Hürriyet gazetesinin baş sayfasında, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu'nun Şemdinli'de bir tepedeki masa başı fotoğrafının gülünçlüğü bana muktedirlerin aczi çağrışımını yaptı.
Bu fotoğrafın kompozisyonuyla Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin son yıllarındaki serancamı arasında büyük benzerlik var.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dili, vesayet rejiminin muktedirlerinin dilini bile geride bıraktı. Bu milliyetçi ve dinci dilin zihinsel dünyası gittikçe militer bir nitelik kazanıyor.
Çoğunluğun her şeye kadir olduğu anlayışını her durumda serdeden Başbakan Erdoğan, siyasi geleceği için plebisiter faşizanlığa kapı aralamaya devam ediyor. Ancak işler istediği gibi gitmiyor. Sorun çözme iddiaları, sorunların mevcut sınırlarındaki duvarlara toslayıp duruyor.
Dış politikadaki yeni Osmanlıcılık iddiası bir anakronizm olduğundan, ferasetsizliğin hurdalığına çoktan atıldı. İçerde ise sorunlar yumağı devam ediyor.
Ve en büyük sorun, elbette ki Kürt sorunu. İktidar, sorunları çözeceğine, çözümün önünde tıkaç oluyor. Bir şaşkınlık, bir perişanlık, bir sıkışmışlık, bir çaresizlik havası sardı ortalığı.
İktidara rutin hizmetini sunan medyada bazen imdada yetişircesine ataklar yapılıyor. Hükümetin aczinin imdadına koşarken kendi aczini sergileyenler de yok değil. İşte Hürriyet'in baş sayfa fotoğrafı da hükümete uzatılan yardım elinin ve aynı zamanda medya acizliğinin bir ifadesidir.
Bu fotoğraf aynı zamanda resmi ideolojinin medyadaki en büyük taşıyıcısı Hürriyet'in, bu misyonunu yitirmeme telaşıdır. Öyle ya, hükümetle daha içli dışlı olanlar varken, Hürriyet de bir yandan, "ben hala varım ve işe yararım" dercesine iktidara göz kırpıyor.
"Ah nerede o eski günler"in özlemiyle olsa gerek, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, boğaza rakı sofrası kurar gibi (Her şey yerinde güzeldir!) Şemdinli dağlarına kurduğu masada poz veriyor.
Türk-İslam sentezinin matrislerinden biri olan fütuhatçı anlayışıyla verilen bu poz, dağların gerçekliğinde bir karikatüre dönüşüyor! Modernizmi ifade edercesine bilgisayarla, fotoğraf makinesiyle ve markalı kıyafetle verilen fiyakalı pozun sahibi, totaliterizmin aynı zamanda modernitenin ürünü olduğunu da biliyordur sanırım.
Yani modernliğin biçimsel ürünlerinin taşıyıcısı ve tüketicisi olmak, yine modernliğin ürünü olan birey haklarının ve özgürlüğün savunucusu anlamına gelmiyor!
Türkiye'nin modernleşme projesi ile bu poz arasında bir paralellik var! Zaman ve mekân açısından bakıldığında fiyakalı fotonun sahibi ve ekibi, modernitenin olumlu değerlerinin değil de, onun korkunç ürünlerinden olan totaliterliğin ve dahi faşizanlığın bir taşıyıcısı konumunda bulunuyor.
Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni neyi kanıtlamanın peşinde?
Şıracının şahidi bozacı hesabı, Ertuğrul Özkök de bu fotoğrafın çözümlenmesini yaparak, "Bakın Enis, dağın tepesinde kahvesini içiyor, aşağıda Şemdinli; bölgede PKK değil, devlet hâkim" diyor! Bölge hâkimiyeti test sorusu Berberoğlu'nun pozuna bakarak cevaplanır artık!
Aklıma Kardak kayalıkları krizi sırasında gazeteciliğini bırakıp militanlığa soyunarak adacığa Türk bayrağı dikenler geldi!
Veya gazete neyi örtmenin peşinde?
Dağların heybetli gerçekliği, plastik çiçekle örtülebilir mi?
Dağların bin bir renkli çiçeklerini, ağaçlarını, sularını, börtü böceklerini, karını, yağmurunu, rüzgârını ve özellikle o dağlarda yaşananları kendini sanal âlemde ifşa etme derdine düşmüşlerin facebook sayfasına koyacakları fotoğraflar gibi fiyakalı pozlarla ifade etmek mümkün mü?
100 yılık Kürt sorunu ve 30 yıllık PKK ile yaşanan askeri çatışma gerçeğini plastik çiçek pozuyla örtmeye veya maniple etmeye çalışmak, Türkiye'nin geldiği bugünkü noktanın gerisindedir.
AKP hükümetinin 1990'ların anlayışına dönmesiyle medya da 90'lara döndü; kirli, yıkıcı, ırkçı ve özellikle yalancı!
Ancak şöyle bir fark var: Dönemin hükümetleri üzerinde medyanın dizayn edici etkisi varken, bugün medyanın kendisi hükümet tarafından dizayn edilmekte! Hoşuna gitmeyen bir gazeteciyi patronuna şikâyet ederek işten attıran bir başbakanın, gazetecileri andıçlayan generallerden ne farkı var? Başbakana soru soramayan ve onun hık deyicisi konumuna düşmüş medyanın, vesayet rejimi döneminden ne farkı var?
Bölgedeki gerçek nedir?
Gerçek çiçekle plastik çiçek arasında ne kadar fark varsa, oralarda yaşananlarla devletin/hükümetin ve medyasının bize söyledikleri arasında da o kadar fark var!
Devlet/hükümet, birçok temel sorunda olduğu gibi Kürt sorununda da plastik çiçekli bir bakışa sahip.
Hükümetin sorunları çözmedeki aczi, Enis Berberoğlu'nun masasının kompozisyonu gibi; totaliter bir taşıyıcılık, fütuhat mantığı, milleti hâkime anlayışı ve plastik çiçekte somutlanan sahtecilik! (HŞ/EKN)