bu vesileyle hatırlayalım, bu "arazi tahsisi" için Demirel o zaman şöyle demiştir:
"İş için kapı çalan binlerce genç böyle kapılar olmadan nereden iş bulacak, ekmek bulacak?" Sonra da şöyle: "Eğer bu sazlık bataklık araziyi, bu tesis için vermezseniz, ben Çankaya Köşkü'nün bahçesini vermeye hazırım."
Hızlı "refleks"ler
Bugün gelinen noktada, basında SEKA İzmit işletmesiyle ilgili hazır "vizyon"lar hızlı bir "refleks"le ortaya koyuluyor. Bundan yaklaşık altı yıl önce SEKA'dan kâğıt alımını 92 kat artıran Doğan Grubu'nun gazetelerinden Radikal'de İsmet Berkan, 29 Ocak 2005 tarihli makalesinde önce gelişmeleri "insani" bir yaklaşımla ele alıyor, sonra sözü "toplumun ödeyeceği bedel"e getiriyor:
"Meselenin insani yönü vahim. Bu işçiler ne olacak? Sokağa mı atılacaklar? Çünkü SEKA fabrikalarında çalışan ve emeklilik hakkını kazanmış işçiler çoktan emekli edildiler; geriye kalanlar henüz emeklilik çağında olmayan, görece genç işçiler. Kıdem ve ihbar tazminatı gibi yasal haklarını aldıkları halde yeniden iş bulmakta büyük güçlük çekebilirler. İş buldukları zamansa, ne eski maaşlarını ne de eski sosyal haklarını elde edemeyecekleri kesin. Öte yandan, SEKA fabrikasının açık kalmaya devam etmesinin ve zararına da olsa üretim yapmasının bedelini bu kez toplumun tamamının ödemesi gerekecek."
Fabrikada direniş devam ederken 3 Şubat 2005 günü CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın direnişçileri ziyareti de bir başka hızlı refleks. Baykal ziyaretinde şöyle diyor:
"Türkiye'de yapılan haksızlıkları örtbas etme, görmezlikten gelme, sırtını dönme, yok sayma, Türkiye'deki hukuksuzlukları, adaletsizlikleri halının altına süpürme anlayışına karşı bir feryattır bu. O nedenle bütün bu baskıları, haksızlıkları yanlışlıkları görmezlikten gelen genel anlayışı, karşıya sizlerle dayanışma sergilemek, Türkiye'de yaşanan acıların, toplumun gerçek gündemini ortaya koymak için geldik. Sizleri çok iyi anlıyoruz."
Direnişçilere "destek veren" ve onları "çok iyi anlayan" Baykal'ın partisi, bundan 25 yıl önce emeğiyle yaşamaya çalışanlarla, onların gündemiyle bağını koparmıştı. Bu partinin o zaman kapatılan sendikalarla, emekçilerin zaptedilen haklarıyla, sonraki örgütlenme çabalarıyla zerre kadar ilgilendiği görülmedi. Baykal'ın partisinden Sefa Sirmen'in (CHP Kocaeli milletvekili), İzmit Büyükşehir Belediye Başkanı (SHP'den) olduğu dönemde SEKA İzmit işletmesinin kapatılmasını istediğini ise SEKA Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Destan hatırlatıyor: "Sirmen, yazısında [2 Eylül 1998'de Özelleştirme Yüksek Kurulu'na başvuru] tesisin arazisinin Büyükşehir Belediyesi'ne devrini istiyordu. Arazinin yüzde 30'u yeşil alan, yüzde 70'i ise konut ve iş merkezi alanı olarak kullanılacaktı."
Bugün SEKA işçilerinin bir kısmına, "alın tazminatınızı gidin" deniyor, küçük bir kısmının fabrikanın tavsiyesi sürecinde kısa bir süre daha işte tutulabileceği söyleniyor; gene küçük bir kısmının da Akdeniz işletmesinde, her an sona ermesi beklenen bir işte çalışabileceği.
Selüloz İş İzmit Şube Başkanı Adnan Uyar işçiler adına şöyle diyor:
"Buradan işçi çıkmayacak, aksine, işçisizlikten çalıştıramadığımız makinelerimiz için buraya işçi alınacak, istihdam yapılacak. Bu sadece bizim çözümümüz değil. Bu Türkiye'nin çözümü. Bundan başka hiçbir 'çözüm'ü kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz."
Bunca oyuncunun arasında, eski cumhurbaşkanından yeni maliye bakanına, eski başbakanlardan üst düzey bürokratlara, vizyon sahibi gazeteciden parsacı politikacıya, üretmeye ve üreterek yaşayabilmeye sadece SEKA işçileri talip.
Herhalde onlara, daha önce Ford'a tahsis ediliveren arazinin yarısı kadar bir araziyi tahsis etmek zor olmasa gerek. Artık "işe yaramaz" ve para etmez olduğuna göre fabrika binaları ve makineler de onlara bırakılabilir. Hatta devlet kendisini "işçi başına 2.5 ya da 3.5 milyar lira aylık maliyet"ten de (4) azat edebilir.
SEKA işçilerinin, "topluma herhangi bir bedel ödetmeksizin" üretmeye devam etmeleri mümkün. Ve hatta, İzmit Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği içinde, SEKA'nın arazisine parklar, oyun bahçeleri, eğlence merkezleri inşa edilebilir. Hatta, bu durumda artık genel müdüre tahsis edilmiş villa-lojman da boşalmış olacağına göre, bu güzel lojman bir turizm işletmesine dönüştürülebilir.
Sadece bırakınız SEKA işçileri üretmeye ve ürettikleri kâğıdı piyasaya sunmaya (5) devam etsinler. Sadece, bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler. (ŞA/BB)
Notlar:
(1) Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun 14.09.1998 tarihli kararı ile SEKA İzmit İşletmesi'nin kapatılması ve arsalarının yeşil alan, spor alanı, otel alanı, kongre merkezi alanı ve lüks konut alanı olarak İzmit Büyükşehir Belediyesi'nce yapılan İmar Planı doğrultusunda düzenlenmesi, bu düzenleme içerisinde yer alan yeşil ve spor alanlarının İzmit Büyükşehir Belediyesi'ne devri kaydı ile uygun görüldü. Bu karar ile birlikte, SEKA'da çalışmakta olan işçilerin bir kısmının, SEKA Fidanlık arazisi gibi bir kamu malı üzerinde kamu yararına ve kamu hukukuna aykırı olarak bedelsiz devir yolu ile kurulan Ford İzmit Fabrikasına, bir kısmının ise Büyükşehir Belediyesi'ne kaydırılması planlandı. Ancak bu karar, Kocaeli halkının ve SEKA çalışanlarının yoğun tepkisi ile karşılandı; özelleştirme işlemi 28.10.1998 tarihli karar ile iptal edildi.
(Kaynak: 3 Şubat 2005'de kamuoyuna sunulan TMMOB raporu)
(2) Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun 06.12.1997 tarihli kararı ile özelleştirme kapsamına alınan SEKA, 15.07.1998 tarihli karar ile Özelleştirme Programı'na alındı. Yöntem olarak "varlık satışı"nın benimsenmesi nedeniyle, 24.11.1998 tarihinde Ana Sözleşme'de değişiklik yapıldı; "Müesseseler", "İşletme"ye; KİT statüsü, Anonim Şirket statüsüne dönüştürüldü. SEKA arsaları ve arazileri üzerinde gayrimenkul değerlendirilmesi yapılarak taşınmazlar satışa hazır hale getirildi. Böylece Kamu Hukuku alanından çıkarılarak Özel Hukuk kurallarına bağlanan SEKA, kamu kuruluşu niteliği ortadan kaldırılarak şirketleştirildi ve özelleştirilmesinin yolu açıldı. Dalaman İşletmesi 2002 yılında 40 milyon dolara özelleştirildi. 2003 yılında Balıkesir İşletmesi 1.1, Afyon İşletmesi 3.1, Çaycuma İşletmesi 15.1, Akdeniz İşletmesi 109.9 milyon dolara özelleştirildi. 2004 yılında da Kastamonu İşletmesi 9, Giresun İşletmesi 3.4 milyon dolara özelleştirildi. Tüm özelleştirmelerde varlık satışı yöntemi tercih edildi.
(Kaynak: 3 Şubat 2005'de kamuoyuna sunulan TMMOB raporu)
(3) SEKA İzmit İşletmesi, 1980 yılında yapılan son modernizasyon ile yıllık kapasite 150.000 ton/yıl'a ulaşmışken, başlayan özelleştirme çalışmaları nedeniyle yeni yatırımlar yapılmadığı için gerek kapasite, gerek kalite olarak iç piyasada ve 1994 yılından itibaren de Gümrük Birliği Antlaşması'nın etkisiyle dış piyasalarda rekabet açısından zorlanmaya başladı. Bu süreçte, işletmede verimsiz olan üniteler kapatılarak küçültme çalışmaları başlatıldı, mevcut 10 adet kâğıt-karton makinesinden 1995 yılında 4 ve 7 no'lu kâğıt-karton makineleri, 2002 yılında 9 no'lu kâğıt makinesi, 2004 yılında 1 ve 5 no'lu kâğıt makineleri satıldı ve 8 no'lu makinenin ihalesi yapıldı. İşletmede kalan 4 adet makine ile şu andaki toplam kurulu kapasite 73.100 ton/yıl. Makinelerin çoğunun ihale yöntemiyle satılması ve geri kalanlara yatırım yapılmaması ve selüloz getirilmemesi nedeniyle fabrika bilinçli olarak çalışamaz duruma getirildi.
(Kaynak: 3 Şubat 2005'de kamuoyuna sunulan TMMOB raporu)
(4) SEKA işçileri, 2 Şubat'taki basın açıklamalarında bir soru soruyor ve cevabı da veriyorlardı: "Sayın Unakıtan işçilik maliyetinin giydirilmiş olarak '2.5 milyar TL' olduğunu açıklarken, 15 gün önceki 'resmi açıklamaları' unutmuş olmalıdır! 15 gün önce ulusal haber kanallarımızın birinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Başkan Yardımcısı ve SEKA A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın İsmail Destan, işçilik maliyetlerinin '3.5 milyar' TL olduğunu açıklamıştır. Doğrusu hangisidir? Halkımız hangisine inanacaktır? SEKA çalışanının her ay eline geçen net rakam, ortalama olarak 850 milyon TL'dir."
(5) Kişi başı kâğıt tüketiminde dünya ortalaması 53 kg, AB ortalaması 210 kg, Türkiye ortalaması ise 35 kg. Türkiye'de kamuya ve özel sektöre ait fabrikalarda toplam kurulu kapasite yıllık 1.822.000 ton olup, 2003 yılı verilerine göre kağıt-karton tüketimi 2.500.000 ton/yıl. Tüketilen 2.5 milyon ton/yıl kâğıdın 1.5 milyon tonu, ithal selüloz, hurda kâğıt, saman ve göl kamışından Türkiye içinde üretilirken, tüketim açığı olan 1 milyon ton ve de kâğıdın hammaddesi selüloz ithal ediliyor.
(Kaynak: 3 Şubat 2005'de kamuoyuna sunulan TMMOB raporu)