Ağustos ayından beri devam eden Mapuçe yerlilerinin açlık grevi dün itibariyle sona erdi fakat atalarından kalma toprakların kendilerine geri verilmesi talepleri sona ermedi.
Çünkü açlık grevinin toprak ve özerklik talepleri dışında bir başka amacı da hükümetin yıllardan beri suiistimal ettiği "terrörle mücadele kanunları"nın yürürlükten kaldırma çağrısı idi. Şili'nin sayıları gittikçe azalan, şu anda nüfusun yüzde 4'ünden azını oluşturan Mapuche halkının toprak hak talepleri yıllardır "terörle mücadele kanunları" kullanılarak bastırılıyor.
Kolonizasyon devrinden evvel, Mapuche toprakları günümüz Şili ve Arjantin bölgesi boyunca yayılıyordu. İspanyol sömürgecileri 1641 yılında Şili'nin güneyinde bağımsız bir Mapuche devleti tanışmışsa da, Şili'nin bağımsızlığını kazanmasının ardından 1883'te Mapuche toprakları yeni kurulan Şili devleti tarafından ilhak edildi.
Neredeyse tamamının yoksulluk içinde yaşadığı Mapuche halkının, 1883'te 10 milyon hektar topraklarından geriye sadece 500 bin hektar kaldı. Bu küçülmenin bir sebebi, hükümetin 20. yüzyılın başından beri Mapuche topraklarına Avrupa'dan göçü teşvik etmesi.
Mapuce'lerin topraklarından olmalarının bir diğer sebebini ise Pinochet rejimi tarafından tarım, orman ve ticaret firmalarına bu toprakların işletilmesi için verilen devlet teşviki oluşturuyor. Bu sistematik zorla göçün sonucu, yerli halk atalarından kalma topraklarından olmuş ve fakirleşmiş.
Son bir kaç yıl içinde radikalleşen Mapuche eylemcileri toprak işgali, yol kapama, kasıtlı olarak mahsul ve orman yakma gibi eylem taktikleriyle seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Fakat bu hareket, "terörle mücadele kanunları"yla Şili devleti tarafından bastırılmaya çalışıyor.
Bu kanunların özelliği, yasadışı toprak işgallerini ve çokuluslu şirketlerin malzemelerine ve personeline karşı saldırıları terörizm olarak tanımlaması ve suçlananların sivil ve askeri mahkemelerde yargılanmasını şart koşması.
Bu kanunlara göre; savcılar ellerindeki delilleri saklı tutabilir, gizli sanıkların ifadelerine başvurup, telefonları gizlice dinleyebilir ve şüpheliler resmi bir suçlama olmadan 10 güne kadar hapiste tutulabilir.
Terörist olarak adlandırılan tutuklular uzun yıllar boyunca hapiste tutuluyor. Mapuche eylemcilerinin de ifade ettikleri üzere, genelde askeri mahkemelerde görülen bu davalarda, tutuklular işlenen eylemin içeriğine bakılmaksızın orantısız bir şekilde uzun yıllar hüküm giyiyorlar.
Açlık grevinde dört eylemci
Şili her ne kadar, diktatörlüğün kalıntılarından arınmış bir ülke olarak adlandırılsa da, "terörle mücadele kanunu", Pinochet devrinden kalan miraslardan biri.
Orijinalinde askeri rejime karşı çıkanları yargılamak için 1984 yılında yürürlüğe girmiş olan bu kanun, 1993 yılından beri sivil-demokratik hükümet tarafından sadece ama sadece Mapuche halkının eylemlerini bastırmak adına kullanılıyor.
Dün biten ve 60 gün süren açlık grevinin altında yatan neden Mapuche'lerin bu haksız uygulamaya karşı olan isyanları. Aralık 2011'de bir polis baskını sırasında tutuklanan Daniel Levinao Montoya (18) and Paulino Levipán Coyan (19) polis memurunu öldürmeye teşebbüs ve ruhsatsız silah taşımak suçlarından 10 yıla mahkum edilmişlerdi.
Tutuklular hukuk düzeninin kusurlarla dolu olduğunu ve savcıların ellerinde bir delil olmadığını yineleyerek, kendilerine verilen hükümlerini tanımadıklarını belirtmişlerdi. Ağustos ayından beri, aynı baskında yakalanan Eric ve Rodrigo Montoya'nın da katıldığı açlık grevi ile dava gündeme oturdu.
Eylemciler kaybettikleri kilolar ve yaşadıkları bilinç kaybı ve ritim bozuklukları gibi problemler dolayısıyla hastaneye kaldırılmışlarsa da yemek yemeyi reddetmişler ve yetkililer tarafından cezaevine geri yollanmışlardı.
Şili başkanı Sebastián Piñera'nin Mapuche halkının gönlünü alma çalışmaları bir fayda etmediyse de yerli halkın yüzünü güldürecek haber Yargıtay'dan geldi.
Yargıtay dört eylemcinin, delil yetersizliğinden polis memurunu öldürmeye teşebbüs suçundan aldıkları hükümleri iptal etti.
Fakat Mapuche eylemcileri ruhsatsız silah taşıma suçundan aldıkları cezaları tamamlamak durumundalar.
Kundakçılık ve toprak işgalinin "terörizm" olarak tanımlanabildiği bu yasanın ise ülkenin en zenginlerinden olan milyarder Sebastián Piñera hükümeti dönemince kaldırılması ise pek mümkün görünmüyor. (HK)
* Oya Yeğen, Boston Üniversitesi Siyasal Bilimler Doktora öğrencisi.