Dünya ve ülkemiz iki yıla yaklaşan bir süredir yüzyılın en önemli pandemisi olan COVID-19 ile mücadele ediyor. Gerek Omicron varyantının artmış bulaşıcılık özelliği gerek kısıtlamaların azalması gerekse de sonbahar – kış döneminin etkisiyle dünya genelinde olgu sayılarında yeniden artış gözleniyor.
16 Ocak 2022 tarihi itibariyle tüm dünyada vaka sayısı 318 milyonu, yaşamını kaybedenlerin sayısı da resmi olarak 5 milyon 518 bini aştı. Günlük vaka sayısı aynı tarih itibariyle son 24 saatte 3 milyona ulaştı. Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığının resmi verilerine göre toplam vaka sayısı 9 milyon 482 bin ve ölüm sayısı 82 bini geçti. Her ne kadar 2020 yılına ait ölüm verileri açıklanmamış olsa da fazladan ölümlerin ülke geneline projeksiyonu 240 bini aştı.
Dünyada artış oranı yüzde 55
Dünya Sağlık Örgütü’nün 11 Ocak 2022 tarihinde yayınlanan son durum raporuna Avrupa kıtasında saptanan yeni vakalar son yedi günde yüzde 31 oranında artış gösterdi. Dünya genelinde ise vaka artış oranı yüzde 55’e ulaştı.
Söz konusu rapor verileri ABD, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya ve Hindistan’ın vaka sayısında ilk beş sırada yer aldığına işaret ediyor. Avrupa kıtasında en fazla vaka artışı Fransa, İngiltere ve İtalya’da olurken, ölümler Rusya Polanya ve Almanya’da saptandı.
Afrika ve Amerika kıtasında saptanan ölümlerde son yedi günde sırasıyla yüzde 84 ve yüzde 26’lık artış mevcut. Omicron varyantının ilk saptandığı ülke olan Güney Afrika’da ölümlerdeki artış oranı yüzde 176’dır. Benzer biçimde yüzde 88 oranında Omicron saptanan ABD’de son bir haftada yüzde 73 oranında ölümlerde artış gözlendi.
Türkiye’de haftalık vaka sayısı 100 binde 557’ye ulaşarak pandeminin başından bu yana geçen iki yıllık sürede ulaşılan 14-20 Nisan 2021 zirvesi de aşıldı.
Test pozitiflik oranı ise haftalık olarak yüzde 11’lik test sayısı artışıyla birlikte yüzde 18.4’e yükseldi.
15 Ağustos 2021 tarihinden itibaren haftalık bin kişiyi aşan vefat sayısı ne yazık ki düşürülemedi. Ocak ayının ilk 15 gününde resmi açıklanan veriler dikkate alındığında 2 bin 261 kişinin COVID-19 nedeniyle yaşamını yitirdiği görülüyor.
Son olarak son birkaç günde COVID-19 PCR incelemelerinde bir miktar artış yaşanmış olmakla birlikte Türkiye’de halen görece yetersiz oranda inceleme yapılıyor. Türkiye halen her 100 kişinin yaklaşık 4 tanesine PCR testi yaparken, bu oran Fransa’da 11, Portekiz’de 12, Birleşik Krallık’ta 17’dir.
Özetle; ülke genelinde salgının kontrol altına alınamamasına rağmen yetersiz PCR testi yapılmakta ve hızlı test gibi destekleyici tanı – tedavi unsurları uygulamaya konulmamış durumda.
Test ve aşılama
Dünya Sağlık Örgütü pandemiyi kontrol etmenin tek yolunun vakalara erken tanı konulması ve hastaların hızlı izolasyona alınması olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle hızlı sonuç veren ve bulaşıcılığı gösteren hızlı antijen testlerinin kullanılmaya başlaması gereklidir. Hızlı antijen testleri, pozitif vakaların hızlı izolasyona alınmasını sağlamanın yanı sıra mikrobiyoloji laboratuvarlarının üzerindeki taşınamaz yükü de hafifletecek olması bakımından değerlidir.
Öte yandan Omicron varyantının geçmiş varyantlardan bir farkının da çocuklar üzerindeki etkisi olduğu biliniyor. Amerikan Pediatri Akademisi geçtiğimiz hafta itibariyle vakaların yüzde 17,3'ünü çocukların oluşturduğunu ve hastaneye yatış oranının günlük olarak her 100 bin çocukta 1,13’e yükseldiğini açıkladı.
Her ne kadar pandeminin diğer verilerinde olduğu gibi bu konuda da Türkiye’ye ilişkin verileri bilmiyor olsak da varyantın çocuklar üzerindeki bu etkisinin salgının kontrol edilmesinin önünde de önemli bir engel taşıdığı bilim camiası tarafından ortaya konulmuş ve bu çerçevede Kasım 2021 tarihinde Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Pfizer-Biontech şirketi tarafından geliştirilen Comirnaty aşısını 5-11 yaş aralığı çocuklar için onaylamıştır. Yapılan araştırmalar söz konusu aşının dozunun erişkinlere verilen dozun üçte biri olmasına rağmen aynı oranda koruyucu olduğunu gösterdi.
Okulların açık kalması ve bu sayede birinci önceliğimiz olan eğitimin devamı ancak bu yaş grubunu yaygın olarak aşılamaktan geçtiği görülüyor. Ancak tüm çağrılara rağmen Türkiye’de bu yaş grubu aşılamasına henüz başlanmadı.
Bununla birlikte sevindirici bir bulgu olarak Omicron varyantınn Delta varyantına kıyasla iki kat daha fazla bulaştırıcı olmasına rağmen, Delta varyantına kıyasla üst solunum yollarını yetmiş kat daha fazla afinite gösterdiği ve Delta’nın aksine akciğer hücrelerinde on kat daha az/hafif tutulum yaptığı gösterildi. Bu durum tam aşılı ve özellikle hatırlatma dozu aşısı yapılmış kişilerde hastalığın şiddetinin az olması yönünden bir avantajdır. Ancak hastalığı geçirmemiş, aşısız ya da eksik aşılı kişilerde/toplumlarda hastalığın şiddetinin benzer biçimde az olacağına dair peşin hüküm vermenin doğru olmadığı dikkate alınmalı. Ayrıca Delta varyantına kıyasla daha yüksek bir bulaşma kapasitesi olması nedeniyle yeterince havalandırılamayan kapalı ortamlarda tıbbi maskeye kıyasla daha koruyucu olan N95 / FFP-2 tipi maskelerin kullanılması zorunlu hale gelmiştir.
Tüm bu bilimsel gerçeklere rağmen dünyanın pek çok ülkesinin aksine Türkiye’de test politikasının değiştirilmesi, aşılı ve aşısız kişilerden riskli ortamlar için istenen PCR zorunluluğunun kaldırılması ve izolasyon süresinin beş güne kadar kısaltılması ülkemizin Omicron sayesinde toplum bağışıklığına ulaşmayı hedeflediğini düşündürüyor.
Omicron varyantının kalıcı bir bağışıklık bırakıp bırakmayacağı bilinmiyor olmasına rağmen seçilen bu politikanın aşısız, eksik aşılı, çocuk ve yaşlı ya da ek hastalıkları nedeniyle aşı olmasına rağmen yeterince güçlü bağışıklık yanıt gösteremeyecekler için yıkıcı sonuçları olduğu aşikardır. Öte yandan Türkiye’de tam aşı oranının yüzde 61 düzeyindeki düşüklüğü ve hatırlatma dozlarının tamamlanmamış olmasının tercih edilen politikanın birey ve toplum sağlığı üzerine olan olumsuz etkisini potansiyelize edeceği görülmelidir.
Birleşik Arap Emirlikleri, Küba, Portekiz ve Şili’nin yüzde 90; ABD, Birleşik Krallık, Brezilya, Fransa, İtalya ve İspanya’nın ise yüzde 75’leri aşan bir aşılama oranına eriştiği dikkate alındığında; Türkiye’nin bu ülkelere kıyasla daha düşük aşılama oranına sahip olması dikkate alınarak pandemi kontrol stratejisinin geliştirilmesi zaruridir.
Öneriler
* Türkiye’nin pandemi politikası düşük aşılama oranı dikkate alınarak halk sağlığı önlemleriyle birlikte kurgulanmalıdır. Amaç herkesin Omicron’la hastalanarak toplum bağışıklığına ulaşması yerine mümkün olan en az hastalık ve ölümle dalganın atlatılması olmalıdır.
* Başta ev içi ve sağlık sektörü olmak üzere işyerlerinde temaslı taramasına özen gösterilmeli, etkili bir filyasyon programı hayata geçirilmelidir.
* Kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunabilecek çok sayıda kişiyi enfekte etme olasılığı olan pozitif vakaların tespit edilmesi için bu ortamlara girecek kişilerin hızlı testler başta olmak üzere uygun testlerle SARS-CoV-2 varlığı açısından taranması gereklidir.
* Uygulamaya konulan son değişikliklerin aşı tereddütünü arttırdığı dikkate alınarak etkin, kaygıları azaltmaya yönelik, hedef grupları dikkate alan ve gruplara özgünleştirilmiş çok dilli bir aşılama kampanyası şekillendirilmelidir.
* Ülkemizin aşı üreten bir ülke haline dönüşmesini sağlayan Turkovac aşısı hakkındaki tüm faz verileri bilimsel bir rapor olarak kamuoyunun erişimine sunulmalı, aşının Omicron varyantı üzerine olan etkisi ortaya konuluncaya kadar mRNA (Comrinaty) aşılamasına ağırlık verilmelidir.
* Özellikle Omicron varyantının damlacık enfeksiyonun yanı sıra havayolu ile de bulaştığı dikkate alınarak havalandırma etkin biçimde sağlanmalı, okullar başta olmak üzere kalabalık ortamlar karbondioksit monitörizasyonu ile izlenmeli ve kapalı ortamlarda çalışanlar için N95-FFP2 maskeler çalışan sağlığının bir parçası olarak işverenlerce ücretsiz olarak temin edilmelidir.
* Yazıda geçen grafiklerin kullanımına izin veren Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz’a teşekkür ederiz.
(NA/OE/AS)