Tabii öyle reyting ayarlamasına, tiraj patlamasına kulak asmayız, notumuzu verir, bir köşeye kaydederiz... Siz sevgili karilere bu notlardan aktaracağım...
Fikir Suçlusu Altemur Kılıç
Şimdi efendim... Geçen gece uyuyakalmışım, gözümü açtığımda şöyle üzerimden şeytanları kışkışlarken, Haber Türk kanalındaki yazı gözüme ilişti.... "Fikir Suçlusu Altemur Kılıç", "hangi fikrin suçlusu ki bu garip?" demiş bulundum. Sonra olay anlaşıldı, Altemur Bey, Haber Türk'e telefonla görüş verirken Bülent Arınç'ın Meclis Başkanı seçilmesinden sonra eşinin türbanlı olmasına kimsenin karışamayacağı mealinden sözü üzerine "Alışamayacağım" diye bir söz sarf etmiş Bunun üzerine Türkiye gazetesinin patronu da ondan yazılarına ara vermesini istemiş. Neyse kadın spikerle, Altemur Bey arasındaki diyalog daha dikkat çekici size onu aktarayım.
- Altemur Bey sizi ne üzdü?
- Efendim ben, Enver Bey'i üzdüğüm için üzüldüm. Pek nazik, muhterem bir beydir ama benim de belli bir şahsiyetim var
- Üzüldüm diyorsunuz başka hangi duygular içindesiniz?
- Tabii insanın haftada üç gün köşe yazdığı yeri bırakması belli bir boşluk bırakıyor ama ona alışacağım, şahsiyetim söz konusuydu...
- Daha önce böyle bir şey başınıza gelmiş miydi?
- Bir kere rahmetli Kemal Ilıcak beni Tercüman Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni yapmıştı, o zaman Nazlı Ilıcak'ın geri dönmesi söz konusu olunca ben şahsiyetli bir şekilde görevimden ayrılmıştım.
- Peki Türkiye Gazetesi'nden sizi aradılar mı?
- Ben öğleden sonra evde yoktum, evdeki hizmetli de not almamış, ama şimdiye kadar aramadılar..
Sohbet böyle devam etti, sevgili kariler... Bugünlerde gazetelerde AKP'liler tartışılıyor biliyorsunuz. AKP'lilerin eşlerinin türbanlı olduğunu, aile efradına Sümeyya, Hayrunisa, Büşra, Kübra gibi dince pek manalı isimlerin verildiğini gazetelerden okuduk. Bu isim meselesi o kadar önemli ki, Can Dündar Bey, bir önceki hükümetteki isimlerin (tabii eşler, çocuklar da dahil) pek modern ve Türkiye'nin batıya açılan yüzü olduğunu, oysa şimdi durumun değiştiğini yazdı. Sonuç olarak Can Bey'e göre Türkiye geleneksel bir yapıya bürünüyormuş. Bizim küçük oğlanın kulağına isminin okunduğu günü hatırlıyorum, rahmetli dedesi Müniiiiiiiiiir diye bağırdıkça zavallıcık gözlerini kocaman kocaman açmıştı, tevekkeli o günden yavrucak kaderinin ne olacağını bilmiş demek ki. Keşke çocuğa Berke Can ismini koysaydık da Avrupa kapılarını o gün ardına kadar açsaydık, cahillik işte!
" Sınır Tanımayan Yalaka Gazeteciler"
Efendim.... Milliyet Gazetesi'nde Melih Aşık yazdı geçen gün... Yalakalıkta Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü kurulsa amma çok üyesi olur diyerek, medyanın Tayyip Erdoğan'ı yere göğe sığdıramayışına anlam veremiyormuş Melih Aşık. Hatta bir mizah dergisinden 'Tayyip Bey olmasaydı şimdi biz sömürgeydik' cümlesini alıntılayarak olayın hangi boyutlara varabileceğine dikkat çekmiş Melih Bey. Henüz o kadar aleni olmasa da gazetelerin borsa sayfası , arka sayfası ve spor sayfası hariç AKP tarafından bir süreliğine tapulanmış gözüküyor.... Doğal olarak köşe yazılarına da sirayet eden bu durumun en ilginç örneğini Ertuğrul Özkök verdi. Bir Gazetecinin Dalgalı Serüveni başlıklı yazısında şunları söyledi Ertuğrul Bey.
.... Kötü niyetliler AKP'nin iktidara geldiğini gördüğü için böyle yazıyor dediler. İyi niyetliler ise Erdoğan'ın değiştiğine inandığım için beni 'saflıkla' eleştirdiler.
"Çok sevdiğim bir gazeteci arkadaşım bir gün bana 'yazı yazarken kendini hiç korumuyorsun'demişti. Doğru, hiç korumuyorum. Çünkü kendimi bildiğimden beri hep 'durumlarla' ilgili düşündüm ve yaşadım... Bir gün çıktım 'içinde insan heyecanı olamayan sosyoloji toplumu anlayamaz' dedim. Özal'a tavırlıydım. Ama yaptıklarını gördükten ve özellikle de tanıdıktan sonra onu çok sevdim"... Lafın Özal'a geleceği gidişinden belliydi, kendini korumayı bilmeyen köşe yazarı Ertuğrul Bey'de gizli bir şekilde Özal dönemiyle (O olmasaydı biz şimdi yarı sömürgeydik) AKP arasında ilişki kuruyor ki, bu yakıştırma medyada şu günlerde pek revaçta. Tabii Ertuğrul Bey'in 'özellikle yakından tanıdıktan sonra' cümlesine dikkat kesilmişsinizdir.
Bilirsiniz, 'devletin etkin yerlerinden aldığımız bilgiler' demekle de savuşturma olmaz, gazetecilik ciddi iş, Tayyip'le olmadı, Abdullah Gül'le bir akşam taamına oturmak lazım, ne yerler, ne içer, neye kızarlar bilmek lazım, eski bir politikacı ve gazeteci Hanımefendi Tayyip beyle uçakta bulunmuş ta ondan bilgiler aldık mesela , Tayyip Bey Hanımefendi'ye "Beraber ıslandık bu yağmurda" demiş... Vakti zamanında Turgut Özal'ın yanında beraber ıslanan gazeteciler de vardı, o hatırıma geldi...
Turgut Bey ne söylediyse mucize kabilinden bir mana aranır gazetelere manşet olurdu, eski günlere dönüyoruz her halde, zaten İslamcı hareketi yakından, solu uzaktan , tanıyan gazeteci ve yazar televizyona çıkıp " tamam bunlar yeni bir Özal dönemi canlandırıyor demedi mi ?", sözün kısası, bundan sonra yağmurlukla dolaşmayan, şemsiyesini evde unutan gazeteci zevatın yazılarını gözleyeceğiz... Bize de ince ince hamur açarken aldığımız notları size ulaştırmak kalıyor sevgili karilerim....
Tavsife Selen kulunuz iyi günler diler!..