Almanya’da pazar günü yaklaşık 62 milyon seçmen, önümüzdeki dönem ülkeyi yönetecek partiler koalisyonunu belirleyecek. Son kamuoyu yoklamaları iktidarı liberallerle paylaşan Hıristiyan demokratların yine en büyük güç olarak sandıktan çıkacağını gösteriyor. Şimdiki ortakları liberaller büyük ölçüde güç kaybettiği için Angela Merkel liderliğindeki Hıristiyan demokratlar, sosyal demokratlarla yeniden büyük koalisyon kurabilirler. Bir diğer olasılık da Yeşiller de Merkel’in işbirliği. Anketler, Yeşiller’le birlikte iktidarı paylaşmayı hedefleyen sosyal demokratların, bunu gerçekleştirme şansının çok düşük olduğunu gösteriyor.
Seçimlere katılan 30’un üzerindeki partilerden sadece 6’sının yüzde 5’lik barajı aşıp Bundestag’a girmesi bekleniyor. Son zamanlarda giderek oy kaybeden liberallerin barajın altında kalması olasılığı da var. Yeni kurulan partiler Korsanlar ve Almanya İçin Alternatif’in alacakları oy oranının yüzde 5’i aşması çok zor. Türkiye kökenli Almanların kurduğu BIG partisinin ise hiç şansı yok.
Çeşitli partilerden aday olan 2700’ün üstündeki politikacının 100’e yakını Türkiye kökenli göçmenlerden... Aralarında Yeşiller partisi Eşgenel Başkanı Cem Özdemir’in de yer aldığı bu adaylardan seçilme şansı yüksek olanlar, bunların onda biri. Son yoklamaları ve bundan önceki seçimleri dikkate alarak yaptığımız değerlendirmeye göre Bundestag’da şu anda 5 olan Türkiye kökenli milletvekili sayısının 8’e çıkması kesin gibi. Seçilme şansı yüksek olan bu politikacılar şöyle: SPD’den Aydan Özoğuz, Cansel Kızılepe ve Gülistan Yüksel, Yeşillerden Cem Özdemir, Ekin Deligöz, Özcan Mutlu, Sol Parti’den Sevim Dağdelen ve CDU’dan Cemile Giousouf... Bu sayı artabilir...
CDU-CSU yüzde 39
Almanya’yı önümüzdeki dört yıl hangi partilerin yöneteceği sorusunun yanıtı 22 Eylül Pazar akşamı belli olacak. Almanya’da yaşayan 80 milyonu aşkın insanın yaklaşık 62 milyonunun sandık başına gideceği genel seçimlerin bir galibi şimdiden belli gibi:
Şu anki Federal Başbakan Angela Merkel.
Son kamuoyu yoklamalarına bakılırsa sandıktan en fazla oy Merkel’in partisi CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik) ve kardeş parti CSU’ya (Hıristiyan Sosyal Birlik) çıkacak. 2009’daki genel seçimi yüzde 33.8’lik oy oranıyla kazanan kardeş partiler bloğu CDU-CSU’nun pazar günkü oy oranı son yoklamalara göre yüzde 39’u buluyor.
Yine aynı yoklamalar eğer büyük bir sürpriz olmazsa Merkel’in yanına bir ortak alarak 2005’ten beri sürdürdüğü görevini devam ettireceğine işaret ediyor. Sözkonusu yoklamalara bakarak, Hıristiyan demokratların gelecekteki ortağının hangi parti olabileceğini çıkarmak ise çok güç.
30’a yakın küçük parti
Kamuoyu yoklamaları, bu seçimde de aralarına son yıllarda yeni partiler eklenen küçük partilerin hiçbirinin yüzde 5’lik seçim barajını aşıp, Federal Melis’e (Bundestag) girme şansı olmadığını gösteriyor.
Sayısı 30’a yaklaşan bu partiler arasında özellikle dikkat çekenlerin başında “Euro karşıtı” çıkışıyla başta Hıristiyan demokratlar olmak üzere büyük partilerin hepsinin “gayri memnun” tabanlarında sempati kazanan sağ popülist parti AfD (Almanya için Alternatif) geliyor. Son zamanlarda tabanında ve teşkilat yapısında çok sayıda aşırı sağcının yer aldığı ortaya çıkan bu partinin oy oranı son kamuoyu yoklamalarında yüzde 3–4 civarında oynuyor ve sürpriz yapıp, yüzde 5’i bulma olasılığı düşük görülüyor.
Bir diğer parti, “internette özgürlük” atılımıyla dikkat çeken ve geçtiğimiz yıllarda çeşitli eyalet seçimlerinde başarılı olan Korsanlar partisi... Son birkaç yılı kapsayan yükselme döneminde sistemden memnun olmayanlar arasında büyük destek bulan bu parti, zaman içinde internet özgürlüğü dışında siyasal, ekonomik, sosyal programlar geliştirip, bunu topluma sunamadığı için bu desteği kaybetti. Son yoklamalar başta Yeşiller olmak üzere birçok parti tabanından seçmen kazanan Korsanların oy oranını yüzde 2-3 civarında gösteriyor.
Alman aşırı sağının en büyük partilerinden NPD’nin (Almanya Nasyonal Demokasi Partisi) durumu onlardan da kötü. Zaman zaman Almanya’nın doğusunudaki eyaletlerde ve bazı yerel seçimlerde yüzde 5’lik barajı aşma “başarısı” gösteren bu partinin oy oranı ise kamuoyu yoklamalarında yüzde 1 civarında (2009 seçimlerinde yüzde 1,5 olmuştu) çıkıyor.
Seçimlere giren partilerden biri de BIG (Yaratıcılık ve Adalet İçin İttifak). Kurucuları ve üyelerinin hemen hepsi Türkiye kökenli olan, Alman medyasında “Müslümanların” partisi olarak gösterilen BIG’in Türklerin yoğun olarak yaşadığı eyaletlerden 3’ünde (Berlin, Kuzey Ren Vestfalya ve Baden Württemberg) seçime giriyor ve sonucu etkileyecek bir varlık göstermesi beklenmiyor.
Hıristiyan demokrat – liberal koalisyon zor
Seçimlerde yüzde 5’lik barajı açıp, Federal Meclis’te yer alması beklenen partilerin sayısı, içlerinden birinin durumu kritik olsa da, yine 6.
Bunlardan 3’ü, en büyük güç olarak kalması beklenen Hıristiyan demokratların olası ortakları...
Özellikle son zamanlarda büyük oy kaybına uğrayan liberallerin (FDP) şansı çok düşük. FDP (Hür Demokrat Parti) özellikle geçen pazar günü Almanya’nın en büyük eyaleti Bavyera’da yaşadığı hezimetten sonra, ölüm kalım sürecine girdi. Gelecekteki hükümette ortak olabilmek bir yana, yüzde 5’lik barajı aşıp, Federal Meclis’e (Bundestag) girebilmesi bile zor görülüyor.
Bavyera Eyalet Meclisi için gerçekleştirilen seçimde oyların yüzde 3,2’sini alarak meclis dışında kalan liberaller, son hafta toparlanıp, sandık sürprizi gerçekleştirebilseler bile, CDU-CSU’yla birlikte yeniden koalisyon kurabilecek oy oranına ulaşabilmeleri çok zor. 2009’daki genel seçimde büyük oy patlaması yaparak yüzde 14,6’yla Bundestag’daki 3’ncü büyük parti olan FDP’nin bir süredir yaşadığı yönetim krizinin seçim sonrasında büyük altüst oluşlarla, hesaplaşmalarla süreceği görülüyor...
Kendisini 2009’daki başarının mimarı olarak gösterip, kurulan hükümette Dışişleri Bakanlığı’nı ve Federal Başbakan Yardımcılığı’nı üstlenen eski Genel Başkan Guido Westerwelle’nin kendisine karşı isyan eden parti tabanı karşısında gerileyip, parti liderliğini (ve de Başbakan Yardımcılığı görevini) genç kuşak liberallerden Philipp Rösler’e devretmesiyle belirgin hale gelen yönetim krizi, partinin eski kadrolarından Reiner Brüderle’nin çıkışlarıyla iyice derinleşmişti.
Liberallerin içinde bulunduğu krizin bir diğer nedeni de bu partinin yaşanan tüm ekonomik, sosyal sorunlara liberalizmle çözüm bulunabileceği iddiaları. Bu iddialarıyla iktidar ortağı olduktan sonra, vaatlerini (örneğin vergilerin büyük oranda düşürülmesi) gerçekleştirme açısından sınıfta kaldılar, Merkel’in politikalarına yedeklenerek, kendi seçmenlerini hayal kırıklığına uğrattılar. Brüderle’nin önce bir kadın gazeteciye sarkıntılık yaparak ve daha sonra da Vietnam kökenli parti lideri Rösler’le (bir Alman ailenin çok küçük yaşta evlat edindiği Rösler, tamamen bir Alman gibi yetiştiği halde, dış görünüşü nedeniyle sık sık ırkçı dışlamalarla karşılaşıyor) ilgili ırkçı içerikli açıklamalarda bulunurak, neden olduğu skandalların da bu gerilemede önemli bir payı olduğu kabul ediliyor.
Sosyal demokrat-Yeşil koalisyon şansı çok düşük
Alman sosyal demokratlarının görünürdeki asıl hedefi, sandıktan 1998’teki gibi Yeşiller’le koalisyon kurabilmelerini sağlayacak bir sonuca ulaşmak. Ancak kamuoyu yoklamalarına bakılırsa ne Almanya SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrasi Partisi) ne de Yeşiller’in oy oranlarının buna izin vermesi zor görülüyor. Bir yıl öncesine kadar güçlü bir olasılık olarak görülen bu durum, Merkel’in liderliğindeki büyük koalisyon (CDU/CSU-SPD) döneminde (2005–2009) Federal Ekonomi Bakanı olarak görev yapan Peer Steinbrück’ün SPD’nin “federal başbakan adayı” olmasının ardından zayıfladı.
SPD’nin sağ kanadından Steinbrück’ün bu görevi resmen üstlenmesinden sonra partinin kamuoyu yoklamalarındaki oy oranı yüzde 26’ya kadar geriledi. Hâlbuki son yıllarda sık sık genel başkan değiştirmesine rağmen SPD’nin oy oranı giderek artmış, bir ara yüzde 30’un üstüne çıkmış ve bu eğilim çok sayıda eyalet seçimindeki başarılarla iyice güçlenmişti. Ancak birçok siyasal gözlemci, hem 1998–2005 yıllarındaki Gerhard Schröder liderliğindeki SPD-Yeşiller koalisyon hükümetleri, hem de daha sonraki Merkel liderliğindeki büyük koalisyon döneminde büyük ölçüde prestij kaybeden sosyal demokrasinin, o dönem politikalarının temsilcisi olarak görülen Steinbrück’le yeniden iktidara gelme şansını yitirdiği görüşünde birleşiyor.
SPD’nin kan kaybı sürmesine rağmen, potansiyel ortağı Yeşiller yeterince güçlü olabilse geçmiş tekrar edebilir. Ancak, aktüel kamuoyu yoklamaları Yeşiller’in de son yıllardaki yükleşinin durduğunu, gerilemeye başladığını gösteriyor. Bir dönem oy oranı yüzde 20’ye yaklaşan, Almanya’nın en büyük eyaletlerinden Baden Württemberg seçimlerini kazanıp, tarihlerinin ilk eyalet başbakanını çıkaran, daha sonra ülkenin en önemli metropellerinden Stuttgart’ta yerel seçimleri kazanıp, bu kentin büyük şehir belediye başkanlığını ele geçiren Yeşiller’in oy oranı son kamuoyu yoklamalarında yüzde 11’e kadar geriledi.
Liderlerinin seçim kampanyasındaki başarısız mesajlarıyla büyük ölçüde destek yitiren Yeşiller, karşıtlarının “sübyancı” suçlamasıyla büyük darbe alarak güç kaybetti. Suçlayanlar, Yeşiller arasında (en azından bir zamanlar) yetişkinlerin küçük çocuklarla cinsel ilişkisini açıkça, programatik olarak savunarak “sübyancılığa özgürlük” isteyenlerin de yer aldığını ileri sürüyor. Gerçekten de partinin kuruluş yılları için geçerli olan bu durum, daha sonra ortadan kalkmış olsa da, rakiplerinin ve medyanın bunu 20 yıl sonra sorgulaması iktidar ortaklığına aday olan Yeşilleri çok zor duruma düşürdü.
Bu durumda pazar günü bir sürpriz durum olmazsa SPD’nin “geneneksel ortakları” Yeşillerle birlikte iktidara gelme şansı düşük.
Zaman zaman parti yöneticileri, aksi yönde açıklamalarda bulunsalar da, sosyal demokratların bu durumda Merkel liderliğindeki büyük koalisyona hazır olduğu biliniyor. Parti üst düzey yöneticilerinin yeniden dört yıl muhalefette kalmaktansa Hıristiyan demokratlarla iktidara hazır olduğunu, tüm itirazlara rağmen parti tabanını da kısa sürede buna ikna edebileceklerini gösteriyor.
“Sol koalisyon” da mümkün değil
Aslında SPD’nin büyük ortak olduğu başka koalisyon modelleri de, en azından teorik olarak sözkonusu.
Örneğin parlamentonun en solundaki “demokratik sosyalist”lerle (Sol Parti) işbirliği yapabilirler. SPD’den ayrılan, sendikal ağırlıklı sol kanadın kurduğu WASG partisiyle, sosyalist Doğu Almanya’nın (DDR) iktidar partisi SED’nin devamı PDS’in (Demokratik Sosyalizm Partisi) birleşmesiyle ortaya çıkan “Sol Parti”, kamuoyu yoklamalarına göre yüzde 9 civarındaki oy oranıyla anahtar parti durumunda. Çeşitli vesilelerle, bir SPD-Yeşiller koalisyonuna ortak olarak katılabileceklerine ya da bir SPD-Yeşiller azınlık hükümetine dışarıdan destek verebileceklerine dair mesaj veriyorlar. “Anti-komünizm” yaygarasıyla oy avcılığı yapan Hıristiyan demokratlarla, liberallerin de işine gelen bu olasılığa, hem SPD’li, hem de Yeşil liderler enerjik bir biçimde karşı çıkıyorlar. Bu soruyla her karşılaştıklarında, “Sol Parti”yle işbirliğinin onların “iktidar sorumluluğu yüklenebilecek olgulukta” olmadıkları gerekçesiyle sözkonusu olmadığını savunuyorlar.
“Trafik lambası” koalisyonu!
SPD’nin büyük ortak olabileceği bir diğer koalisyon modeli ise, içindeki partilerin sembol renkleri nedeniyle “trafik lambası”nı çağrıştıran sosyal demokrat-yeşil-liberal ortaklık.
SPD (kırmızı), Yeşiller ve FDP (sarı) partileri içinde bu olasılığa sıcak bakanlar var. Ancak hem FDP’nin içinde bulunduğu durum, hem de diğer alternatiflerin gerçekleşmesi daha kolay olduğu için, bu modelin hayat bulma şansı çok düşük.
Yeşiller de SPD’ye mahkûm olmak istemiyor
Yeşiller partisinin ilk yıllarında absürd gelen Hıristiyan demokrat-Yeşiller ortaklığı ise hem bu partilerin yönetim kademelerinin, hem de özellikle Yeşiller partisinin tabanının buna hazır olması nedeniyle, sandık aritmetiğinin izin vermesi durumunda ki son yoklamalar öyle görülüyor, pazar akşamından itibaren Almanya’nın yoğun olarak tartışacağı hükümet modellerinden biri olabilir.
Her iki parti içinden bu olasılığa güçlü itirazların gelebileceğini, ancak sonuçta kazananın öncelikle “iktidar” olmayı hedefleyen “gerçekçiler”in olacağı görüşü, son yıllarda giderek güçlenmişti. Kuruluş dönemindeki “alternatif” ve “sol” eğilimlerden iyice uzaklaşan Yeşillerin, 1998–2005 dönemindeki iktidar ortaklığı döneminde rüştünü ispatlayıp, saflarındaki “hayalpererst idealist”leri tasfiye ettiği ya da etkisiz hale getirdiğini hatırlatan bir kısım siyasal gözlemci, bu partinin önemli bir kesiminin Hıristiyan demokratlarla işbirliğine yakın ve daha önemlisi buna istekli olduğunu savunuyor.
Alman seçimleri, Türkiye, Türkler!
Almanya’daki seçimler, daha önceki yıllarda olduğu gibi şimdi de Türkiye-Almanya ve Türk-Alman ilişkileri açısından çok önemli.
Kamuoyu yoklamalarının izin verdiği en güçlü koalisyon olasılıklarından birinin gerçekleşmesi halinde ki hepsinde de Hıristiyan demokratların büyük ortak olması sözkonusu, hem Türkiye’yle ilişkiler, hem de Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği konularında büyük değişiklikler beklenmiyor. Elbette sosyal demokratların ya da Yeşillerin ortak olduğu hükümetlerde sonuçtaki büyük resmi fazla etkilemeyecek küçük değişiklikler olacaktır. Örneğin Türkiye’nin AB’ye tam ortaklığıyla ilgili itirazlar biraz daha şiddetini yitirebilecek.
Seçimde Türkler de var..
Almanya’daki Türkler, Türklerle – Almanların ilişkisi açısından da önemli bu seçimler elbette.
Pazar günü sandık başına çağrılan 61 milyon 800 bin seçmenin yaklaşık 6 milyonunu göç kökenli Alman vatandaşları, onların 700 binini de Türkiye kökenli göçmenler oluşturuyor. Son yıllardaki seçimlerde küçük miktarda oy oranları sonuçları büyük ölçüde etkileyebildiği için toplam seçmenlerin yüzde 1’ini oluştursalar da birçok parti Türk kökenli seçmenlere özenle yaklaşıyor. Örneğin çok büyük kısmının seçilme şansı olmasa da çeşitli partilerden milletvekili adayı olan Türkiye kökenli politikacıların sayısı da 100 civarında.
Çeşitli siyasal, sosyal nedenleri var, ama artık Türkiye, Türk düşmanlığı seçimlerde oy getirmiyor. Seçimlerde Türkiye’yle, Türklerle ilgili kışkırtıcılık artık küçük partilere kalmış durumda.
Örneğin Hıristiyan demokratlar, bu seçimlerde Türkiye’yi, Türk-Alman ilişkilerini, Türkiye’nin AB’ye üyeliğini, Almanya’daki Türklerin durumunu, Türklerle bağlantılı “entegrasyon sorunları”nı gündeme getirmediler. Bu konuları suistimal edip, popülizmle oy avına çıkmadılar. Üstelik ilk kez bu seçimlerde seçilme şansı yüksek olan Türk kökenli bir milletvekili adayı da var. Kuzey Ren Vestfalya eyalet listesinde 25’nci sırada seçime giren Cemile Yusuf (Giousouf) seçilirse Bundestag’a CDU’dan giren ilk Türk kökenli milletvekili olacak.
En az ikisi direk seçilebilir
Bundestag’a aday olan Türk kökenli diğer politikacılar arasında seçilme şansı yüksek olan başkaları da var. Şu anki Bundestag’da çeşitli partilerden (Yeşiller, Sol Parti, SPD ve FDP) Türk kökenli beş milletvekili (Ekin Deligöz, Mehmet Kılıç, Sevim Dağdelen, Aydan Özoğuz ve Serkan Tören) yer alıyor.
Pazar günü seçilen yeni meclisteki Türk kökenli milletvekili sayısının bunu aşacağı ve 10’a yaklaşacağı kesin... Üstelik bunlardan en az ikisi, SPD’den Aydan Özoğuz Hamburg’dan, Yeşillerden Cem Özdemir Stuttgart’tan kendi seçim bölgelerinden direkt seçilebilirler. Yine Yeşiller’den Özcan Mutlu’nun ve SPD’den Cansel Kızıltepe’nin de Berlin’de kendi bölgelerinden direk seçilme şansları var. Bu politikacıların hepsinin, direk seçilmemeleri halinde, eyalet listesinden Bundestag’a girmeleri ise kesin gibi. Eyalet listelerindeki yerleri itibarıyla seçilmeleri kesin görülen diğer politikacıların başında Yeşiller’den Ekin Deligöz (Bavyera), Sol Parti’den Sevim Dağdelen (Kuzey Ren Vestfalya) geliyor. Bu durumda Deligöz’ün Federal Meclis’teki dördüncü, Dağdelen’in ise üçüncü dönemi başlayacak. SPD’den Kuzey Ren Vestfalya aday listesinin 12’nci sırasındaki Gülistan Yüksel de seçilme şansı yüksek Türk kökenli politikacılardan.
Partilerinin oy oranlarınında önemli artış görülmesi halinde Federal Meclis’teki Türk kökenli milletvekillerinin sayısı daha da artabilir. Sol Parti’den Berlin listesinin 6’ncı sırasındaki Azize Tank, Yeşiller’den Baden Württenberg listesi 14’ncü sıradaki Danyal Bayaz, yine aynı partiden Bremen listesi 2’nci sıradaki Sülmez Doğan bu politikacılardan bir kısmı.
Bundestag’taki Türk kökenli politikacılardan Serkan Tören (FDP) ve Mehmet Kılıç (Yeşiller) yeni dönem de adaylar ancak seçilme şansları çok düşük.
Sosyal demokratların eyalet kartı!
Pazar günü genel seçimlerin yanısıra, Almanya’nın en büyük eyaletlerinden Hessen’de de eyalet meclisi seçimi gerçekleşecek. Orada ise genel eğilimin tersine ibreler SPD-Yeşil ortaklığının, şu an iktidarda olan CDU-FDP hükümetini sandıkta yenilgiye uğratacağını gösteriyor. Böylece, Bavyera hariç son zamanlardaki eyalet seçimlerinin büyük bölümünü Yeşillerle birlikte kazanan SPD’nin genel seçimden güçsüz de çıksa, koalisyon pazarlıklarında elini güçlendiriyor. Merkel’in de “Ya SPD’yle, ya da Yeşiller” koalisyon seçenekleriyle karşı karşıya kalırsa, eskiden ortaklık yaptığı sosyal demokratları tercih etmesi büyük olasılık. (GK/HK)