Dünya Sağlık Örgütü şiddeti "Kişinin kendisine ya da başka birisine, bir gruba ya da topluma karşı fiziksel gücünü istemli olarak kullanması ya da tehdit etmesi" olarak tanımlıyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ise, "belirli bir zarar veya yaralanmaya yol açan, önceden planlanmamış beklenmedik olayı" iş kazası olarak tanımlamaktadır. İşyerinde yaşanan şiddet olayları iş kazası kapsamında değerlendiriliyor.
Şiddetle ilişkili faktörler
Literatür verileri sağlık çalışanlarının şiddete uğrama riskinin diğer meslek gruplarına göre çok daha yüksek olduğuna işaret eder.
Örneğin Finlandiya'da yapılan bir çalışmada, psikiyatri hemşirelerinin, hapishane gardiyanları ve polislerin ardından en çok şiddete maruz kalan üçüncü meslek grubu olduğu gösteriliyor.
Benzer biçimde acil servis çalışanlarının da sağlık çalışanları arasında en fazla şiddete uğrayan grup olduğu dikkati çekiyor. Türkiye'de yapılan çalışmalar da, sağlık hizmeti alanında şiddetin son yıllarda giderek yaygınlaştığı yönündedir.
Sağlık çalışanlarına yönelen şiddetin ekip uyumu ve sağlık biriminin yönetici desteği ile negatif, hasta sayısı ile pozitif ilişki olduğu bilinir.
Öte yandan veriler şiddetin en fazla mesai saatleri içerisinde yaşandığına işaret ediyor. Ayrıca kadınlar şiddete uğrama açısından dezavantajlı konumdadır.
Benzer biçimde birinci basamakta, acil serviste ve kamu hastanelerinde çalışma da şiddete uğrama ihtimalini artıyor. İlaç alma, alkol alışkanlığı ve uzun süre bekleme hasta ve hasta yakınlarından kaynaklanan şiddet riskini arttıran diğer etmenlerdir.
Ne üzücüdür ki, her beş çalışandan ancak birisi mesleki riskler konusunda eğitim alıyor. Ancak korkutucu bu tablo karşısında dahi sağlık çalışanları, kendilerine yönelen bu travmada sıklıkla yalnız kalır, çoğunlukla olayları rapor etmez, rapor edilen durumlarda ise idari yapılar hemen daima hastayı sağlık biriminden uzaklaştırarak olayı kapatmaya çalışır.
İngiltere Tabip Örgütü'nün Ocak 2008'de yayınladığı bir çalışmada; şiddete uğrayan hekimlerin yüzde 52'sinin olay sonrasında hiçbir girişimde bulunmadığı görülüyor.
Benzer biçimde Gaziantep-Kilis Tabip Odası'nın yaptığı başka bir çalışmada da benzer bir suskunluk halinin Türkiye'de de yaşandığına ve hekimlerin yüzde 62'sinin kendisine karşı yönelen şiddet eylemi hakkında herhangi bir şikâyette bulunmadıklarına işaret ediyor.
Çalışma, az sayıdaki şikâyetin yaklaşık yarısı hakkında da herhangi bir işlem yapılmadığına ya da uzlaştırılmaya gidilerek sorunun "çözüldüğüne" dikkat çekerek suskunluğun asıl nedenini de ortaya koyuyor.
Öte yandan sağlık çalışanlarında yaşanan tükenmenin de şiddet iklimine katkı sunduğu açıktır. Maslach tükenmeyi "kişinin özgül anlamı ve amacından uzaklaşması ve hizmet götürdüğü insanlarla gerçekten ilgilenemiyor olması" şeklinde tanımlıyor.
Halsizlik, yorgunluk, güçsüzlük, takatsizlik, özgüven ve coşkunun azalması/yitimi ile karakterize "duygusal tükenme"; hizmet sunduğu kişilere karşı olumsuz davranışlarla karakterize "duyarsızlaşma" ve iş gereği karşılaşılan insanlarla ilişkilerdeki yetersizlik duygusunda artış ile karakterize "bireysel becerilerde azalma" tükenmişliğin yapısını oluşturuyor.
Özetle hem hekimlerin hem de hastaların içinde yaşadığı mevcut ekonomik ve toplumsal koşulların yarattığı sosyal psikoloji, karşılıklı tahammülsüzlüğü, empati ve tolerans yitimine neden olmakta ve gündelik hayatta varolmak için bencilce rekabeti "olumlu" bir değer olarak kodluyor.
Böylesi bir ortamda, sağlık çalışanları ve hastaların birbirleriyle olumsuz etkileşimlere girmesi ve mevcut olumsuz etkileşimlerin bir süre sonra şiddete dönüşmesi ise neden değil, aksine sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Öneriler
* Toplumda şiddetin son yıllarda yaygınlaştığı konusunda genel bir kabul herkes tarafından paylaşılıyor. Dünyada yaşanan bölgesel ölçekli çatışma ve savaş, ülkemizde yaşanan gerilim ve çatışma ortamı, gelir dağılımında yaşanan derin eşitsizlik, yoksullaşma, istihdam sorunları, büyük kentlerdeki suç oranlarında artış gibi birçok etkenin bileşimi olarak yaygınlaşan şiddet ortamı gündelik hayatın birçok alanını etkiliyor.
Bu nedenle ivedilikle Türkiye'de barıştan yana tutum alan ve her soruna barışçıl çözümler arayan sivil bir kültürün yaygınlaştırılması gerekiyor.
* Gelir dağılım adaletsizliği ve eğitim eşitsizliği ile şiddet arasında yakın ilişki vardır. Bu nedenle Türkiye'deki eğitim ve ekonomik sorunların çözümlenmesi hayatidir.
Bu yaklaşım ışığında, eğitim ve ekonomik eşitsizliklerin giderilebileceği veya en azından azaltılabileceği ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulması gerekiyor. Hiç kuşku yok ki, hayata geçirilecek bu politikalar, bugüne kadar yurttaş onuruna yakışır bir yaşam sürmek için gereken eğitim ve ekonomik haklara ulaşamayan dışlanmış kesimleri öncelikle hedeflemelidir.
* Sağlık çalışanlarına yönelen şiddet eylemlerini önlemenin en etkin yollarından birisi ülkedeki siyasi otoritenin mevcut eylemlere karşı "sıfır tolerans" göstermesidir. Bu kapsamda sağlık çalışanlarına yönelen şiddeti önlemek için sağlık otoritesinin hekimleri hedef göstermemesi, sağlık alanında yaşanan sorunların sorumluları olarak sağlık çalışanlarını iddia etmemesi, aksine onların güvenliği sağlaması ve eylemler vuku bulduğunda da etkin cezai yaptırımlar uygulaması gereklidir.
Bu başlık altında Türk Tabipleri Birliği'nin hazırladığı ceza yasası taslağının ivedilikle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemine alınması gereklidir.
* Sağlık birimlerinde hekim/sağlık çalışanı ile hasta/hasta yakını arasında yaşanacak olası gerilimleri önleyecek mekânsal ve diğer önlemeler ivedilikle hayata geçirilmelidir. Bu önlemler arasında sayılabilecek kimi uygulamalar:
- Sağlık birimlerinin risk analizlerinin yapılması
- Sağlık çalışanlarına yönelen şiddetin kayıt altına alınabileceği, talep edenlere danışmanlık hizmetinin verileceği, 24 saat süreyle hizmet veren ücretsiz telefon ve sanal hat kurulmalı
- Alkol, ilaç ve madde bağımlılarının özel polikliniklerde hizmet sunulması
- Tüm bürokratik hasta işlemlerinin hasta ve hasta yakınlarının uhdesinden alınması
- Muayene, tetkik ve tedavi hizmetlerinde randevulu hizmet sunumu
- Birimlerde "Kırmızı Kod" butonu ve diafonun olması
- Çift kapılı muayene odaları, kilitli/bariyerli kapılar, alternatif çıkış yolları bulunması
- Sağlık birimlerinde "akıllı kart" uygulamasının yaygınlaştırılması
- Acil servise hasta yakınlarının alınmayacak biçimde organizasyonu
- Acil serviste 24 saat süreyle dört ana branştan hekimin bulunması
- Acil servis bünyesinde temel laboratuar ve görüntüleme hizmetlerinin sunulması
- Sağlık çalışanlarının kliniklerde asgari iki kişi nöbet tutması
- Sağlık birimlerinde gece boyu devriye ekiplerinin bulunması
- Uygun aydınlatma sağlanarak birimlerde kör ve karanlık bölgelerin olmaması
- Hekim ve hemşire dışı personel sayısının yeterli sayı ve nitelikte olması
- Tüm sağlık birimlerinde etkin çalışan danışma / bilgi aktarım birimlerinin olması
- Hastane güvenlik ekibinin sağlık çalışanlarının güvenliğinden de sorumlu olması
- Çalışanların 24 saat çalışma sonrasında zorunlu 11 saat izin hakkı olması
- Bekleme salonlarının ferah olması ve salonlarda müzik ve içecek ikramı bulunması
- Hekim başı hasta sayısının günlük azami 25 ile sınırlanması
- Sağlık birimlerinde çalışanlar için ortak dinlenme odalarının bulunması ve bu odalarda çalışanlara müzik, internet, kitap, dergi gibi olanakların sunulması
- Her sağlık biriminde yazılı ve sorumluları tanımlanmış biçimde şiddetten korunma programının oluşturulması
- Sağlık kurumlarında her ay tüm çalışanların, meslek örgütü ve sendika temsilcilerinin katılacağı "Sorunlar ve Çözüm Yolları" başlıklı toplantıların yapılması
- Sağlık birimlerinde "Çalışan Sağlığı ve İş Güvenliği Birimi" oluşturulması
* Şiddetin önlenmesi için ivedilikle sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi gereklidir. Şiddetten uzak bir sağlık ortamına kavuşabilmek için başta ikinci basamak kamu sağlık kurumları olmak üzere yaşanan yoğun hasta yükünün, uzun çalışma saatlerinin ve ekip barışını yok eden performans uygulamasının sonlandırılması, basamaklandırılmış bir sağlık sisteminin yürürlüğe geçirilmesi gereklidir.
* Hekimler başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının hasta ile etkin iletişim kurması pek çok şiddet eylemini başlamadan önlemenin bir yoludur. Ancak Türkiye'de bugün sürdürülen tıp eğitimi, hekimlerin iletişim ve sosyal becerilerine ciddi katkı sunmamakta ve hekimliği teknik bir noktaya indirgemektedir.
Oysa bir hekimin teorik bilgi birikimine felsefe, sosyoloji, halkla ilişkiler gibi beşeri disiplinlerin önemli oranda katkı yapması zorunludur. Bu bağlamda küresel çapta yaşanan sağlıkta dönüşüm ile uyumlu biçimde sadece hastalığa odaklanan, hastayı tedavi edilecek bir biyolojik organizmadan ibaret gören, insanı sosyal varlık olarak insani veçhelerini göz ardı ederek nesneleştiren bir tıp eğitimi yaklaşımı terk edilmelidir.
Hekimlere mezuniyet öncesi ve sonrası dönemde hasta ile etkin iletişim becerileri sağlayacak, kendilerini sosyal tıp ve hekimlik açısından yetkinleştirecek eğitim programları düzenlenmelidir. Öte yandan gerekli alt yapıdan ve eğitim alanında nitelikli insan gücünden yoksun tıp fakültelerinde sürdürülen tıp eğitimi sonlandırılmalıdır.
* Medyanın sağlık alanında yaşanan sorunlar hakkında sorumlu ve ilkeci yayınlık sergilemesi çok belirleyicidir. Bu çerçevede medya temsilcileri ile sağlık çalışanlarının örgütleri arasında yakın işbirliği gereklidir.
* Sağlık alanında dünyayı etkisi altına alan ekonomik liberalleşme dalgası bir yandan sağlığı alınır satılır bir meta haline getirirken, diğer yandan sağlık hizmetini sunanları da bir girişimci gibi, sürekli kârını maksimize etmeyi önceleyen bir "esnaf"a indirgiyor.
Bu yapı, özellikle performans benzeri uygulamaların da etkisiyle, hekimlerin hastaların sağlık sorunlarının aciliyetine göre değil de, onun ekonomik gücüne ya da hastalığının puanına göre yaklaşması gerektiğini talep ettiği için hasta-hekim ilişkisinin temelini sarsıyor.
Öte yandan, benzer bir dönüşüm geçirerek para kazanmayı öncelikli amaç olarak tanımlayan "sağlık işletmeleri" de, "Alo 184" hattı örneğinde olduğu gibi hasta haklarını müşteri memnuniyetine indirgiyor ve onu asıl bağlamından koparıyor.
Oysa insan, sadece ekonomik mübadelede bulunan "homo-economicus" değildir. Bu nedenle sağlık hizmet alanını ticarileştiren reform uygulamaları durdurulması ve hekim-hasta haklarının içeriği hak ettiği biçimde ticari kaygılardan azade, eşitlikçi bir zeminde, güven ilişkisi üzerine inşa edilmesi gereklidir. (OE/BA)
* Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi