22 Eylül’deki genel seçimlerde iki dönemdir başbakanlık koltuğunu kimselere kaptırmayan Hristiyan Demokrat Angela Merkel’in rakibi Peer Steinbrück. Ana muhalefet partisinin başbakan adayı Steinbrück’ün Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilere yönelik seçim vaatlerinden biri opsiyon modelinden vazgeçilip, çifte vatandaşlığın gündeme getirilmesi. Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) adayı aynı zamanda, ülkede yasal olarak beş yıl oturma iznine sahip olanların, tıpkı AB vatandaşları gibi belediye seçimlerine katılması gerektiğinin sinyallerini veriyor.
Çifte vatandaşlık aidiyet ve kimlik tartışmalarının yanısıra siyasi katılım ve oy hakkı açısından önemli. Federal Göçmenler ve Mülteciler Dairesi (BAMF) tarafından gerçekleştirilen, “Almanya’daki Göçmenlerin Siyasi Görüş ve Siyasi Katılımları” başlıklı araştırmada, Almanya’da yaşayan göçmen kökenlilerin 2009 genel seçimlerine katılım oranının yüzde 72 olduğu tespit edilmiş. Halkın genel katılım oranıysa son seçimlerde yüzde 80. Siyasi konulara ilgi, bilinçli olma düzeyi, çıkarlarına sahip çıkma isteğiyse göçmenler arasında artış gösteriyor. Çifte vatandaşlıkla gelen oy hakkınının siyasi katılımı arttırması, göçmenlerin temsil oranını da etkileyebilir.
İkinci kuşağın siyasete iİlgisi
Göçmen kökenli olmayanların ve 2. kuşağın yüzde 60’ı siyasi konulara oldukça ya da çok ilgili olduğunu söylüyor. Araştırmada, ülkede ikamet süresi uzadıkça kendi kararlarıyla göç eden kişilerin siyasi çıkarları konusunda daha bilinçli oldukları ifade ediliyor. Böylece siyasi yönelimin bir süreç olduğu ve zaman aldığı vurgusunda bulunuluyor. Göçmen kökenlilerin ve göçmen kökenli olmayanların çoğunluğunun siyasi içeriği –gündemi meşgul eden konularda partilerin izlediği yol, siyasi aktörlerin tavrı vb.- anlamada nadiren sıkıntı yaşadıkları ya da hiçbir sorunla karşılaşmadıkları belirtiliyor. Eylül 2012 tarihli araştırmada yer alan sonuçlara göre ayrıca göçmen kökenlilerin ve 2. kuşağın, siyasi konular hakkında fikir yürütme konusunda kendilerine güveni tam.
Göçmen kökenlilerin hangi siyasi partilere sempati duyduğu sorusuna verilen yanıtsa, halkın geri kalanıyla benzerlik gösteriyor: Hristiyan Birlik Partileri (CDU/ CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) başı çekerken, üçüncü sırada Yeşiller yer alıyor. Onları Liberaller (FDP) ve Solcular (die Linke) takip ediyor. Partilere duyulan yakınlık kişinin kökeniyle de sıkı ilişki içinde. Örneğin Türkiye kökenliler daha çok SPD’ye eğilim gösterirken, o zamanlar Sovyetler Birliği’ne dahil ülkelerin tercihiniyse Birlik partileri oluşturuyor. Karşılaştırmada bulunmak adına, 2002 -2008 yılları arasındaki siyasi katılım ortalamalarının da dikkate alındığı araştırmada, insanların kendilerini bir partiyle özdeşleştirme durumunun eskiye oranla günümüzde zayıfladığı da belirtiliyor.
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin, Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenliler nezdinde gerçekleştirdiği kamuoyu araştırmasının sonuçlarıysa ilginç bir veriyi ortaya koyuyor. Mart 2013 tarihli araştırmada, Türkiye kökenlilerin genel olarak yaşadıkları ülkelerde sol, sosyalist, yeşil vb. siyasi ideolojilere sahip olan partileri tercih ederken, Türkiye’de muhafazakâr-merkez sağdan yana görüş belirttikleri görülüyor: “Bulunduğunuz ülkede oy kullandıysanız, hangi partiye oy verirdiniz?” sorusunda merkez sol-sosyal demokratlar yanıtını verenlerin oranı yüzde 55. Aynı grup, “Türkiye’de bugün genel seçimler yapılsa ve oy verme imkanınız olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna yüzde 44’le AKP yanıtını verirken, CHP diyenlerin oranı yüzde 12. Kararsızların oranıysa yüzde 14. (GAW/ÇT)