Biraz uzun bir alıntı olacak 19 mayıs 2018 tarihli yazımdan;
“Görünen o ki; cumhurbaşkanlığı / başkanlık seçimi, vekillik seçimine göre daha öne çıkan bir seçim süreci olarak yaşanacak. Vekillik seçimi hayli gölgede kalacak.
“Bir tarafta başkanlık moduna haylidir girmiş olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan var. Diğer tarafta ise hâla ‘parlamenter sisteme’ dönülme taahhütlerinde bulunan diğer Cumhurbaşkanı adayları.
“Görünen o ki; uluslararası güç ilişkileri açısından da baktığımızda 2018 Haziran seçimleri yüz yıllık parlamenter döneminin sancılı kapanışına tanıklık edecek…
“Ülke henüz hazır olmasa da adına başkanlık sistemi denen yapıya doğru hızlı bir şekilde yürünüyor. Bugüne kadar tedavülde olan parlamenter sistem ise tarihin tozlu raflarında demokrasi kültürü konusunda pek de muteber olmayan ve dahi sicili de çok temiz olmayan yerini almış olacak / oluyor. Görünen bu...
“İçerdeki aday Selahattin Demirtaş’ı bir yana bırakırsak (Çünkü o eşit olmayan koşullarda yarışıyor); Muharrem İnce, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu amiyane tabiriyle tam da Recep Tayyip Erdoğan’ın dişine göre. Sipariş verilseydi ancak bu denli siyaset kapasitesi düşük ve rakibinin belirlediği alanın dışına çıkma becerileri olmayan adaylar ortaya çıkardı diye düşünmeden edemiyorum...
“Bu açıdan baktığımızda sanki ilk turda mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi kıl payı alır gibi görünüyor.”
Bu alıntıyı 19 Mayıs 2018 tarihli yazımdan niye mi yaptım!
Bu denli öngörüsü zayıf ve sosyal medya ile birlikte kısmen de birkaç mitingin gazına gelip “erken” zafer sarhoşluğuna düşen parçalı “muhalefet” farkında olsun! Bir de salt belleklerde değil, yazılı olarak da ne dediğimiz kayıt altında dursun diye…
Evet, seçim bitti. Artık mevcut Başkan Recep Tayyip Erdoğan, resmi olarak da seçilmiş başkan. Ve ülke artık Başkanlık Sistemine geçmiş bulunuyor.
Tabi bir de parlamento var. Onu geçiniz derim. Yeni dönemde pek de kıymeti harbiyesi olmayacak gibi! Seçim öncesi dönemde seçmenlerine önceki dönemlerdeki gibi “vatanı kurtaracakları” vaatlerinde bulunuyordu ya adaylar oy isterken! Geçmiş ola, artık devlet memurları kanununda istisnai memuriyet” statüsündeki kimi memurlar kadar hakları var. O kadar.
Başkan, ihtiyaç duydukça bir kurum olarak desteklerine başvuracak. Yoksa Başkanlık Kararnameleri ile pekâlâ yönetmeyi hedefleyecek.
Bunu böyle bilip, buna göre hazırlıklı olunmalı.
Bu açıdan baktığımızda parlamento dediğimiz kurumun yeni dizaynı çok da anlam ifade etmiyor. Evet, orada üçyüzün altına düşmüş Ak Parti grubu var. Ama unutulmamalı ki yedeğinde her ikisi de barajı aşmış iki milliyetçi parti var: MHP+İYİ Parti. Üstelik sadece lider (Devlet Bahçeli) anlaşmazlığı dışında aralarında herhangi bir çelişki de yok. Küskünlerin barışması şeklinde her an bir araya gelme koşulları var.
Cumhuriyet Halk Partisi yine iç kavgalara dönecek gibi görünüyor, her zamanki gibi!
HDP ise 67’lik meclis grubuyla seçimin matematiksel olarak “tok satıcısı” görünümünde ve nasıl bir politika izleyeceğini göreceğiz.
Başkanlık ve Meclis seçimleri iki kazanan sundu kamuoyuna: Biri Recep Tayyip Erdoğan. Ki bunca muhalefet, gürültü patırtıya rağmen ilk turda seçimleri kazandı.
İkincisi ise HDP. Üç yıldır potansiyel seçmenlerinin yoğunlukla yaşadığı Kürt coğrafyasında “fiili savaş hâli” yaşanmasına rağmen 2015 Haziran ve Kasım seçimlerinin arasında yüzde 11’in üzerinde bir oyla milletvekili seçimlerinin kazananı oldu. Bölgede görünür bir oy kaybına uğramakla birlikte batı yakada özellikle İstanbul’da oylarını arttırdı. Bu HDP’nin “Türkiye Partisi” olma iddiası açısından önemli bir artı olarak hanesine yazılmalı diye düşünüyorum.
CHP adeta siyasi risk alarak Türkiye siyasetine iki önemli ve tarihe kalacak katkı yaptı. İYİ partinin seçimlere katılabilmesi için 15 vekilini geçici olarak onlara transfer etti. Ve batı yakadaki seçmenlerine oylarını kullanırken HDP’yi de “düşünmelerini” önerdi. Öyle ki; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bile CHP’lileri uyararak “gidin istediğiniz yerde partinize rahatlıkla oyunuzu kullanın. Kim size partinize oy vermeyin dedi ki!” deme gereğini duydu.
Bu açıdan da baktığımızda; 2015 Haziran seçimlerindeki gibi HDP’ye akan birkaç puanlık kendi dışındaki kesimlerden oy, fark ediliyor. HDP’nin yeni dönemin politikasını belirlerken bu desteği göz ardı etmeyeceğine inanıyorum.
Sonuç mu?
Yine başta referans verdiğim 19 Mayıs 2018 tarihli yazımdaki tespitle noktayı koyayım. Ancak birbirleriyle büyük kavgalar edenler, yine birbirleriyle barışmayı zorlar / dener. Tarih, bunun ziyadesiyle örnekleriyle dolu ve yazıldı...
Bu sebeple; aslında en kolay olan ama zor gibi görünen barışa kenetlenmek gerek. (ŞD/AS)