Genelkurmay Başkanlığı, hiçbir hukuksal dayanağı ve yetkisi olmaksızın Tunceli'deki birçok kırsal alanı "geçici güvenlik bölgesi" ilan etti.
Genelkurmay Başkanlığı ilk olarak 2007 yılında Siirt-Hakkari-Şırnak illerindeki bazı alanlara ilişkin olarak "geçici güvenlik bölgesi" ilan etti ve ilan ettiği "geçici güvenlik bölgesi"ne girişleri yasakladı. Genelkurmay Başkanlığı'nca 2008 yılında da Güneydoğu'daki bir kısım ilde "geçici güvenlik bölgesi" uygulamasına devam edildi. Ve "geçici güvenlik bölgesi" uygulaması kapsamındaki illerin sayısı artırıldı. Bu uygulamaya Güneydoğu'daki bir kısım ilde halihazırda da devam ediliyor.
"Geçici güvenlik bölgesi" uygulaması Tunceli'de ise ilk defa bu yıl ilan edildi. Genelkurmay Başkanlığı'nın web sitesinde yer alan 04 Mayıs 2009 tarihli ve BN-40/09 no'lu "bilgi notu"na göre Tunceli'de yer alan 5 bölge, 7 Mayıs-7 Ağustos 2009 tarihleri arasında "geçici güvenlik bölgesi" olarak ilan edilmiş. Bilgi notunda "geçici güvenlik bölgesi" ilan edilen bölgelere ait koordinatlar ve giriş yasağı tarihleri bulunmakta.
Açıkça yasaya aykırı
Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgi notunda Tunceli'deki 5 "geçici güvenlik bölgesi"nin hangi Kanun'a/yetkiye dayalı olarak belirlendiğine ve ne sebeple belirlendiğine ilişkin hiçbir "not" ise bulunmamakta.
2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu'nda, "kamu veya özel kuruluşlara ait stratejik değeri haiz her türlü yer ve tesislerin çevresinde, birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgesi olarak ilan edilmeyen Silahlı Kuvvetlere ait kışla, kıta, karargah, kurum, ordugah ve tesisler ile sualtı ve su üstü tesislerinin, her türlü patlayıcı, yanıcı, akaryakıt ve gizlilik dereceli maddelerin konmasına tahsis edilmiş sabit ve seyyar depo ve cephaneliklerle, bu gibi maddeleri dolduran, boşaltan tesisler ve atış poligonlarının çevresinde; bu yerlerin dış sınırlarından itibaren en fazla dört yüz metreye kadar geçen noktaların birleştirilmesi ile tespit edilecek askeri güvenlik bölgelerinin Genelkurmay Başkanlığı'nca tesis edilebileceğinden" bahsedilmektedir.
Aynı Kanun'da, "Genelkurmay Başkanlığı'nın mal ve can güvenliği bakımından girilmesinde sakınca görülen eğitim atış alanları ile tatbikat bölgelerine, atış ve tatbikatın devam ettiği belirli süreler için kara, deniz ve hava askeri güvenlik bölgesi ilan etmeye yetkili olduğu" belirtilmektedir.
Yukarıda belirtilen haller / durumlar dışında hiçbir alan "güvenlik bölgesi" olarak ilan edilememektedir. Askeri güvenlik bölgelerini düzenleyen başkaca bir Kanun/mevzuat hükmü de bulunmamaktadır.
Yukarıda anılan kanun hükümlerine rağmen Tunceli'de ilan edilen 5 "geçici güvenlik bölgesi" Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu'ndaki hiçbir şartı ihtiva etmemektedir. Gerçekten de Tunceli'de "geçici güvenlik bölgesi" ilan edilen yerler askeri binaların/tesislerin vs. civarları olmadıkları gibi eğitim atış alanları ve tatbikat alanları da değildirler.
İdare hukukunun temel ilkelerine göre hiçbir kimse ve organ kaynağını anayasadan ve yasalardan almayan bir yetki kullanamaz. Genelkurmay Başkanlığı hukukun kendisine vermediği bir yetkiyi kullanarak idare hukukunu hiçe saymıştır. Oysa devlet organları ve bu organların içerisindeki askeri merciler bütün eylem ve işlemlerinde hukuka uygun davranmak zorundadırlar.
"Geçici güvenlik bölgesi" uygulaması Anayasa'ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu'na açıkça aykırıdır.
"Serbest dolaşım özgürlüğü" ortadan kalkıyor
Genelkurmay'ın son dönemlerde sıklıkla hayata geçirdiği "geçici güvenlik bölgesi" uygulaması başta "serbest dolaşım özgürlüğü" olmak üzere bir çok temel hak ve özgürlüğü ihlal etmektedir/edecektir.
Hatırlatmakta yarar vardır ki "serbest dolaşım özgürlüğü" gibi temel hak ve özgürlükler ancak ve ancak kanunlarla/kanunların verdikleri yetkilerle sınırlandırılabilirler. Kanunlarla yapılan sınırlandırmaların ise meşru bir amaç ihtiva etmesi ve bu sınırlandırmalara demokratik bir toplumda zorunlu bir tedbir olarak başvurulması gerekmektedir.
Genelkurmay Başkanlığı ise kanuni dayanağı olmayan idari mahiyette bir karar/işlem ile "serbest dolaşım özgürlüğü"nü ortadan kaldırmaktadır.
Olağanüstü Hal'in adı yok, uygulaması var
"Geçici güvenlik bölgesi" uygulamasına dair olarak resmi mercilerce özellikle Başbakan tarafından yapılan açıklamalarda bu uygulamanın olağanüstü hal gibi anlaşılmaması gerektiği belirtilmişse de "geçici güvenlik bölgesi" uygulaması tam anlamıyla bir olağanüstü hal uygulamasıdır. 2002 yılında olağanüstü hal uygulaması kaldırılmış olmasına rağmen 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 11-k maddesindeki "kişi ve toplulukların bölgeye girişini yasaklamak, bölge dışına çıkarmak veya bölge içerisinde belirli yerlere girmesini veya yerleşmesini yasaklamak" yetkisi hukuka aykırı bir şekilde "geçici güvenlik bölgesi" adı altında fiili olarak kullanılmaktadır. Eş anlatımla olağanüstü halin ismi yoktur ve fakat olağanüstü halin cismi orta yerdedir.
Anlaşılan o ki Genelkurmay Başkanlığı ülke için kronikleşmiş tarihsel-toplumsal-politik sorunları yasaklarla-şiddetle bastırmak şeklindeki rasyonel olmayan/çözümsüzlük üreten politikasından vazgeçmemekte ısrar etmektedir. Geçmişten bu yana Türkiye'de hiçbir toplumsal sorun yasaklarla-şiddetle bastırılamadı/çözülemedi aksine şiddet-inkar konsepti sorunları daha da büyüttü ve içinden çıkılamaz hale getirdi. Toplum sorunların çözümü için demokrasi-barış beklentisi içerisindeyken bu beklentiyi boşa çıkaran uygulamalar ortaya koymak sorunların çözümüne hiçbir katkı sunmayacaktır.
1937'den 2009'a
Geçmişe baktığımızda Dersim'de 1937-1938 yıllarında yapılan "tedip ve tenkil harekatı" süreci ve sonrasında da Dersim coğrafyasının birçok sathı "memnu mıntıka" ilan edilmiş ve on binlerce insan Dersim'den sürgün edilmişti. Uzun yıllar boyunca Dersimlilerin anayurtlarına girişlerine izin verilmemişti. Ancak yıllar sonra çıkarılan bir Af Kanunu ile Dersimlilerin yurtlarına dönüşlerine izin verilebilmişti.
1937-1938'den çok sonra 1990'lı yıllarda askeri yetkililerce keyfi olarak köyler, mezralar boşaltıldıktan sonra da uzun süre fiili olarak birçok alan "yasak bölge" kapsamına alındı. O tarihlerde askeri yetkililer bugün olduğu gibi "bilgi notu" yayımlayarak değil "not"suz olarak ve canları nereyi isterse orayı "yasak bölge" ilan ediyorlardı.
Binlerce insan haklarından mahrum kalıyor
Şuna da değinmekte fayda vardır ki Türkiye anti-personel kara mayınlarını yasaklayan ve mevcutlarının imhasını öngören Ottowa Sözleşmesi'ne imza atmış olmasına rağmen Türkiye tarafından 2004 yılında Birleşmiş Milletler'e sunulan rapora göre Tunceli'de döşeli 10. 557 mayın bulunmaktadır. Türkiye'de iç güvenlik gerekçesiyle en fazla anti-personel mayınının döşendiği kent Tunceli'dir. Gerek anti-personel mayınlarının fazlalığı ve gerekse olağanüstü hal uygulaması sonrasında da sivillere yönelik olarak devlet görevlileri tarafından gerçekleştirilen vahim nitelikteki hak ihlallerinin yarattığı güvenlik kaygısı sebepleriyle Dersimliler halihazırda da "serbest dolaşım özgürlüğü"nden fiili olarak mahrum bırakılmışlardır.
"Geçici güvenlik bölgesi" uygulaması geçimlerini yaylaklarda yaptıkları hayvancılıkla temin eden bir çok aileyi mağdur edeceği gibi köylerine geri dönmek isteyen binlerce Dersimliyi de mülklerine erişme hakkından mahrum bırakacaktır.
Yine "geçici güvenlik bölgesi" olarak ilan edilen bölgelerin yüzölçümü olarak fazlalığı ile bu bölgelerin kimi yerlerde yerleşim birimlerini de içine alması gibi sebeplerle sivillere yönelik "yaşam hakkı" ihlallerine sebebiyet verilebilecektir.
Tunceli-Mazgirt-Koyunuşağı Köyü'nün Gölek Mezrası'da 2007 yılının eylül ayında aynı mezrada bulunan bir yakınının evinden çıkar çıkmaz Jandarma Özel Harekat Timi'nin hiçbir uyarıda bulunmadan açtığı ateşle ağır şekilde yaralanan ve halihazırda yatalak olan Hıdır Taydaş olayında Askeri Savcılık, "evvelden köylülere gece dışarıda dolaşılmaması için uyarıda bulunulduğu" ve yine "terörist sanıldığı", vs. gerekçeleriyle Hıdır Taydaş'ı yaralayan askerler hakkında takipsizlik kararı verdi.
"Geçici güvenlik bölgesi" uygulaması yukarıdaki olayda olduğu gibi askerlerin sivillere yönelik hukuksuz eylemlerinde ciddi bir artışa sebebiyet verebilecektir. Eş anlatımla "geçici güvenlik bölgesi", ciddi bir güvenliksizlik bölgesi olabilecektir. Bu uygulamadan vazgeçilmelidir. Zira bu uygulamanın hiçbir kanuni/hukuksal dayanağı bulunmamaktadır.
Kronolojik sıraya göre Dersim "memnu mıntıka"- "sıkıyönetim bölgesi"- "olağanüstü hal bölgesi"- "geçici güvenlik bölgesi" olmuştur.
Dersimliye tarih boyunca hep reva görülen tenkil-yasak-sürgün'dür. Tarih Dersimli için hep tekerrürdür.
Dünden bugüne askeri mantıkta Dersimliler için değişen bir şey yok; hukuksuz yasaklara "geçici güvenlik bölgesi" gibi "fantazi" isimler uydurmak dışında! (BY/TK)
* Barış Yıldırım, Avukat.