Geçtiğimiz günlerde Roj TV'de bir programa katılan ve bu arada kimi Kürt çevreleri ile temasta bulunan Ragıp Duran, Türkiye'ye döndükten sonra, Kürdistan federe devleti ve Türkiye'de Kürt sorunu ile ilgili analizlerini içeren bir yazı yayınladı.
Güney Kürdistan'daki oluşumla ilgili bilinen görüşlerine tekrarlayan Duran, Türkiye'de Kürt sorununun çözümü ile ilgili hayli karamsar bir tablo çizdi.
Ragıp Duran, başından beri Kürt hareketini yakından takip eden, gelişmeler ve Kürt hakları konusunda hassasiyeti bilinen bir gazeteci ve analist. Bu yüzden söyledikleri önemli. Kürt Federe Devletine karşı tutumu, Türkiye'de Kürt sorununun çözümünü de etkileyeceği için tartışılmayı hak ediyor.
Duran'ın görüşlerini şöyle özetlemek mümkün:
* Kürt sorunu globalleşti.
* Ankara ve PKK sorunu çözmeden uzak.
* Sorunun çözüm anahtarı ABD'nin elinde.
* ABD Irak'ta bir çıkmazda.
* Bu durum sorununun çözümünü zorlaştırıyor.
* Kürt Federe Devleti, ABD işgalinin doğurdan bir ürünüdür.
* Bu durum Kürt çevrelerinde ABD işgali konusunda, olağanüstü bir duyarsızlık yaratmıştır.
* İşgal altında federalizm ve özgürlük mümkün değildir.
İsterseniz sondan başlayarak bu tespitlerin altını tersten çizelim. Kürt federe devletinin ABD işgali ile birlikte ortaya çıktığı ve geliştiği yadsınamaz bir gerçek. Bu olgunun Kürt çevrelerinde, ABD işgali konusunda bir miyopi yaratığı da doğru. Ama sorunu bu kadarla söyleyip bırakırsak, sadece bir yanından söz etmiş oluruz.
Irak'taki Kürtler nerede ise yarım asırdan beri hakları için mücadele ediyor. ABD Körfez'e gelmeden ve askerlerini Irak topraklarına çıkarmadan çok önce, Irak Kürdistanı'nın dağlarında peşmergeler vardı. Bu süre zarfında zaman zaman Bağdat'ta ki iktidar sahipleri ile uzlaşma sağlandı. Kürt bölgesinin özerkliği kabul edildi ve Irak anayasasında yer aldı. Ancak bu anlaşmalar yine Bağdat tarafından çiğnendi. Kürtler yine dağlara sığınmak zorunda kaldılar.
ABD işgali Iraklı Kürtler tarafından sevinçle karşılandı ve bu bir Kürt oluşumuna yol açtı. Ama açıktır ki işgal, Kürtler için bir işgal anlamına gelmiyordu. Yani o kadar ABD askeri Kürtler için federe bir devlet oluşturmak için yollara düşmedi. ABD tekellerinin bölgedeki çıkarlarını güvenceye almak, rakip güçlerin etkisini kırmak için Irak işgal edildi. Aslında tekrar etmeye gerek yok bu gerçekleri ama bu işgal açıkça Büyük Ortadoğu planının bir parçası.
Bu plan çerçevesinde bölgedeki Kürt kuvvetleri ile ABD'nin yolları kesişti ve Kürtler bu durumdan yararlandı, yararlanmaya çalışıyorlar. Belki bu süreç Irak'ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasıyla bile sonuçlanabilir. Tabii bu arada Şiiler ve Sünniler de kendi devletlerini kuracaklardır. Hatta bazı gözlemciler, bunun kaçınılmaz bir sonuç olacağı konusunda hem fikir.
Aslında, Kürt Federe Devletini ortaya çıkış koşulları ile, Irak devletini doğuş koşulları birbirine çok benziyor. I. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Irak diye bir ülke veya devlet mevcut değildi. Osmanlı Devleti yenilince, bölge savaşın galiplerinin, yani İngilizlerin denetimine girdi. İngilizler önce doğrudan bölgeyi yönetmeye çalıştı. Halkın tepkisi üzerine ve bazı isyanlardan sonra, peygamber soyundan gelen Kral Faysal başa getirildi. 1930 yılında Irak ve İngiltere arasında, Irak'ın bağımsızlığını tanıyan bir antlaşma imzalandı. 1932 yılında ise Irak Milletler Cemiyetine üye olarak kabul edildi. Ortadoğu'da başka bir çok devlet İngilizlerin ve Fransızların masa başında anlaşması ile doğdu.
Peki durum bu ise, ABD işgaline sesiz mi kalmak gerekiyordu? Bir kere ABD'nin hangi gerekçe ile olursa olsun Irak'a müdahale etmeye hakkı yoktur. Ama bu yukarıda da belirttiğim gibi, Kürtler'in istemi dışında gerçekleşmiştir. Gerekçesi bir yana, bahanesi bile Kürtler değildir. O zaman güneyli güçleri soldan eleştirenler, Kürtlerin Saddam Hüseyin'le birlikte ABD işgaline karşı direnmesini mi bekliyorlardı? Eğer bunun yanıtı "evet"se ABD'ye karşı oluşacak böyle bir ittifakın koşulları var mıydı? Kaldı ki her ittifak asgari ölçüde eşitliği ve demokrasiyi gerektirir.
Gelişmeleri az çok izleyen ve vicdan sahibi olan herkes böyle bir ittifakın temelinin Irak yönetimi tarafından defalarca dinamitlendiğini; değil Kürtlerin, Arapların bile ABD işgaline karşı ittifak yapmadığını bilir. Saddam Hüseyin'in Kürtler hakkındaki halisane planları da yargılanması sırasında ortaya döküldü.
Ayrıca siyasi bir gücün nasıl bir tavır alacağı dışsal koşulara bağlı olduğu kadar onun sınıfsal karakterine de bağlıdır. Irak'ta ki Kürt güçleri, sınıfsal konumlarından dolayı daha devrimci bir tutum almadılar. Hatta Celal Talabani işi ABD askerlerinin cezaevlerindeki işkencelerini masum göstermeye kadar da vardırdı.
Kürt yönetimini beğeniriz yada beğenmeyiz. İzledikleri politikaları bir bütün olarak bile eleştirebiliriz. Başka uluslar gibi Kürtlerin de devlet kurma hakkı varsa, bu bizim mutlak bir şekilde beğendiğimiz bir devlet olmak zorunda değildir. Kaldı ki fiili bir durum olarak bir Kürt federe devleti var ortada, buna karşı tavrımız eleştirel bir dostluk mu olmalı?
Çelişkili görünse bile bence doğru tutum, hem ABD'nin Irak işgaline karşı çıkmak, hem de Kürtlerin devletleşmelerini desteklemektir. Ancak, bu durum Kürt yönetimini her türlü eleştiriden muaf ve kutsal kılmamalıdır. Eşitsizlik, adaletsizlik ve özgürlükler sorunu bir Kürt devletinde de yaşanacaktır, bu gün bile belli ölçülerde yaşanıyor. Tutumumuz, bugün diğer devletlere karşı ne ise o olacaktır. Tersi bir yaklaşım her ulusa tanınan ve her ulusun kullandığı bir hakkı Kürtlerden esirgemek anlamına gelecektir.
Güneyde federe bir Kürt devletinin ortaya çıkması, hem Arap kamuoyunda, hem de Türk kamuoyunda Kürtlere karşı bir antipatinin gelişmesine yol açmıştır. Türkiye'deki milliyetçi yükselişin önemli bir nedeni de bölgede bir Kürt federe devletinin oluşmasıdır. Bu yapı konusunda net olmamak, milliyetçiliğin daha da yükselmesine katkıda bulunacaktır. Bu da Türkiye'de ki Kürt sorununun çözümü için uygun bir atmosfer oluşmasına engel olacaktır.
Aynı durum Kürtler içinde söz konusudur. ABD işgali ve ABD'nin bölgeye dair planlarına karşı net bir tutma sahip olmamak, Kürtler içinde milliyetçiliği geliştirdiği gibi, diğer halklarda da Kürt antipatisini gelişmesine hizmet edecektir.
Yerel çözüm hala mümkün
Kürt sorununun geçtiğimiz yıllara göre daha çok globalleştiği görüşüne katılıyorum. Ama bu evreden dönmek ve sorunu Türkiye sınırları içinde çözmek mümkündür. Devlet bazı adımlar atmasa, çözümü yakalamak tabii ki güç.
Ancak Kürtlerin ve Türklerin bu sorunu çözmek için gerekli olan entelektüel ve siyasi birikime sahip olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Duran'ın adres olarak gösterdiği güçlerde bazı değişme ve dönüşümlerin mümkün olduğu/olacağı umudunu hala koruyorum.
Ateşkes bir fırsattır.Devletin buna yanıt vermemesi umutsuzluk yaratmamalıdır. Bu süreçte belki devlet dışı ve sorunun demokratik çözümden yana güçlerin daha çok devreye girmesi gerekiyor. Önemli olan ateşkesin sürmesi ve yeni kayıpların olmamasıdır.
Demokratik Toplum Partisi'ne bu süreçte çok iş düşüyor. Görüldüğü kadar bu parti gücü oranında bu sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor. Demokratik güçlerin ve sol partilerin de güçleri oranında devreye girmesi gerekir. Evet DTP'lileri meclis başkanı bile kabul etmedi ama Kürtler Ankara'da davetsiz misafir gibi kalmamalıydılar.
Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Emeğin Partisi ve diğer partilerin Ankara'da birer genel merkez binaları var. Bu partiler Bülent Arınç'ın görüşmeyi reddettiği noktada devreye girmeliydi ve Türk halkın temsilcileri olarak Kürt temsilcilere ellerini uzatmalıydılar. Genel merkezlerine davet edip bir çay ikram etmeliydiler. Bu anti-çözümcülere verilmiş şık bir yanıt, Kürt meselesinin çözümü için oluşturulmak istenen yeni dil için de naif bir örnek olurdu. Bunlar küçük adımlar. Hatta bazı büyük siyasetçilere gülünç bile gelebilir. Ama sorun böyle iğne ile kuyu kazılarak aşılacak bir yere gelmiştir.
Küçük adımların ve yaratılacak bir tartışma ortamının sorunun çözümüne ve iki halkın dostluğuna katkıda bulunacağına inanıyorum. Tersi gelişmeler Ragıp Duran'ın endişelerini haklı çıkaracaktır. Sorun daha çok uluslararası alana çekilecek, çözümü mümkün olsa bile, iki halkın dostluğu derin yaralar alacaktır.(HK/EÜ)