Rojava Devrimi'nin üçüncü yıl dönümü nedeniyle Suruç’ta (Pirsus) gerçekleşecek kutlamalar için aldığım daveti büyük bir heyecanla karşılamış ve orada olacağımı belirtmiştim. Kobanê'nin IŞİD'ten temizlenmesi sürecini herkes gibi ben de aralıklarla gittiğim sınır bölgesinde halkımızla birlikte takip etmiştim.
Son olarak Kobanê'ye geçmiş ve bu büyük direnişin heyecanını savaşçılarla birlikte yaşama şansını bulmuştum. Hayatlarını ortaya koyarak büyük bir direniş sergileyen savaşçılarla sohbetler etmiş ve birlikte şarkılar söylemiştik.
Kobanê'nin IŞİD'ten temizlendiği gün büyük bir sevinç ve coşkuyla oradan ayrılmıştım. Bu büyük devrimin sevincini daha sonra Güney Kürdistan’ın Kerkük cephesine taşıma fırsatım oldu.
Kısaca, Rojava Devrimi ile son üç yıl boyunca yürekten bir bağlılık duygusu içinde oldum. Rojava’da yaşananların yakın tanığı olmakla birlikte ortaya çıkan kazanımların ne ölçüde değerli olduğunu anlama durumundaydım.
Kadınlar başta olmak üzere Rojava halkının canı ve kanıyla kazandığı bu devrimin son yüzyılın en büyük devrimi olarak kabul görmesi gerektiğine inandım ve bu inancımı gittiğim her platformda dile getirdim.
19 Temmuz akşamı şarkılar söyleyecektik
Devrimin üçüncü yıl dönümünde yaşadığım bu heyecanı 19 Temmuz akşamı Suruç Meydanı'ndaki etkinlikte şarkılar söyleyerek kutlamış olacaktım; bunun sevinciyle İstanbul'dan Antep Havaalanı'na indim.
Havaalanında beni Suruç Belediyesi Eşbaşkanı arkadaşımız İbrahim Uğurlu karşıladı. Kobanê direnişi sürecinde sevgili İbrahim Uğurlu ile yoğun bir temasımız olmuş ve birçok kez köydeki evinde bizi ağırlamıştı. Kendisine son durumlarla ilgili sorular yönelttiğimde verdiği yanıtlarla gerginliğini gizlememişti. İbrahim arkadaşımızla bir saatlik bir yolculuk sonrası Suruç’a vardık.
İlk durağımız Amara Kültür Merkezi olmuştu.
Amara Kültür Merkezi'nde bizi Kültür Merkezi yöneticileri ve Diyarbakır’da aynı etkinlikte yer alacak olan sevgili sanatçı dostum Bülent Turan karşıladı.
Bir gün sonra bombanın patladığı o yerde derin bir sohbete dalmıştık. Kobanê direnişi, Rojava Devrimi ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) IŞİD bağlantısı ana konumuzdu.
İlginçtir, üzerinde durduğumuz diğer bir konu da IŞİD'in akşam gerçekleşecek etkinliğe dönük bir intihar saldırısında bulunabileceği ihtimaliydi. Bu konuda gerekli önlemlerin alınmış olduğunu ve yine de dikkat edilmesi gerektiği belirtildi.
Bu arada, aynı gün içinde gelmeye başlayan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) grubundan söz edildi. 300 kişi olacakları ve bu arkadaşlarımızın Kobanê'yi yeniden inşa süreci kapsamında dört gün sürecek bir çalışma yapacakları söyleniyordu.
Kobanê'ye geçmek için izin istedikleri ancak yetkililerin bu konudaki yaklaşımlarının olumsuz olduğu belirtiliyordu. Geçişlerine kesinlikle izin verilemeyeceğini, yollarda oluşturulan arama noktalarından da anlamak mümkündü.
Bu sohbetimizin ardından kutlamalar için Amara Kültür Merkezi'nden ayrıldık. Belediye Meydanı'na vardığımızda kitle kutlamalar için toplanmaya başlamıştı.
Yoğun bir katılım vardı ve herkes etkinliğin başlaması için Kobanê Kantonu yöneticilerini ziyaretten dönecek olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ı bekliyordu.
Sayın Yüksekdağ’ın gelişiyle birlikte etkinlik başladı. Uzun bir konuşma gerçekleştirdi ve bu konuşması yoğun bir ilgiyle karşılandı. "Sizler sırtınızı IŞİD denen vahşi bir yapıya dayandırıyorsanız biz de YPG, YPJ ve PYD’ye sırtımızı dayıyoruz" sözleri aynı akşam sosyal medyada da en çok konuşulan konu olmuştu.
Saldırı ihtimaliyle sahneden erken indim
Figen Yüksekdağ’ın ardından Bülent Turan sahne almış ve alandaki kitleyle şarkılarını paylaşmıştı. Sahne sırası bana geldiğinde karanlık çökmeye başlamıştı.
Sahneye çıkmadan önce ilginç bir uyarıyla karşılaştım. Bu uyarı IŞİD’in alana yönelik bir saldırıda bulunabileceği yönündeydi. Uyarıyı yapan arkadaşımıza bu konuda yapılacak bir şey olmadığını ancak programımı uzun tutmamaya çalışacağımı belirtmiştim. Öyle de yaptım ve sadece yarım saat kadar sahnede kaldım.
Gergin bir kutlamaydı ve o akşam herhangi bir saldırının gerçekleşmemesiyle rahatlamıştık. Bir gün sonra Kobanê'ye geçmek üzere gelen SGDF’li genç arkadaşlarımızla ayaküstü sohbetimiz oldu. Sabah Kobanê'ye geçmek istediklerini ve İstanbul başta olmak üzere birçok kentten gelecek olan diğer arkadaşlarının beklendiğini ifade ettiler.
Kendilerine geçiş için yetkililerin izin vermeyebileceklerini belirtmiştim. Ancak gelişlerinin ve geliş amaçlarının son derece anlamlı olduğunu söyledim. Kendilerine sabah Kobanê'ye bir taziye ziyaretinde bulunacağımızı söyleyerek ayrılmıştım.
Geceyi Belediye Eşbaşkanı arkadaşımız İbrahim Uğurlu’nun evinde geçirmek üzere alandan ayrıldık. O akşam gittiğimiz evde SGDF’li arkadaşlarımızın konusu vardı. Yetkili arkadaşlarımız kendilerine nasıl yardımcı olabileceklerini konuşuyordu.
Sabah uyandıktan sonra belediyeye gittik ve Kobanê geçişimiz için gerekli izinlerin alınması çalışmalarını başlattık. İzin çıktığında saat 11:00'i bulmuştu ve hemen Kobanê'ye hareket ettik.
Heyetimizde Suruç Belediye Eş Başkanı, Urfa DBP Eş Başkanı ve diğer yetkili arkadaşlarımız vardı. Sınıra vardığımızda topraklarına geçmeyi bekleyen yüzlerce Kobanêli ile karşılaştık. Kavurucu güneşin altında bekleyen bu insanların geçişlerine izin verilmiyordu.
Acıyı Kobanê'de hissettik
Kobanê'de bizi Kanton yetkilileri karşıladı. Girişte dikkatimi çeken, Kobanê'deki insan ve araç kalabalığı olmuştu. Üç ay önce bıraktığım, savaşın esir aldığı Kobanê'den eser kalmamış ve yaşayan bir kent hayatıyla karşılaşmıştım.
Daha önce savaşçıların eşliğinde gezdiğimiz sokaklardan geçerek Kanton misafirhanesine vardık. Tam oturmak ve çay içmek üzereyken Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Başkanı arkadaşımızın telefonu çaldı.
"Eyvah" diyen çıkışının ardından, "Amara Kültür Merkezi'nde bomba patlamış, sayısız ölü var” demesiyle derin bir acı ve şok yaşadık. Hemen araçlara binerek yeniden Suruç yolunu tuttuk. 20 dakika sonra Kültür Merkezinin önündeydik.
Kültür Merkezinin önünde toplanmış kalabalığı yararak kendimizi bahçeye attık. Bahçeye girdiğimizde dehşetin fotoğrafıyla karşılaştık. Tam bir vahşet görüntüsü… Etrafa yayılmış insan cesetleriyle karşılaştık.
Kobanê ile dayanışmak ve "yeniden inşa" çalışmalarına katkı sunmak amacıyla gelmiş bulunan o genç insanların cansız ve parçalanmış bedenleriyle karşılaşmak ölümden beterdi.
Çaresizce olduğumuz yere yığılıp ağlamaktan başka yapılacak bir şey yoktu. Kitapları ve Kobanêli çocuklarla paylaşmak için getirdikleri oyuncakların yerleştirildiği torbalar orta yerde duruyordu. IŞİD barbarlığının kararttığı coğrafyamızın aydınlık yüzüydü her biri.
Arın Mirkan, Kader Ortakaya, Sibel Bulut ve daha onlarcası... Kobanê topraklarında şehit düşenlerin yoldaşlarının anısını yaşatacaklarına yemin ederken olmuştu her şey.
Suruç’ta Amara Kültür Merkezi'nin bahçesinde toplanan SGDF’li bu gençlerle sohbet ederken, "Kobanê hepimizin aydınlık geleceğini temsil ediyor ve bu yüzden buradayız" demişlerdi. İnsanlık düşmanı katiller onlara bu hayali çok görmüş ve acımamışlardı.
AKP zihniyeti sorumlu
Art arda gelen ambulanslar hastanelere yaralı taşırken, genç bedenlerin üzerini bulduğumuz gazetelerle kapatmaya çalışıyorduk. Özgür bir gelecek, kardeşçe bir yaşam hayalleriyle dolu gencecik hayatlar, acımasızca ve alçakça yok edilmişti.
Hayallerinin peşinde Kobanê'ye koşan bu gençlerimizin katili hiç kuşku yok ki, ülkemizi savaşa boğan ve IŞİD’in arka cephesi gibi çalışan mevcut AKP zihniyetiydi. Kol kanat gerdikleri IŞİD ile geliştirdikleri karanlık ilişkiler Diyarbakır’dan sonra Suruç’ta büyük bir kıyımın sebebi olmuştu.
Halklarımızın bir arada yaşama iradesini kırmaya dönük gerçekleşen bu vahşi katliamın faili belliydi. Geliştirdikleri yalan ve sahte söylemlerinin aksine ortaya çıkan bu vahşetle vermek istedikleri mesaj belliydi. Bir kültür merkezini ölüm merkezine dönüştüren zihniyetin ülkemizde barış ve çözüm iradesini hedef alan hamleleri her şeyi açıklamaya yetiyor.
Hiçbir şey yaşadığımız bu büyük acıyı dindirmeye yetmez. Katledilen gençlerimiz, umudun gerçek temsilcisiydiler. Yaşamını yitiren bütün yoldaşlarımızı, kardeşlerimizi hatırlayacak, hatırlatacağız.
AKP'nin çılgın projesi: Savaş
Onlarca canımızın acısı henüz taptazeyken ülkemizi yeniden bir savaş çılgınlığının ortasında bulduk. AKP, hayata geçirdiği savaş konsepti ile 7 Haziran'da kazanan, birleşen herkesi hedef alıyor.
Ülkeyi, sözümona Halkları Demokratik Partisi'ni (HDP) de sorumlu tutacağı bir çatışmalı atmosferin ardından erken seçime götürmeyi, böylece 7 Haziran yenilgisini zafere dönüştürmeyi planlıyor.
Ne kadar suçu günahı varsa, dile getirildiğinde "sandıktan ben çıktım" diyen AKP-Erdoğan, sonuçtan memnun kalmayınca ne demokrasi ne “çözüm süreci” dinledi; gerillaya ve halka bombalarla, gözaltı-tutuklamalarla saldırdı.
AKP'nin savaş kararı, uluslararası alanda da tepki toplayacak gibi. En güncel örnek olarak; Times gazetesi, AKP'nin gerillaya yönelik bombardıman kararını "Türkiye'nin PKK hedeflerini vurması delilik" diye ele alıp, Erdoğan'ın derhal geri adım atmasını öneriyor.
On yıllardır gerillanın savaş yoluyla bitirilemeyeceği, halkın bu tatbikler ile sinmeyeceği görülmeli. Türk devleti deneyimlerden ders çıkaramayacak kadar tembel, çapsız politikalar izliyor.
AKP'yi savaş kararına iten, onun gücünü kıran en önemli örnek, 7 Haziran'daki hamleydi; halkların birlik hamlesiydi. AKP'nin kararından nedamet duymasını sağlayacak formül hala geçerliliğini koruyor. Bütün halk ve inançlar, emekçiler, demokrasi güçleri, aydınlar savaş konseptine karşı mücadelesini de, birliğini de güçlendirmeli. (FT/AS)