Ece Ayhan uzun süre görmezden gelindi. Bir nevi sansür uygulandı. Devletin değil, onun uzlaşmaz tutumundan tedirgin olan ebebiyat çevrelerinin, eleştirmenlerin, antoloji hazırlayanların görünmez sansürüydü. Kemalizmi, sosyalizm olarak yutturmaya çalışan aydınların kendi korkularının sansürü.
Bu sansür nedeni ile uzun süre Ayhan'ın şiiri saklı kaldı. Çeşitli konulardaki görüşleri bilinmedi. Ta ki 90'lı yıllara gelene kadar. Bu yıllar sınırlı da olsa kafalardaki karakolların yıkıldığı, tabulara dokunulduğu yıllardı.
Bu yıllarda Ece Ayhan'ın ismi dergilerde, gazetelerde görülmeye başlandı. Kendisi ile sıkı sıkı röportajlar yapıldı. Şiir ve edebiyat dergileri kapak konusunu Ece Ayhan'a ayırmaya başladılar.
Ayhan yaşamının hiçbir döneminde popüler olmak uğruna, kimseye taviz vermedi. Ne devlete, ne de daha alttaki küçük iktidarlara.
Aksine hep İktidarın (iktidarların) amansız bir eleştirmeni olarak kaldı.
Ece Ayhan, iktidarın her türüne karşıydı. O'nu farklı kılan da budur.
Örneğin, "Öğretmenleri sevmem. Çocukları sınıfta bırakırlar. Düzenle şu ya da bu şekilde uyuşmadır bu" der.
Babaları da sevmez. Bir söyleşisinde şöyle der: "Gerçeklikte, 'baba'lar, 'baba' kavramı sonunda öldürülmek içindir de... Ben bugün 1985'de kursaydım şöyle kurardım o dizeyi: "Babalar babalıktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler".*
Ece Ayhan kendi şiirinin fazla övülmesini de istemez, sevmez. Çünkü bu da bir anlamda iktidar olmaktır.
"Bilmem meramımı anlatabiliyor muyum? Şiirimin hiçbir zaman iktidara geçmesini istemiyorum, istemem ben. (Ece Ayhan, Sivil Denemeler Kara s. 68 YKY)
Ayhan'a göre Osmanlı'dan bu güne bütün tarih sarışınlarca** ve ters yazılmıştır. Her fırsatta bu terslikleri gösterir. Kendi deyimi ile "çomak sokar." Resmi tarihin sınırlarını zorlayan bilim insanlarını sever.
Şiir fukaralıkta doğar
Şimdilerde İkinci Yeni denince, akla onun ismi geliyor. Ama o kendisi ile yapılan bütün görüşmelerde başka isimler gösteriyordu. Özellikle de Cemal Süreya'nın, Sezai Karakoç'un ismini. Ece Ayhan, "Anadolu denilen bozkırın" bütün sorunlarıyla kafa yordu. Tarih, sosyoloji, resim, müzik ve sinema. Bu konuları uzmanlarına taş çıkartacak kadar kurcaladı. Kafa yorduğu konuların başında doğal olarak şiir gelir. Özellikle de İkinci Yeni.
Ayhan, İkinci Yeni'yi Türkiye'nin ilk ve tek sivil şiir akımı olarak niteler.
Bu akımlarla birlikte şair vizesi almak için, Cumhuriyet ve Atatürk şiiri yazma kuralı sona ermiştir. İkinci Yeni ile birlikte şiire aşk, erotizm, kadın, birey, eşcinsellik ve azınlıklar girmiştir.
Bir ortak özellik daha, Ece Ayhan döne döne vurgular. İkinci Yeni'nin en önemli isimleri parasız yatılı olarak okumuşlardır. Yani ortak payda fukaralıktır. Ece Ayhan'a göre her iyi şey fukaralıkta doğdu. Özellikle şiir.
Parasız yatılıların en parasızı da Ece Ayhan'dır.
Bütün ömrünce hastalıklarla uğraştı. Evsiz yaşadı. Ama o her fırsıta şiirden söz etti. Başka neden söz edebilirdi ki "dünyada aşktan ve şiirden başka bir şey yoktur" diyen biri. Ve işte o Ece Ayhan 10 senedir yok.
* Ece Ayhan, Mor Külhani adlı şiirine gönderme yapıyor. Şiirde orijinal dize şöyle: "Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler".
** "Yalnız Kardeşçe" adlı kitabında bu yargısının anlamını soran İlhan Berk'e verdiği yanıtı şöyle aktarır: "Bir de 'karaşınlar'a soralım bakalım bu soruyu; onlar buna ne diyecekler? 'Evet, sarışınlar yazmıştır tarihi! Hem de karaşınlar üzerine, karaşınlara değgin!' Söylenmeyen, söyletilmeyen bir başat renk vardır tüm tarihte; 'iktidar sarısı'."