Aşağı Saksonya'daki çok düşük katılımlı (yüzde 59) eyalet meclisi seçimlerinin galibi merkez sol: Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Yeşiller (Die Grünen -DG). Bir önceki seçimlerde oyların toplam yüzde 38,3'ünü (30,3 ve 8) almış olan SPD ve DG, bu seçimlerde yüzde 32,6 ve 13,7 oyla (toplam 46,3) iktidardaki partilerinin (CDU - Hıristiyan Demokratik Birlik ve FDP - Hür Demokrat Parti) yüzde 0,4 puan önüne geçerek (yüzde 36 ve 9,9), eyalet meclisinde bir farkla da olsa çoğunluğu ele geçirmeyi başarmış durumdalar.
Aşağı Saksonya'da kurulacak olan SPD-DG eyalet hükümeti sonrasında bu iki parti, genel seçimler öncesi Almanya Federal Konsey'inde de çoğunluğu ele geçirecek. Bu da iktidardaki CDU-FDP hükümeti için kuşkusuz olumsuz bir durum, çünkü bu peş peşe kaybettikleri beşinci eyalet meclisi seçimleri. Ortak bir koalisyon kurmayı deklare etmiş olan SPD ve DG için ise bu seçimler ciddi bir moral kaynağı oldu.
Ancak burada öncelikle sorulması gereken soru, ekonomik krize, kemer sıkma ve sosyal hakların kısıtlanması politikalarına ve FDP'nin açıktan açığa bir serbest-pazar ekonomisini savunmasına rağmen bu iki partinin oylarındaki düşüşün bir önceki seçimlere oranla bir hayli az (4,8) olması. Bir başka ilginç nokta ise, neoliberalizme temelden karşı çıkan Sol Parti'nin (Die Linke) oylarının yüzde 7,1'den 3,1'e düşmesi ve Sol Parti kadar olmasa da muhafazakar aşırı piyasacı politikalara karşı olan SPD'nin oylarının sadece yüzde 2 civarında artmış olmasıdır.
İktidardaki merkez sağ/liberal partilerin oy kaybının az olmasını CDU'nun ve Şansölye Merkel'in Almanya bazındaki popülaritelerine bağlayabiliriz. İşsizlik oranının son yıllarda düşmüş ve ekonomik kriz sonrasında dahi ciddi bir artış göstermemiş olması önemli bir etken.
FDP'nin oylarını artırarak Almanya ortalamasının çok üzerinde oy almasını ise olası bir SPD-DG iktidarına karşı olan merkez sağ seçmenin FDP ile dayanışması olarak değerlendirebiliriz. Benzeri durumlar bundan önce de birkaç kez gerçekleşmiş, merkez sağ seçmenin bir kısmı oylarını kamuoyu yoklamalarında yüzde 5 barajının altında gözüken FDP'ye ödünç vermiş ve böylelikle CDU ve FDP'nin iktidarda kalmasını sağlamıştı.
Sol Parti'nin oylarındaki düşüş ise dikkate değer, çünkü bu durum sadece Aşağı Saksonya için geçerli değil, Almanya genelinde de oylarında ciddi bir azalma var. Bunun tabii birçok sebebi var. Oskar Lafontaine'in parti başkanlığını bırakmış olması, parti içi çekişmeler, marjinal grupların gereksiz çıkışları vs. Ancak bundan partinin neoliberalizm eleştirisinin geniş seçmen kitleleri ikna edemediği sonucunu da çıkarabiliriz. (Neo-)liberal söylem kapitalizminin içine düştüğü krize ve tüm tartışmalara rağmen toplum hala egemen.
SPD'nin oylarını ciddi bir biçimde artıramamış olmasının başlıca sebebi ise partinin Almanya genelinde popülaritesinin düşük olması. Bunun bir nedeni, bir önceki Şansölye Gerhard Schröder başkanlığındaki SPD-DG iktidarlarında gerçekleştirilmiş olan reformların geniş halk kitlelerinde yaratmış olduğu hoşnutsuzluğun devam etmesi. Ajanda 2010 ve Hartz 4 olarak adlandırılan reformlar birçok kısıtlamayı beraberinde getirmiş, sosyal devlet neoliberal ilkeler çerçevesinde yeniden yapılandırılmış, işsizlik sigortası süresi kısaltılmış, doktor viziteleri için her üç ayda bir 10 Avro ödeme şartı getirilmişti. Bu da birçok seçmenin SPD'den uzaklaşmasına yol açmış, partinin oyları bir önceki seçimlerde yüzde 20'lere gerilemişti.
SPD'nin tekrar sosyal adalet konusunu ele alması, yoksullukla mücadele sözü vermesi, zenginler için vergileri artıracağını ve varlık vergisini getireceğini deklare etmesi, sol seçmeni tekrar mobilize etmeye henüz yetmedi. Bunda tabii partinin başbakan adayının da payı var, çünkü Steinbrück SPD'nin sağ kanadından ve sözü edilen reformları gerçekleştiren ekipten. Ayrıca son haftalarda kamuoyunun gündemini olumsuz konularla, yaptığı hata ve gaflarla işgal etmiş, popülaritesini ciddi biçimde geriletmiş olduğu da unutulmamalı.
Seçimlerin üç mağlubu var: CDU, Sol Parti ve son iki yılda ciddi bir çıkış yakalayan Korsanlar (Die Piraten). FDP ise oylarını artırmış gözükse de aslında ortada bir başarı olduğu söylenemez, çünkü FDP'nin oyları büyük ölçüde ödünç oylar. Bu partinin genel seçimlerde barajın altında kalması sürpriz olamayacaktır.
Sosyal demokratlar ise moral kazanmış durumdalar, ancak bu seçim galibiyeti onlar açısından yanıltıcı olabilir. Sekiz ay sonra yapılacak olan seçimlerde SPD ve DG'nin çoğunluğu elde edebilmeleri için, SPD'nin yeni bir heyecan dalgası yaratması gerekiyor. Bu da Steinbrück ile ne ölçüde mümkün, o tartışılır. DG'li politikacıların Steinbrück'e pek güvenmedikleri ortada.
Medyanın 'Steinbrück sizce doğru aday mıydı?' ya da 'SPD Steinbrück ile oylarını yeteri derecede artırabilir mi?' gibi sorularına kaçamak cevap vermeyi tercih ettiler. Steinbrück'ün adaylığı SPD tabanında da tartışma konusu. Ayrıca parti yöneticilerinin Steinbrück'ün parti disiplinine uyup uymayacağı konusunda ciddi tereddütleri var
Almanya'da siyasi partileri kuşkusuz hareketli günler bekliyor. Genel seçimlerde şu anki koalisyon partilerinin galip gelmesi, Avrupa açısından ciddi bir risk içeriyor. Almanya özellikle kriz sonrası Avrupa Birliği'nde hegemon bir güç haline geldi ve Alman muhafazakar ve liberal çevreler bu durumdan son derece memnun ve bunun tadını çıkarıyorlar. Bu ise birçok AB üyesi ülkesinde ciddi bir hoşnutsuzluk ve kaygı sebebi. Sosyal demokratlar ve Yeşiller ise bu durumun farkında ve bu konuda farklı bir söyleme sahipler.
* Dr. Yaşar Aydın - Araştırmacı ve Öğretim Üyesi Universität Hamburg